Hayat istediklerini vermez bazen sana. En zayıf noktandan vurur seni. Hiç bir şey yapamazsın. Sende çok derin ve usta kesikler bırakır. Yazın ortasında kışı yaşarsın. Kimse umursamaz varlığını veya yokluğunu. Hayata karşı vermiş olduğun kavgada çırılçıplak kalırsın. Yanarsın öylece. Donakalırsın yanarken. Yaşadıklarını düşününce her şeyini gizli yapmaya başlarsın ama hayat o kadar haindir ki; istediğin kadar saklan, gizli tut bir şeyleri ama bulup çıkarır onları saklandıkları yerden ve ardından ayrılık çalar kapını. Ne kapıyı açabilirsin ne de kapından gönderebilirsin. Ayrılık soğuk bir duygu, bir gün batımı ve karanlık. Sonra kaçmaya başlarsın. Bavuluna koyarken yalnızlığı, hüznü, üzüntüyü ve bavula sığmayan ölümü. Sığdırmaya çalışırsın her şeyi küçücük bir bavula. Giderken bavulunda yalnızlık, koskoca bir ölüm kalır. Kaçmaya çalıştıkça, her adımında biraz daha bitirir seni. Öyle bir yalnızlık duygusu kaplar ki gökyüzünü, senin durumunda varsa birkaç kişi onlar bile seni anlamaz olurlar. Ne kadar yürüdüğünü, kaçarak ne kadar yol aldığının farkına varmadan koşarsın. Bilinmeyen, yalnızlık kokan memlekete doğru. Cebinde birkaç kırık dökük hatıra, yarım yamalak sözcükler, devrik cümlelerin ve anlatımını bile beceremediğin bir kaç dizelik paragraf. Bir süre sonra soğuk, terkedilmiş yüreğinden sıcak iklimlere doğru yol alırlar göçmen kuş misali. Ne olduğunu bile anlayamadan bomboş bir kalp beliriverir karşında. Zaman tükenir. Mezara girmeden ölmüş olacaksın. İhtiyarlamadan saçlarına aklar düşecek. Beyazlayan saçlarını yolacaksın. Uzaktan gelen, dertli bir çobanın çaldığı kaval sesi ve içini ferahlatabilecek mi bilinmez ama hafif bir toprak kokusu. Başlarsın hayat türküsünü mırıldanmaya ama ne faydası olacak ki. Beyazlamış saçlar, kırık, bomboş bir kalp ve darmaduman olmuş bir hayat. Yazmakla ferahlayacağını sanırsın. Başlarsın yazmaya sonra. Ama sayfalar biter, kalemler tükenir, sözcükler kifayetsiz kalır bir süre sonra. Devrik cümle bile kuramazsın. Yabancılaşırsın artık her şeye, herkese. Bir kendini tanırsın. Bir mutluluk alır, götürür seni bildiğin ama aslında bilmediğin bir mutluluk. Ve ömrünün bittiği noktada, ölümün getirdiği huzurla verirsin son nefesini. Hayatla olan son bağını koparırken, ufak bir tebessüm akar yüzünden. Gözlerinin içi güler, yıllarca karşı koymaya çalıştığı hayata inat. Gözbebeklerinden son bir mutluluk akar toprağın dudaklarına doğru.
ADEM İLBOĞA