Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Ey acıdan mutluluklar doğuran kadın. Biliyorum sen bu saatlerde yorgunluğunu yormaktasın. Bu kaçıncı rüya kendini hüznün dar ağacında sallandırdığın ? Bu kaçıncı tabut omuzlarında çocukluğunu yıkadığın ? Kanamalı bir gecenin içinden koşuyorum sana Karanlığın içinden ayıkladığım binlerce yıldız, Satırların içinden arakladığım binlerce şiir ile.. Başım otobüs camlarında uykusuzluğa râm olsa da Sana vardım, sana yar’alandım. Sana hayatlandım. Sana gelirken Susamıştı karasallığım, Kurumuştu şiirlerim, Çatlamıştı satır aralarım. Bir meltem gibi yüreğine masal anlatmayalı Depreşmişti sırt ağrılarım. Kısırlığım ayyuka çıkmıştı. Sonra suskunluklarımı yüklenip Özlemine susadı üşengeç yaralarım. Ceplerime sığacak kadar mavi bilyeleri doldurup Koştum kır düğünü düşlerimize O kadar dalmışım ki, Yalın ayak kalmış çocukluğum. Beni sevdana giydir sevgili. Kokunla ört düşlerimi.. Gözlerinin hayat deryasına yatır harflerimi Ve sakın beni nefesinde uyutma... Beni, Beni sadece nefesinde yaşat. Ve dudaklarının nihavent sesinden öldür. Eski bir lunaparkın Atlı karıncaların olduğu bölümde buluştuk sonra. Üzerlerimizde çocukluğumuz, Ellerimizde tertemiz düşlerimiz, Ve de sonu gelmeyen sırt ağrılı umutlarımız, Gülümsüyoruz rastgele.. Sanki mavi bir denizin ortasında Yalın ayak yürüyoruz. Gözlerimiz aşk’a kapanmış Yüreğimiz bir sevdaya adanmış.. Yürüyoruz elele.. Sonra ben bir şiir oluyorum gözleri kapalı. Bilyelerini unutmuş bir çocuğun sırtında sona eriyor ağrıların. Ve sana ithaf edilmiş satırların arasında Soluğum, nefesim çağlayan bir nehir gibi. Sana cümle cümle koşarken Taştı içimdeki çocuk, Sonra yalın ayak koştuk mutluluklara... Gül sağnağında kavuştuk hahve rengi umutlara Biraz da sustuk sevda dilin. Sustuk derken dil sustu, Yürek, aşkı binlerce dile tercüme ediyordu. Ve sana yazılmış bir şiirin en hayat damarında,Acıyı payladık. Ve yüzüm yüzünde, Saçların nefesimde.. Ve yıldızlar şahitliğinde Bir fincan umudu mutluluğun utaganç yüzüne çaldık. Biliyorum saat geç oldu. Sen yorgunluğunu yorarken bu saatlerde Ben sana vardım. Saçlarının baş ucuna mavi bilyelerimi bıraktım usulca.. Yüreğine eğilip İçinde hayalleri gerçek olan bir sevdanın geçtiği Masalı anlattım. Sana söz sevgili. Acılardan mutluluklar doğuracağız bir gün. Evet, bir gün; Gözlerinin tenhalığına değen tüm uykuları uyandırıp Yüreğinin bereketli topraklarında Gülümseteceğim umutlarını. Ve dudaklarına yaslanıp tüm alfabemi İçimdeki çocuğun tüm şarkılarını fısıldayacağım. Ve sonsuza dek adını haykıracağım satırlara.. Sana söz sevgili.. 7 Aralık 2010 Mavi Bilyeli Adam İsmail Sarıgene •
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsmail Sarıgene, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |