Prensiplerden hoşlanmam. Önyargıları yeğlerim. Daha içtenler. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Mustafa Kemal Ankara ve Ankaralı’yı sevmiş; Ankaralı, 27.Aralık 1919 günü “Konguru Paşası”nı bağrına basmıştı. Ankaralı onun için yollara dökülmüş, onu karşılamıştı. Artık Mustafa Kemal Ankaralı olmuştu. Ankara’nın ileri gelen sivil ve Mülki Erkanı, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının ve Heyet-i Temsiliye’nin İstanbul Hükümeti’nden kopmuş olduklarını, yokluklar içinde vatana hizmet verdiklerini biliyordu. Ankara bu büyük konuğa manevi yönde destek vermişti ama maddi yönüyle de destek olmalıydı. Ankara Ovası’nda köke durmuş bir fidan vardı. Artık Ankara’nın suları başka türlü akacak; her sabah güneş oklarını Hüseyingazi’nin üstünden daha hızlı atacaktı. Bu gelen, kördüğümü kılıcı ile çözen İskender değil, ülkeler zabt eden geçmişteki Timur değil, daha büyük; ülkenin bütünlüğünü koruyan Gazi Mustafa Kemal ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan arta kalan devleti ayağa kaldırmak isteyen Kuvay-i Milliyecilerdi. Ankara bu tarihi kişilere bir anda çare olmalıydı. Nitekim oldu da. Mustafa Kemal Paşa ile gelen Heyet-i Temsiliye üyelerinden Mazhar Müfit Kansu o günleri şöyle anlatıyor: “Bir de geçinmek, para meselesi bizi sıkmaya başladı. Ekmekçiye bile verecek paramız kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa ile bu ciheti görüşürken, bulduğum çareleri eskisi gibi, kabul etmedi ve yarı geceye kadar hep düşündükse de, para tedariki hususunda bir karar ve neticeye vasıl olamadık. Çünkü, bankalardan ve müessesattan ödünç bile olsa, para almayı Paşa’ya bir türlü kabul ettiremedim. Ne yapacaktık? Benim bir kürküm vardı. Erzurumlu Nafiz Bey’e müracatla sattırılmasını rica ettim. Nafiz Bey, ”Kanunisani (ocak ayı) içindeyiz, ne giyeceksin!”diye ısrar ettiyse de, bu ısrar ne olursa olsun kulağıma giremezdi, aç mı kalacaktık, nihayet onu da sattık. Kimsede satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu husus da bir çare bulamayarak, hele bakalım sabah olsun, yine düşünürüz deyip odalarımıza çekildik. Ankara’ya geldiğimiz zaman hemen bir hafta kadar bizi Belediye iaşe etti. Fakat bu, aylarca devam edemezdi. Velhasıl çaresizlik içinde veyahut para bulmak kabil iken, Paşa’nın bu bulunan çarelere bir türlü muvafakat etmemesi yüzünden müzdarip bir halde idik. Sabah oldu, gece düşünmekten uyuyamamış olduğumdan, yatağımda istirahat halinde iken kapı vuruldu. İçeri giren zat, Müftü Efendi’nin (Rıfat Börekçi) geldiğini söyledi. Eyvah şimdi Müftü Efendi’ye kahve ısmarlamak lazım, kahve var ama, şeker yok, benim iki parça şekerim var, onu da masanın gözüne saklamıştım. Ya şekerli kahve isterse... ya sigara da vermek lazım gelirse... Çünkü şeker çok pahalı idi. Herkes şekerini kendi tedarik edecek, emri verilmişti. Fakat onu tedarik edecek kim de para vardı ki!... “Paşaya haber veriniz” dedim. İçerideki zat: “Paşa size gönderdi; Paşa ile görüştüler,” dediler “Peki buyursunlar” Müftü Efendi odama girdi. Ortadaki yuvarlak ve küçük masanın kenarında bir iskemleye oturdu. “Müftü Efendi, zannıma göre kahve içmezsiniz değil mi?”dedim. “Evet içmem”dedi. “Sigara?” “Onu da kullanmam”cevabını verdi. Halbuki Müftü Efendi kahve de içerdi, sigara da, fakat biz buna meydan vermemek için böyle bir sualde bulunduk. Müftü Efendi, derhal vaziyeti anladı ve içmem deyip; tebessüm ederek, “Sizin biraz sıkıntılı olduğunuzu öğrendik, az da olsa yardımda bulunmayı vazife bildik” dedi. Bundan bir şey anlamadım, yatağın karşısında duran küçük kasayı göstererek, “Paramız var”dedim. Halbuki kasa mevcudu 48 kuruştan ibaretti. Müftü Efendi bu sözümü dinlemedi bile, cübbesinin altından bir torba çıkardı; içindeki kağıt paraları saymaya hazır bulunuyordu. “Müftü Efendi, teşekkür ederim ama, önce Paşa ile bu hususta görüşmeniz iyi olur”dedim. “Görüştüm, kasa Mazhar Müfit’tedir, ona veriniz, dediler”. “Pekala” Müftü Efendi parayı birer birer saymaya ve masanın üzerine koymaya başladı, yüz, iki yüz, beş yüzü geçti. Nihayet tam bin lira kağıt para saydı. Bende yataktan kalkarak paraları aldım ve kasaya koydum. Bunun üzerine emirberi çağırdım ve iki şekeri uzattım; “Bize birer kahve pişir” emrini verdim... “Müftü Efendinin getirdiği bu parayı, memleketin esnafı aralarında toplamış, bizim parasız kaldığımızı anlamışlar. Müftü Efendi ile göndermişler, cümlesine teşekkürlerde bulunduk”. Alıntılayan Bilal N. Şimşir, Ankara Ankara, Bilgi Yayınevi, S.172-173
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haydar Köprülüoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |