Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Elindeki kağıdı sınav gözetmenine uzatıyordu. Sınav için oturacağı yeri göstermesini istiyor, bir yandan da yaşlı ve işe yaramaz olduğu kanaatinde olabilecek kötü zihinlerden kendini sıyırmak istercesine emekli öğretmen olduğunu vurguluyordu. Sınavdan önce bir genç ile kendisini görmüş, gence refakat eden bir baba ya da dede olduğunu düşünmüştüm. Gerçekle yüzyüze geldiğimde herkes gibi ben de şaşırdım. Dede yerine yerleşirken sınav gözetmeni hepimizin dili olmuştu. - Yaş kaç hocam? - 77 - Maşallah maşallah. - Emekli öğretmenim ben. - Branşınız neydi hocam? - Emekli edebiyat öğretmeniyim. Aynı zamanda da tarih öğretmeniyim. Ama sanat tarihi değil, şey, genel tarih… - Ne güzel. Hangi okuldan emekli oldunuz? - Vefa Lisesi. Aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği'ni de bitirdim. - Ooo! Önünüzde saygıyla eğiliyorum hocam. Dede eski günlerine dönüp öğrenciliğini de anlatmaya başlıyor; 2 yıl öğretmen okulunda okuduktan sonra vefa lisesine geçmiş oradan mezun olmuş, orada da öğretmenlik yapmış. Sonra müdür yardımcılığı yapmış. Orada bir “asaletim geldi, asil müdür yardımcısı oldum yani” gibi bir sohbet de geçiyor ama ben bu “asalet” kelimesine takıldığımdan sohbetin akışını takip edemiyorum. Kemal Sunal, Müjdat Gezen ve Uğur Dündar okul arkadaşlarıymış. Aklıma üniversiteden Rikap Hoca geliyor. O da hep bu üçlüyü anlatırdı, belki bu dedeyle de arkadaştır diye gereksizce bir zevzeklik içinde buluyorum kendimi… Her birinin lakaplarını sayıyor eski günlerin hissettirdiği o tatlı sıcaklıkla gülümseyerek. Kendisi liseyi 4 yılda bitirmiş, sadece ilk yıl sınıf tekrarı yapmış, Kemal Sunal ise çift dikiş gitmiş ama sonra üniversite de bitirmiş, oradan “inek” diyorlarmış işte. Gözetmenimiz “Erken kaybettik Kemal Sunal’ı değil mi?” diyerek çıkmaz bir sokağa sapıyor farkında olmadan… - 12 yıl oldu. Uçakta kalp spazmı geçiriyor, öyle vefat ediyor. Çok severdim kendisini. O uçağa binmeseydi iyiydi… Ve birden ağlamaya başlıyor. Yaşlılığın duygusallığı işte… Ama nerden bu konulara girdik böyle? Gözetmenimiz gayet güzel toparlıyor dedeyi, elini yüzünü yıkaması için de yanına bir yardımcı genç vererek tuvalete yönlendiriyor. Bu sırada bir öğrenci “bahçede bi’şeyler anlatıyordu, atıyor sanmıştık, demek gerçekmiş” diyor. Sınava da çok az vakit kaldı. Vakitlice döner mi geri derken, hemencecik geliyorlar. Sohbet sırasında “ istirham ederim, şöyle arz edeyim vs.” birçok eski kelimeler de geçiyor ki bunları duymaktan müthiş zevk aldığım için benim açımdan sohbet daha ilgi çekici hale geliyor. - Daha iyi misiniz hocam? Yardımcı olabileceğim bir şey var mı? Formunuzu doldurabildiniz mi? - İyiyim. Yok. Ben, yaptım onu. Sınav başlıyor. Sınav sırasında da bir konuşma olur mu diye tedirgin başlıyorum ama sınav sessizce sürüyor. Dede benden önce kağıdını teslim ediyor. Diğer oturumda tekrar karşılaşacağımızı bilmeden dağılıyoruz. Bahçede tekrar onu gördüğümde şaşırıyorum. Yakın çevresinde duruyor ama göz temasına girmiyorum. Çevresinde şöyle bir dönüyor, kendisine dönük duran bir kadına bir şey soruyor, kadın tuhaf bakışlarla cevap veriyor sonra mahcup gülümsüyor ve konuşmayı sonlandırmak için elindeki kağıda odaklanıyor. Dede tekrar süzüyor etrafı… Bir iki duyamadığım kısa sohbete giriyor yakınındakilerle. Bahçe görevlisi yanlış okula gelen olmasın diye uyarırken dede kağıdı bir de ona teyit ettiriyor peşinden de öğretmen olduğunu söylüyor, tam 26 sene oldu okuyorum, diyor. İçeri alımlar başladığında yanı başında duran bir grup kadına kuvvetlice sesleniyor: - Hepinize başarılar diliyorum! - Teşekkür ederiz. Aynı sınıfta değiliz bu defa. Ama eminim başka bir sınıf bir tarihe şahitlik ediyor şu anda. Koca bir tarih, yaşlılığın verdiği duygusallık, yılların verdiği ağırlık ve yalnızlığın verdiği konuşma isteğiyle, takdir edilme isteğiyle dolu bir adam, hayatın nasıl şıp diye aktığını gösterdi yine bana. Komik, dramatik ve düşündüren yollarla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Derya Karakoyun Doğan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |