Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Her ilacın az veya çok yan etkisi nasıl bulunuyorsa tatilin de oluyordu işte. Sivrisinek ısırıkları, güneş yanıkları her türlü önleme rağmen deriye tutkal gibi yapışıveriyordu. Vücudumun açıkta kalan her yerine ilaç sürmeme rağmen sivrisineği bir türlü kendimden uzaklaştıramıyordum. İlerleyen günlerde vücudumdaki küçük kırmızı puantiyelere aldırmamaya bile başlamıştım. Tatilde sorun çıkarmak olur muydu hiç. “Madem kanımı çok sevmişler o zaman doya doya içsinler bakalım” diyordum kendi kendime. Sanırım dördüncü gündü. Pencere kanatlarının birbiriyle buluşurken çıkardığı büyük gürültüyle gözlerimi aralamıştım. Uykum en güzel yerinde bölünmüştü ama bu durum umrumda bile değildi. Mutluluk; dudak kıvrımlarında, göz yamaçlarımda ve yanak kıyılarımda sanki tekne turu yapıyordu. Nasıl mutluydum anlatamam. Rüzgâr, bir reanimasyon hemşiresi edasıyla canıma can katıyordu. İçinde biriktirdiği havayı cömertçe dışarıya veriyordu. Tertemiz havayı; insanın teninde, saçında, içinde hissetmesinden güzel ne olabilirdi ki. Rüzgâr gelmiş hoş gelmiş safalar getirmiş diyordum ama biraz daha beklersem pencere ile camın macuna kıydırdığı nikahtan tek celsede boşanacağını düşünerek ayağa kalkmış ve cereyan yapan pencereleri istemeyerek de olsa kapatmıştım. Beni uyandıran rüzgârın mışıl mışıl uyuyan eşim ve çocuklarımı uyandırmasına müsaade etmemiştim. Güneşin doğuşunu izlemek, gökyüzünün mavisini çalan denizin kokusunu solumak, incir ağaçlarının yelpaze etkisi yaratan el kadar büyük yapraklarını izlemek için sabırsızlanıyordum. Spor ayakkabılarımı bir hamlede ayağıma geçirerek dışarıya çıkmıştım. Oksijen yüklü havayı taze demlenmiş çayı yudumlar gibi içime çekmiştim. Sahilde yürüyüş yaptıktan sonra dönüşte gazete, simit ve ekmek alarak eve gelmek ve güzel bir kahvaltı sofrası hazırladıktan sonra aile fertlerini uyandırmanın zevki de bir başka oluyordu. Bu zevki mümkün olduğunca kimseye bırakma niyetinde değildim. Devasa büyük çam ağaçlarının gölgesinde, toprak üstünde, araç gürültüsü olmadan kuşların şarkıları eşliğinde yürüyüş yapmak harikaydı. Yürürken, başımı sık sık kristal gibi parlayan denize çeviriyor, çizgi halindeki dağların üzerinden gözlerimle bir kat da ben geçiyordum. Tatilde olduğum her gün binlerce kez Yaradana şükrettim: “Misket kadar küçük iki gözün derya gibi denizi, uçsuz bucaksız gökyüzünü, renk renk çiçekleri, kanat çırpan kuşları, canından çok sevdiği ailesini ve tüm sevdiklerini görebilmesi kadar muhteşem bir şey var mı” diye. Döndüm hâlâ şükrediyorum. Çünkü tabiat her yerde ayrı güzel. Yeter ki tat alalım. Sevdiklerim yine yanımda ve şu anda en çok sevdiğim şeyi yapıyorum. Yazıyorum ve sağlığım müsaade ettiği sürece de yazmaya da devam edeceğim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysel AKSÜMER , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |