Yazar Tanıtımı | odtu sosyoloji |
Yazısının Özellikleri | sürrealist |
Edebi Etkiler | f. kafka, edgar allan poe, boris vian, albert camus, montaigne |
Benzer Yazarlar | kafka, boris vian |
Özgeçmiş | Böyle şeylere nasıl başlanacağını bilemem, 1978 yılının Haziran ayında Elazığ’da dünyaya gelen çocuğun pek bir şey algılayamaması ve bilememesi gibi. Hala algılayabilmiş değilim gerçi! Babam subay olduğu için Elazığ, Kayseri, Balıkesir, Ankara şu ana kadar doğumumdan sonra gitmek zorunda olduğum yerlerdi. En son ve hala Ankara’da oturmakta ve ODTU Sosyoloji Bölümü 3. cü sınıfında okumaktayım.
1990 yılında bindiğim askeri servislerde yazmaya başladım, daha sonra en ücra köşelerimde devam etti. İlk başlarda şiirle başlamış olan hikaye öyküye kadar geldi- şimdilik. Yine o yıl, hala kırıntılarının hissedildiği hastalığımla tanıştım: MDS(nedeni belli olmayan kan hastalığı). Nedenini sormayın(?) Herneyse nedenini İngiltere’de Londra’da da bulamadılar. Londra’yla bağlantıyı kesmeden Ankara’da 6 ayda bir bir-kaç(?) ünite kan almaya başladım. Zamanla sosyal yaşantım ve okul yoğunluğum 6 ayı önce bir süre 3 aya sonra 1999 yılı gibi 15 güne indirdi. Ve ben, 2000 Mart’ında Londra’da, kemik iliği nakli olmaya karar verdim. Nakil sonrası olabilecek en kötü enfeksiyonlardan birine yakalandım, 3 kere yakalanıp atlatıp dünya tıp literatürüne girmeye hak(?) kazandım. Şu an GVH( graft versus host) denilen, alınan iliğe karşı vücudun tepkisi, hastalığını yaşıyorum. 5 yılda büyük bir çoğunluğunun bittiği açıklanamasa da biliniyor doktorlar tarafından. Şu an bakıyorum da hayatımın büyük bir bölümünü bu oluşturuyor. İyi mi oldu kötü mü bilmiyorum.
|
Bulunduğu Yer | ankara |
|
Bu hikaye üç kişiyle ilgili, üç kayıp. Birinci kişi aradığını bulmuş. İkinci, yanıldığını düşündüğü için bulduğundan ayrılmış. Diğeri ise bulamamış. Sonuçta elimizde üç kişi var: bulan, ayrılan, arayan. Bulan yanıldığını düşündüğü için ayrılmış. Ayrılan tekrar aramaya başlamış. Arayan da eski bulduklarının doğru olabilecekleri için onlardan birine dönmüş yani bulmuş bir bakıma. Sonuçta elimizde yine üç kişi var: ayrılan, arayan, bulan. Bu böyle devam eder galiba. Beni sorarsanız ben yola daha yeni çıkıyorum.
Bu öykü ağzınızda hafif bir burukluk yaratan uyku ile uyanıklık arası, düşmeden önceki o alışılmış boşluk hissinden öte izleniyormuşsunuz hissine kapıldığınız ve dahası elinizin sizden bağımsız sanki başka bir güç tarafından hareket ettiriliyormuş gibi kımıldaması hakkında. Sanki yalnız uyumaya alışık değilmişsiniz gibi yerleşirsiniz tüm yatağa, bazen de hayata. Kısaca buna “o” diyelim ileride hatırlatmalarda yardımcı olması için,bunu hep yaparız zaten.
Bardak altlıklarının bir şekilde bambaşka yerlere açılan, kahve ya da şarap bardağının masada iz yapmamasını sağlamaktan öte içtiğiniz uyku halinin sadece bardak ve ağzınız arasında yol alması ve sadece oralara dökülmesi aksi takdirde üstlerine dökülmesi- bu sayede içtiğimiz yer masa, beden- için kullanılan “kapılar” olduğunu bilirsiniz. Ama “o” uykuda bu bardak altlığı, her gün gördüğümüz ve bazı ressamların ve bazı kalem ve kağıtla ilişki, bu anlamda, kuran insanların çizmekten hoşlandığı gri- resim siyah-beyazdır zaten- güvercinin uçmaktan yorulmuş kanadından kopup savrulan ve yere doğru süzülen tüy gibi hafif fısıltı serinliğindeydi. Ve haliyle gözünü açıp bakma, keşfetme isteği yeşerir içinde insanın fakat bu koyu-açık- yeşil o kadar yoğundur ki uyku hali daha ağır bastığı için gözünüzü kıpırdatamazsınız bile.
|
|