..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > GAMZE AKARCA




8 Ağustos 2011
Metin Ol, Metin  
GAMZE AKARCA
METİN OL, METİN Adım Metin. Yirmi dokuz yaşındayım. Bir ilaç firmasında tıbbi delegelik yapıyorum. Bekârım. Göbeğim yok. Kız arkadaşım da yok. Felsefeyle ilgileniyorum; ama felsefeden pek anlamıyorum. Tüm yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum ve ben yarıştan çekiliyorum.


:BBHG:


METİN OL, METİN

Adım Metin. Yirmi dokuz yaşındayım. Bir ilaç firmasında tıbbi delegelik yapıyorum.
Bekârım. Göbeğim yok. Kız arkadaşım da yok. Felsefeyle ilgileniyorum; ama felsefeden pek anlamıyorum. Tüm yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum ve ben yarıştan çekiliyorum.
Her şeyin nasıl başladığını anlatmak isterdim size. Üzgünüm ki bittiği ya da bittiğim gün bu hikâyenin konusu. Üstelik bu hikâye sıkıcı ve buhranlı da... Önemi yok; kendime rağmen anlatacağım.
O gün - yani iki hafta önceki pazartesiydi – Hale Hanım’a uğradım. Kendisi doktordur. Benim gittiğim doktorlardan biri... Hastalarının iç organlarına dışarıdan bakan havalı ve güzel bir dâhiliyeci... Allahtan nörolog falan değil; yoksa ona karşı olan duygularımı – yok; duygu fazla masum...- zaafımı, gizli fantezilerimi dışarıdan bakınca şıp diye anlamasını istemezdim. Yoksa ayıp olurdu evli barklı kadına karşı. Her neyse konuyu dağıtmayayım. Hale’nin de bana karşı bir yakınlığı var. Bana diğer mümessil arkadaşlarıma davrandığından daha samimi davranıyor. Ama bunun kardeşçe bir duygu olduğu o kadar ortada ki... Hatta bunu benden bir iki tahlili öylesine endişeli bir biçimde istediğinde anlamıştım. “Metin .” demişti ; “hemen canım git şu tahlilleri yaptır. Bir de ‘Hale Hanım sonuçları hemen istiyormuş’ de, laborant çocuk anlar.” . Ben tabi işimin peşinde “ Hale Hanım bugün on reçete yazacaksınız benim için değil mi?” . Cevap endişe vericiydi :” Metin... Durum ciddi. “
Durum ne kadar ciddi olabilir ki diye düşünüyordum tahlillerimi yaptırırken. Kanser olmazdı ya insan iki öksürük, bir iki göğüs ağrısıyla? Ben yağız bir Türk delikanlısıydım. Mont giydiğimde önümü kapatmam, maçtan sonra terli terli eve yürürüm bana bir şey olmaz gibilerinden. Tabi dikkat etmek lazım artık; yaş geldi yaş. Şurada yaşlılığıma ne kaldı?
Hale, kanser; dedi üzgün. Bilmiş bilmiş de ekledi :” Göğüs kanseri.” Filmlerde ki gibi “Ne kadar ömrüm kaldı?” diye sormadım. En son öğrenmek istediğim şeydi bu. Şaşırmadım. Korkmadım. Hatta inanmadım. Canım koskoca ölümcül kanser gelip beni mi bulacaktı? Bir kere tenezzül etmezdi. Neden yaşamındaki amacı bulamamış, akşam yatıp sabah kalkan, doktorlara reçete yazdırmaya çalışan ama aslında pek de başarılı olamayan, hiçbir sosyal varlıkla derinlemesine bağ kuramamış, bir ota mı musallat olacak yani? Hadi canım sen de...
Kanser daha doğrusu kanserli olduğumu öğrendiğim ilk akşamım gayet sakin geçti. Yalnızca kafamın içinde bir çivi saplanmışçasına bir zonklama vardı. Öleceğim düşüncesi...
Düşünce sıralamam şöyleydi: İşten çıksam mı acaba? Ama trajik bir ayrılık olsun. Herkes gözyaşları içinde uğurlasın beni şirketten. Şu yazdığım, ama tavlayamadığım sekreter de feryat figan... Çok pişman... Acaba ne zaman öleceğim? Annemle babama nasıl anlatacağım? Üzülür şimdi bunlar bir dünya... Ama olsun annem şimdi ben ölene kadar tüm istediğim yemekleri yapar. Kaç ay sürer acaba ölmem? Kardeşim ben kemoterapi falan istemem! Ne yani kel mi öleceğiz? Bir aya ölür müyüm acaba? Arkamdan ağlayacak bir sevgilim bile yok.
O akşam hiç uyuyamadım. Saat ilerledikçe düşüncelerim korkunçlaşıyordu. İnkârımın ve ciddiyetsizliğimin bittiği yerde hücreleri hastalıklı, zavallı, katıla katıla ağlayan bir mahlûkat olmuştum yatakta. İntihar etmekten daha onursuz bir şeydi bu. Sen buna hazır olmadan ölmek... Yalnızlık iliklerimdeydi. Yalnız ölecektim. Bu çok korkunçtu. Bu kanser kesin Tanrı icadı bir şey değildi.
İki gün sonra ötenaziyi ciddi ciddi düşünmeye başladım. Tabi Hale umutlu olmam ve tedavi konusunda ısrarcıydı. Vazgeçmek, ölmek demekmiş. Ben yirmi dokuz yıllık yaşantımda hiç yaşadığımı hissetmedim ki! Hiç âşık olmadım. Hiç karşısında oturup ağlaya ağlaya dert yandığım bir arkadaşım da olmadı. Annem ve babam bile o kadar önemli değildi benim için. Hiçbir tutkunun, hayalin esiri olup da büyük umutlar beslemedim ben. Ben küçük, yararsız, önemsiz biriydim. Bunu ta çocukluğumdan beri biliyordum hem de... Peki, şimdi niye, neye, kime nasıl mücadele edeyim?
Kemoterapiye başladım. Hale de kocasından boşanıyor. Benim için değil elbette; şiddetli geçimsizlikten... Annemde üzüntüden hiper tansiyon çıktı. İşten çıktım. Pek de önemseyen olmadı işten. Akrabalar bizim evi arayıp ‘geçmiş olsun’larını bildiriyorlar; ama kimse beni arayıp da bana ‘geçmiş olsun’ demiyor belki geçmez diye.
Bir de psikolog var. Yeni gözdem var. Genç ve çok tatlı... Sözde çöken psikolojimi düzeltecekmiş. Ölecek adamın psikolojisini ne yapacaksa artık... Ne derse “Hı” diyorum. Ölmeden bir düşürsem...
Düşmedi tabi, düşmez bize öyleleri. Kız sözlüymüş. Vazgeçtim kardeşim bu karı kız meselelerinden. Şurada kara toprağa ramak kalmış... Ramak dedim de üç dört ay falanmış bu ramak. Hale öyle dedi. Kemoterapiye cevap vermemişim, bu arada da hastalık ilerlemiş.
Çektiğim fiziksel acılardan bahsetmiyorum bile. Ciğerlerimi değil; kalbimi anlatıyorum ben. Bu yürekten, bu cansız ruhtan, bu ruhtan çıkan anlamsız yaşamdan... Çünkü hücrelerinin niteliği fark etmez soluk alan şey bir hiçse, tıp binlerce yıllık deneyimini atsın çöpe. Çünkü bu ne tıbbın ne Hale‘nin ne de tıbbi delegelerin hikâyesi... Bu benim hikâyem sonu da başı da ters; bir buçuk sayfaya sığabilen anlamsızların, nedensizlerin, çabasızların hikâyesi...









Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kaderi Bozuk Para


GAMZE AKARCA kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © GAMZE AKARCA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.