Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Örneğin genç, vücut geliştirmek için spor yapar. Günün önemli bir bölümünü spora ayırır; bedenine müthiş özen gösterir. Ya da olağanüstü güzel bir kadın; en önemli amacı "güzel" olmak. Hayatı bunun üzerine kurulu... Ancak toprak, bakımlı ve güzel dinlemez. İsterse dünyanın en güzel kadını ya da en yakışıklı erkeği olsun, içine aldığı her bedeni parça parça hale getirir. Bu dünya hayatında bizler imtihan oluruz. Kişiliğimize, karakterimize, yapıp ettiklerimize, yapmadıklarımıza şahit oluruz. Allah imtihan edip sonucun ne olacağını beklemez kuşkusuz; O zaten bilir. Görecek olan, şahit olan bizleriz. İnsan tepeden tırnağa acz içinde bir varlık. Bir sabah yüzünü yıkamasa ya da dişlerini fırçalamasa ne hale geldiğini kendisi de görür. Erkekler traş olur, kadınlar makyaj yapar, saçlarına şekil verir ve onlarca acze şahit olur, sürekli bakımla uğraşırlar. Ancak insanlar acizliklerini gizledikleri için birbirlerini güçlü görürler. Oysa o aczi her insan yaşar. Her gün uyanır uyanmaz yapması gereken temizliği yapmasa ve doğal ihtiyaçlarını karşılamasa her yönden çok rahatsız edici bir hale gelebilir. Bütün acizliklerine rağmen örneğin, ülser, baş ağrısı, bel ağrısı, sırt ağrısı gibi türlü rahatsızlıkları o kadar yoğun yaşadıkları halde insanlar genellikle birbirlerine sezdirmez, gücü kuvveti yerinde izlenimi vermeye çalışırlar. Oysa insanların büyük çoğunluğu sürekli ilaç kullanır. Kimi baş kimi diş ağrısı için, kimi daha farklı hastalıklar için çeşit çeşit ilaçlar. Allah, insana bu acizlikleri ve rahatsızlıkları Kendisini, ölümü ve ahireti düşünmeleri için verir. Sonsuz merhametiyle, dünyaya bağlanmamaları için yapar ancak tüm bunlara rağmen insanlar sürekli rekabet içinde olduklarından düşünemezler, akledemezler. Ve dünyaya deliler gibi bağlanırlar. Akılcı baktığımızda, dünyanın bu kadar çılgınlık ve hırs yapılacak bir yer olmadığını görürüz. Deliler gibi bağlanmaya değecek dünyevi/maddi hiçbir şeyin olmadığını görürüz. En güzel, en sevdiğimiz şeye Allah aşkıyla baktığımızda, O’nun güzel tecellilerini görürüz. En lezzetli olanın, en sürekli olanın, en fazla haz verenin O olduğunu, O’nun dışında hepsinin boş olduğunu görürüz. İnsan nasıl yaşamış olursa olsun, yaşlanır, hastalanır, belli bir süre sonra da ölür ve parçalanıp gider. Ev ne kadar gösterişli olursa olsun zamanla eskir, yıpranır. En son model otomobil, çürür, parçalanır, modası geçer, kullanılmaz hale gelir. Makam -mevki, kariyer her an insanın elinden gidebilir. Kişi çok ünlü de olsa bir süre sonra unutulur. Son 10-20 yıl içinde yaşamış en şöhretli insanlar bile bugün ortada yoklar. Bugün birçok tanınmış ismin, başbakanların, politikacıların, sanatçıların, yazar ve şairlerin isimleri bile anılmaz. Çok ünlü, çok tanınmış da olsa tüm insanlar birer birer çıkar, bir taraftan da sürekli toprağın altına girerler; dünya hayatı bu şekilde sürer. Bu gerçeğin düşünülmesi, ara sıra insanların bunu birbirlerine hatırlatması çok önemli. Hatırlatılmadığında insan çok rahat gaflete kapılabilir. Ölüm hatırlatılmadığı için, genellikle sağlıklı ve diri kimseleri gördükleri için insanlar ölüm ve ahiret düşüncesinden kaçarlar. Dünya hayatının günlük uğraşları, kimi zaman geçim derdi, kimi zaman aldığı haz nedeniyle kişi ölümü unutur. Dünyaya bağlandıkça ölüm, ahiret ve kendisini bekleyen gerçek yaşamı düşünmekten uzaklaşır. Peygamberimiz (sav), ölümü çokça düşünenlerin akıllı insanlar olduklarını şu sözlerle ifade eder: "Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlar; işte akıllılar bunlardır." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan) Yaşamın tek kesin gerçeği olan ölümü düşünmemek, insanı yıkıma sürükleyen akılsızca bir davranıştır. Akılcı bakan insan ise dünya hayatının gerçeğini görür, Allah’a yakınlaşır. (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ’tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.’ "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." Hayır; ileride bileceksiniz. Yine hayır; ileride bileceksiniz. Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. (Tekasür Suresi, 1, 2, 3, 4, 5, 6 )
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fuat Türker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |