Ben'lik
(asfur sonar) 12 Aralık 2006 |
Yaşam |
| |
“Her bir insan bir asmadaki üzüm tanelerine benzer, önce olgunlaşacak ve sonra üzümün kabuğunu yırtması gibi kabuğundan çıkıp şıraya karışacak.” |
|
Aynalar
(asfur sonar) 12 Aralık 2006 |
Yaşam |
| |
Diğer aynadaysa kendi özetimi okuyorum: “ Yaşamak: zorunda olduğun için yaşamak. Zevk al(a)madan, haz ver(e)meden yaşamak Susmak..okumamak..ağlayamamak.. öğrenememek.. öğretememek.. daha fazla köleleşip, daha çok cahilleşmek..Dur, lütfen Dur demek isteyip bunu bile yeterince isteyememek.. |
|
Kendime Yet (E) Miyorum
(asfur sonar) 17 Eylül 2006 |
Yaşam |
| |
Ben unutan değilim aksine unutamayanım. Bir uyku istiyorum, beni uyandırmasınlar, düşüncelerim son bulsun orda, bir hayat olmasına gerek yok. Sonsuz bir dinginlik de olabilir oradaki, ya da güzel bir müzik, ve en büyük isteğim : ya da sadece SEN. Tanımadığım sen, tanıyamayacağımı düşündükçe beni kahreden sen... |
|
|
Herkesle paylaşamayacakların vardır. Herkesle paylaşılmaz onlar; çünkü anlatılacakların değerini ancak hissedenler anlar. Yapmak istediklerinden farklıdır yaptıkların ve her sabah ağlayan bir kalple uyanırsın..Kurtulmak istersin, kendinden başlayarak hepsinden ve herkesten..Sonra bir ses gelir derinlerden:”Beni istemiyormuşsun artık öyle mi der..” Haykırırsın tüm gücünle: “EVET İSTEMİYORUM”..Cevap verir o da:”Gitmemi istiyorsan bil ki; ben gidince geride hiçbir şey kalmayacak; çünkü sen benden ibaretsin artık..” İşte o zaman anlarsın ki kurtuluş bu akıntıda boğulmayı göze alabilmekle başlar...
|
31.03.2007 20:54:18
|
Tekrar okumak isteyeceklerim |
| |
Vuslat/Hasret
Ettiğin cevri bile kendime nimet bilirim Küsemem bahtıma sevmeyi kısmet bilirim Eremem vaslına lâkin erebilsem de yine Doyamam vuslatına kendimi hasret bilirim Güngör Fahri Tüzün
Sen şem’ gibi gayr ile mecliste gülersin Ben akıtırım yaş ile kan yandım elinden ( Sen toplantıda başkasıyla mum gibi gülersin, ben kanlı göz yaşı akıtırım;yandım elinden!) Ahmed Paşa
Aşk derdiyle hoşam el çek ilâcımdan tabib Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır. Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
Seni görmek müteazzir görünür böyle ki eşk Sana baktıkça dolar dîde-i giryânımıza
(Seni görmek imkânsız görünür,çünkü sana baktıkça ağlayan gözümüze gözyaşı dolar.)
Sevgiliden bir parça sevgi alıp bana verenler, Buna karşılık canımı alıp sevgiliye verdiler.
Aşk zehirli bir sarmaşıktır,acı letafete dönüşür lezzet tadında…Gerçek sevgiyle kulaç atmaktır,yüzmektir sevgi deryasında…mum gibi erimedir gecenin bağrında…leylaya çekilmek düşer artık aşkı tadınca..aşk artık leyladır bende Leyla bir gölge… |
|
16.02.2007 10:00:07
|
Sinema Yorum |
| |
Hannibal doğuyor: Filmde çok fazla psikolojik tahlil yapalım derdine düşülmemiş, genel olarak amaç: "bir cani neden olunur"u vermekten çok," bir caninin yaptıklarını ve yapabilecekleri"ni anlatmaktı. "hangimiz suçlu", "biz böyle olmayı seçmedik kaderimiz böyleymiş", içerikli mesajlar da havalarda uçuşmuyor ki bu da çok yerinde olmuş. Çünkü bu tarz filmler genelde bu felsefe üzerinden prim yapar. hoş müfettişle bir kaç diyalog geçiyor ama o da yeterli ve yerinde bir doz olmuş:) Haanibalın hayatının 3 fazı var 1) çocukluğun sona ermesi (ailesinin ve bacısının ölmesiyle) 2) intikam dönemi(bacısını yiyenlere duyduğu intikam yılları ) 3)Canavarlığa geçiş (intikamını almak için öldürdüğü son insanın, sen de yedin demesiyle başlayan dönem ki buna yapılan vurgu da ,amcasının karısı sonra bunun sevdiği kadına seni seviyorum dediğinde onun "sen de sevecek ne kaldı ki" diye verdiği cevaptır)
Alınmasi gereken mesaj, bir insan kendini affedemeyeceği yola girmişse o noktadan sonra dönüşü yoktur artık.Ya intihar ya cinayet. hoş her cinayet bir intihardır. |
|
17.12.2006 01:23:11
|
Sinema Yorum |
| |
Takva filmi hakkındaaki yorumumdur kendisi;
Filmdeki amaç sadelikten ve gerçeklikten uzaklaşmamak olduğundan işi sırtlayanlar da yönetmenden çok senarist ve oyuncular olmuş. Bu durumu eleştiren olduğu gibi takdir edenler de var ben takdir edenlerdenim.
Filmin tarzini dusununce yapımcılar, her iki kesimin de ve en çok da orta yolcuların izleyici kitlesini çekmek icin benimsemis diye dusunulebilir, ya da ticari kaygılardan uzak gordukleri gibi cikarsiz düşüncelerini gercekci anlatmışlar da denilebilir tabi. Bu noktada da yeterince cesur bir anlatım üstlenemediği için olumsuz eleştiri toplamış. Oysa hayat siyah ya da beyazda sabitlenmekten çok arasındaki geçiş süreci ve yaşattığı karmaşalardır. Yani ben yine takdir edenlerdenim :)
Filmin sanatsal tarafı; var olanı olduğu gibi gösterip yoruma açık bırakması. Dikkat çekilmek istenen birkaç kesit: “Vakit” okuyor ve dukkaninda “Ataturk ” portresi var, ayni kisi yaninda calisan Muharrem’e din isleriyle ugrassin diye once gunluk izin vermeyi kabul edip ona saygi duyarken sonra bir sahnede de ”durzu” diye hakaret ediyor. Muharrem efendi 3 milyarlik mali 9 milyara satti diye onu tebrik ediyor, “firsatlari degerlendirmek gerek dinimiz de boyle emreder” diyor. Ha bir de Muharrem’e yardim icin ise aldigi uzun sacli arkadasin saclarini kestirtiyor. Bu karakter “gelenekci dindar” esnaf profilini cok guzel tasfirlemis.
Peki filmde nasil iki kesim de hosnut ediliyor. En kolay yolla, kapilar acik birakilmis. Birisi vakit okuyan da Ataturku sahipleniyor gorunuyor, sahtekar bunlar diye yorumlarken bir digeri yine ayni sahneyi “iste vakit okuyan antikemalist degildir,” ornegi olarak yorumlayabilir. Benzer sahneler zikir cekerken kendilerinden gecen insanlar, kizinin ilaciniz diye seyhe sundugu bira mi serbet mi oldugu belli olmayan sahnede ve tabiî ki Isra süresi 81. ayetle baslayip, Nazim Hikmet Ran’in siiriyle sona ermesinde de vardi.
Simdi Muharrem’in ruh hali ise anlatilmak istenen esas konu. Filmden hic zevk almayanlar Muharremi gereksiz bir kisilik goruyor irdelemiyor, bunlar genelde dalgaci tayfa genclik :) Biraz daha dikkatli izleyince Muharremin kendisinin de ozetledigi uzere “Sadece iyi bir insan olmak isteyen, ice donuk, kurnazlik yapmayan ya da yapamayan ve inancli bir insan” filmi basindan sonuna kadar bir butun olarak ele alip ne olabilir bu filmdeki mesaj diye dusundugumuzde de bence odaklanmak gereken 4 temel nokta var baslangicta ki ayet yani “"Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp gitmek zorundadır!" la başlayıp bu ayetin üzerine Ya ölü yıldızlara götürecegiz hayatı/ya da dünyamıza inecek ölüm" le bitiriyor. Bu sonuca ulaşırken de Muharem’in saf temiz inancını sıradan ve merdum guriz haliyle yasarken, topluma ve hayatin icinden cikilmaz sorunlarina girdikce karmasalarinin ve dunyaya inen olumu.Filmde buraya kadar yaşanan buhranlar çok gerekçi ve yerinde olmuş ancak karamsarlik daha agir basmis ve
unutulan çok önemli bir gerçek var “Bu kapı, umitsizlik kapisi degildir”
|
|
|