Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Hz. Ömer ile birlikte, Hz.Ebûbekir, Hz. Osman ve Haz. Ali başta olmak üzere, ashâb’ ın tamamına yakınının efendimizin gözündeki yeri muhakkak ki çok önem taşıyordu. Öyle ki " Ashâbım sıradan insanlar değildir, Allah nazarında dereceleri, makamları vardır. Cenâb-ı Hak bir ikram ve taltif olarak, onları, kıyamet günü, öldükleri yerin ahalisine bir nûr ve hidayet vesilesi ve cennete girmelerinde rehber olacaktır." diyerek, onları toplu olarak yüceltiyordu. Ashâb, bireysel değer bakımından her ne kadar birbirine çok yakınlarsalar da, özelikle bunların yönetici düzeyine çıkan fertleri ve de bunlardan özellikle Râşid ( doğru yolda olan, doğruya ve hakka sımsıkı sarılan, kemale ermiş gibi anlamlara gelen) Halife olarak tanımlanan dört halife dönemi, ( 632-661 ) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) in vefatlarından sonra, İslam devletinin büyümesinin kesintisiz bir şekilde sürdüğü ve bozulmasının en az olduğu dönemleridir. Hatta öyle ki İslamî bir hayat tarzı için, gerek İslâm devleti içinde, gerekse dünya genelinde hayata geçirilecek olan fetih, diplomasi, ve kuruluşların temelleri bu yıllarda atılacaktı. İlk Halife Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde, daha ziyade İslam dininden çıkışlar, sahte peygamberler ve isyanlar gündeme gelecek, bunlar bastırılacak, akabinde Bizans ile savaşlar başlayacak ve Suriye İslâm toprakları içine katılacaktı. Hz. Ebubekir' in vefatından sonra da özellikle fetihler aralıksız bir şekilde devam edecek ve İslâm sınırlı seneler içinde gerek inanç olarak gönüllerde, gerekse bir dünya nizamı olarak yeryüzü coğrafyasında erişebileceği en uzak noktalara kadar yayılacaktı. Bu devirler inançlı ve meraklı Müslümanlarca genel yapısı itibariyle aşağı yukarı bilinmektedir. Ancak, dört Halife devrinin en dikkati çeken ismi kuşkusuz Hz. Ömer' dir. Mâlum bir "adalet" timsali kişilik sergileyen Hz. Ömer' in devlet başkanlığının zaman dilimini bütünüyle izlediğimizde karşımıza ilginç bir durumun çıktığını gözlemliyoruz. O da İslâm her ne kadar bir inanç ve düşünce olarak Peygamber Efendimiz (s.a.s) e vahyedilen âyetlerle hayat bulmuş ve efendimiz de o zor şartlar çerçevesinde Müslüman devlet ve bunun temel kurumlarını tesis etmişse de, bu devletin bir İmparatorluğa dönüşmesi ve özellikle de Hazine, arazi hukuku, iktisat ve diğer temel kurumların sistematik bir yapıya kavuşması onunla tamamlanmıştır. İlk İslam parası onun halifeliğinde bastırıldığı gibi ,"Hicret " in de İslam takviminde milat olması onun devlet başkanlığında kabul edilmiştir. İmparatorluk içindeki gayrimüslim unsurların nasıl yönetileceği, devlet içindeki askeri harcamaları düzenleyen, daha açık bir ifadeyle söylersek fey ve ganimet gelirlerinin dağıtımını kayıt altına alan ve Sasani devletinden sistemi alınan "Divan" teşkilatını kurulması, vergilerin tahsilinin bir düzene sokulması ve yargıda "Kadı" lık müessesesinin kurulması gibi, sözün kısası Peygamber Efendimiz' in vahiy ile tesis ettiği bir din ve bunun şekillendiği devletin idarî, sosyal ve siyasi detaylarını da Hz. Ömer inşaa edecektir. Bunun yanında İslam devletine kazandırdığı bir çok kurum, prensip ve sistemin her biri başlı başına bir inceleme ve araştırma konusudur. O' nun " İslam Toprak Hukuku " na getirdiği yenilik, hüküm ve uygulamalara gelirsek, bu kendi alanında şekillendirilmiş bir muhteşem yeniden yapılanmadır. Tabii ki bütün bu uygulamaları yaparken izlediği siyasette, hiçbir zaman Peygamber Efendimiz (s.a.s.) in teori ve pratiğinin dışına çıkmadığı gibi, bir anlamda O’ nun geliştidiği sistemin, Hz. Muhammed ( s.a.s) in açtığı çığırın şahika bir devamı olduğunda en ufak bir şüphe unsuru taşımaz. Bunun en bâriz göstergesi de; O’ nun dönemindeki meşhur Kadı Şüreyha’ ya gönderdiği mektuptur. Mektupta şunlar yazılıdır : “ Hükümlerini Kur’an-ı Kerim’ e göre uygula! Şayet orada istediğini bulamazsan, Allah Resûlü’ nün hadislerine başvur. Orada da yoksa İcmâ’ i ümmet’ e göre hüküm ver, bu da seni tatmin etmezse ictihad et.” 1 İSLÂM DEVLETİN’ İN İLK KADASTRO ÇALIŞMALARI YAPILIYOR Bir kere, günümüz modern devletlerinin bile çok yakın çağlarda ancak el attığı ve sonuçlandırdığı "arazi kadastrosu" işlemlerini, özellikle yeni fethedilen topraklarda yaptırarak, gayrimenkullerin hukuki ve geometrik durumlarını tesbit ettirmiş ve bir anlamda sosyal, ekonomik ve hukuki anlamda ülke topraklarının nüfus sayımını gerçekleştirmiştir. " Osman bin Hanif’i Irak arazisinin tapu kadastrosunu yapmak için görevlendirdiğinde şu talimatı vermiştir “Şen ve mamur olan yerlerin alanlarını ölçünüz; bilfiil ziraat edilen veya edilebilecek olan araziyi tespit ediniz. Verimsiz ve çorak yerleri; çift sürülmesi kabil olmayan öyükleri, tepeleri; ormanları, bataklıklar ve sazlıkları ve benzeri araziyi vergide esas alınacak arazi arasına katmayınız.” 2 Hz. Ömer’in bu uygulaması, sonrasında başta Emevî ve Abbasi devletleri olmak üzere bütün İslâm devletlerinde gelenek haline dönüşecek, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu' nda Fatih Sultan Mehmed Han' ın hükümdarlığında daha da bir zirve teşkil edecek ve "Tapu Tahriri" ile isimlendirilecektir. PEYGAMBERİMİZ’ DEN DEVRALDIĞI İKTA SİSTEMİNİ MÜKEMMELLEŞTİRDİ İslâm Toprak Hukuku’ nun belirlenmesi, Hz.Peygamber (s.a.s.) in vahye muhatab olduğu dönemden başlayarak, araziye ilşkin özel ve genel kazanımlar, el değiştirmeler, ya da yeni oluşumlar sonucunda ortaya çıkan boşluklar ya da sorunların halli ile sistemleşmeye başlar. Medine İslam Devleti’ nin fetihlerle kazanmaya başladığı toprakların mülkiyet statüsü Peygamber Efendimiz’ ce 3 farklı şekilde belirlenmiştir; “…a) Müslüman olup da toprakları kendilerinde kalan ve îslâm devletine öşür veren yerler, Taif gibi. b) Savaş sonucu fethedilen ve topraklan müslümanlar arasında dağıtılan yerler, Hayber gibi. c) Savaş yapılmadan teslim olan ve toprakları Fey hükmüne giren yerler, Beni Nadir gibi. Hz. Peygamber Hayber'i fethedince onu gaziler arasında ganimet olarak taksim etti. Bu yeni tatbikata göre, beşe ayrılan bu toprakların 1/5'i ALLAH'a ve Resulüne ayrılır, geri kalan 4/5'i de mülk arazi olarak müslümanlar arasında dağıtılırdı. Ancak Hz. Ömer sonraki dönemlerde savaş yoluyla fethettiği arazileri taksim etmekten kaçındı ve Fey hükmünde kabul etti. Oysa Fey, müslümanlarlarm savaş yapmadan kazandıkları topraklar idi. Nitekim Hz. Peygamber Beni Nadir'in mallarına bu hükmü uygulamıştı…” 3 Suriye ve Irak topraklarının fethedilmesinden sonra Hz. Ömer bu topraklara, literatürde " Arazi Vâridatı" olarak adlandırılan bir toprak rejimi uygulamıştır. Muhtemelen Hz. Ömer bu sistemi o dönemin önemli devletlerinden biri olan Bizans İmparatorluğu' nun Toprak rejimi olarak uygulanan 'THEMA' dan esinlenerek, ancak dinin şer' i hükümlerini esas alarak meydana getirmiştir. Irak,İran, Cezire, Mısır ve Suriye' nin bütünüyle İslam Devleti topraklarına fetih yoluyla katılması, o zamana kadar arazi büyüklüğü bakımından eşi-benzeri bulunmayan bir toprak kazanımı idi. O zamana kadar fethedilen topraklar, Kuran- ı Kerim' de emredildiği gibi: "Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir'dir." ( Enfâl / 41 ) bu şekilde paylaştırılıp dağıtılıyordu. "...Buna göre fethedilen arazinin beşte biri kamu malı olacak, kalanı bu kişiler arasında bölünecek, arazi üzerindeki köylüler de onların kölesi olacaktı. Hz. Ömer (r.a.)bu arazilerin ganimet malı sayılamayacağını düşünüyordu. Aksi halde geniş araziler küçük bir azınlığın eline geçecek ve o ülkelerin insanları onların kölesi olacaktı…” 4 Hz. Ömer’ in bu düşünceden yola çıkarak, ganimet hukukunu uygulamama düşüncesine karşı Başta Hz. Bilâl ve Hz.Abdurrahman bin Avf olmak üzere, etkin isimlerin muhalefeti gecikmeyecekti. Halife, konunun enine boyuna tartışılması ve bir karara bağlanması için başkent Medine’ deki muhacirler ile ensar kabilelerinden oluşan heyetler ile görüşmeye oturdu. Görüşmelerin sonunda Hz. Ömer bu konudaki tezini heyete Kur’ an-ı Kerim’ den bir sure ile destekler : “ Allah’ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.” 5 Akabinde de, heyete açıklamalarda bulunur ve oylama yapar. Halife’ nin teklifi oy birliği ile kabul edilir ve bundan böyle bu şekilde , yani fetih yoluyla elde edilen toprakların “kuru mülkiyet” leri devlete ait olacak, ancak “intifa hakkı” yani kullanım ve işletim hakları fetih öncesindeki sahiplerinde kalacak, buna karşı bu kişiler devlete düzenli olarak bu hakkın karşlığında vergi ödeyeceklerdi. Fethedilen ülkelerin tarıma elverişli geniş ve çok verimli topraklardaki gayr-i müslim halktan tahsil edilen toprak vergileri, genç İslâm Devleti’ nin bir anda zenginleşmesini sağlayacaktır. İlerideki asırlarda bu sistem Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletlerinde geliştirilecek ve " ikta " ( İkta : Özel mülkiyete konu olmayan , devletin hüküm ve tasarrufundaki 'mirî arazi'nin vergi ya da gelirlerinin asker veya sivil kişilere hizmetleri için maaş yerine verilmesi ) adını, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise daha da rasyonalleştirilecek ve "Timar sistemi" adını alacaktır. D İ P N O T L A R : 1 Mustafa Necati BURSALI, HAK VE ADALET GÜNEŞİ: HZ. ÖMER, Çelik Yayınevi, İstanbul,2010, sf.316 2 Ahmet AKGÜNDÜZ," Bilinmeyen Osmanlı ", Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, Mart 2000, s.119 3 Ali BULAÇ, “Asr-ı Saadet’ te Toprak Hukuku’ nun Teşekkülü “, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’ te İslâm, Beyan Yayınları, İstanbul,2006,Cilt 3, sf.290 4 A. Altan ÜNALTAY, Uygarlık Alaturka “Bir Şark Masalı: BATILILAŞMA” Ülke Kitapları, İstanbul, Kasım, 1998, s.138 5 KUR’ AN-I KERİM, Haşr suresi, 7.âyet http://ferahnak.wordpress.com/2013/03/01/hz-omer-in-islam-devleti-ni-kurumsallastirirken-islam-toprak-hukukuna-getirdigi-hukum-ve-yenilikler/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |