..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Sümeyye İlbak




5 Mayıs 2011
Son Hediye  
Sümeyye İlbak
Bir evin çatısının karlarla örtülü olması içinde ateş olmadığı anlamına gelmiyormuş...


:BJHC:
Ansızın çalan kapı zilinin verdiği sıkıntıyla kapıya yönelir yaşlı adam. Alışmıştır sessizliğe tabi her saat başında çalan duvar saati ve haber saatlerinde açılan siyah beyaz televizyon dışında başka ses duymayalı epey zaman olmuştur ve alışmıştır tekli koltuğunda oturup penceresinde sokaktan geçen insanları izlemeye. Kapı çalınca içten içe sinirlenir şimdi kim koltuğundan kalkacak, bastonunu alacak kapıya yönelecek ohoo bir sürü iş. Sonunda kapı açılır ve karşısına küçük bir çocuk çıkar yaşlı adam öfkelenir ve çocuğa sert bir bakış atarak “ne diye zile basıyorsun” diye çıkışır. Çocuk gayet sakin top oynarken oynadığı topun yaşlı adamın evinin bahçesine düştüğünü söyler. Yaşlı adam o kadar katıdır ki çocuğun topuna olan sevgisini gözlerinden anlamıyordur bile ”top falan yok çık git buradan bir daha da gelme “diye azarlayarak çocuğu boynu bükük kapısından uzaklaştırır. Oysa o top çocuk için çok kıymetlidir. Yaşlı adam ertesi gün yine her zamanki gibi penceresinden sokağı izlemek için koltuğuna oturur ve penceren baktığında o çocuğun duvar kenarında oturup kendisine baktığını fark eder. Top hala bahçededir. Çocuk bir umutla yaşlı adamın kalbinin yumuşamasını bekler. Ertesi gün yaşlı adam yine penceresinden bakınca o çocuğu görür daha ertesi gün yine bu böyle birkaç gün devam eder…

Bir gün yaşlı adam mahalle bakkalından ekmeğini alıp elinde bastonu ile yavaş yavaş evine doğru ilerlerken ayağı taşa takılır ve sendeleyerek yere düşer. Ne gariptir ki gören mahalle sakinlerinden kimse yardımına gelmez. Çünkü adamın ters yapısını bilirler. Adam bastonuna uzanıp kalkmaya çalışırken küçük bir el kendisine uzanır. Yardımına koşan o çocuktur. Adam önce yardımını kabul etmek istemez sonra başka çaresi olmadığını anlayınca biraz yerden biraz çocuktan kuvvet alarak doğrulmayı başarır. Çocuk yere düşen ekmeği alarak yaşlı adama evine kadar eşlik eder. Bu sırada yaşlı adamın kaskatı yüreği çocuğun yardımıyla biraz olsun yumuşamıştır. Çocuk ürkek bir güvercin gibi belki yaşlı adam topumu verir diye bir umut adamın evine kadar gelir. Yaşlı adam eve girer ve çocuğa biraz bekle geliyorum der. Çocuk mutluluktan havaya uçacaktır topumu getiriyor galiba diye umutlanır. Biraz bekledikten sonra adam gelir çocuğa para uzatır. Çocuk yıkılmıştır, gözlerindeki o masum ışıltı kaybolmuştur. Kafasını bir sağa bir sola sallayarak parayı kabul etmez ve gözlerinden yaşlar boncuk boncuk dökülür. Yaşlı adamın göz bebekleri büyür ne yapacağını bilemez üzülmüştür böyle olmasını istememiştir aslında. Çocuğun başını okşayarak neden ağladığını sorar. Çocuk topumu istiyorum der. Yaşlı adam sana verdiğim bu parayla bir değil birkaç tane top alırsın neden kabul etmiyorsun diye sorar. Çocuk ben başka top istemiyorum babamın bana aldığı son hediyeyi istiyorum topumu istiyorum diye yanıtlar. Yaşlı adam biraz duraksar ve” neden son hediye dedin babanın parası yok mu? “diye sorar ve çocuk “hayır benim babam öldü, toprak aldı babamı“ der ve ağlayarak oradan uzaklaşır. Küçük çocuğun babası oğluna top alıp evine döndüğü sırada süratli gelen bir arabanın kurbanı olmuştur. Babasından geriye sadece küçük yavrusuna aldığı son hediyesi yani top kalmıştır. Yaşlı adam olduğu yerde kala kalır bütün vücudu uyuşmuştur adeta vicdan azabıyla yanar tutuşur. Ne yapacağını bilemez ama bir şey yapmalıyım çocuğun gönlünü almalıyım diye düşünür. Kim bilir beklide o çocuğun gözyaşları yaşlı adamın hayata bakış açısını değiştirecek ve belki de kuraklaşmış kalbine yağmur damlası gibi gelecektir. Yaşlı adam ilk kez bastonuna gerek duymadan topallayarak bahçesine gider, bastonsuzda yürüyebildiğini fark eder ve çocuğun topunu alarak sokağa çıkar çocuk her zamanki gibi duvar kenarında oturarak yaşlı adamın penceresine bakıyordur. Adam topu çocuğa uzatır ve o an çocuğun gözyaşları sevinç gözyaşına dönüşür adamın ellerine sarılarak öpmeye başlar” teşekkür ederim amcacım çok teşekkürler” diye defalarca adama teşekkür eder. Elleri ilk kez öpülen adam gözyaşlarını tutamaz. Kuraklaşmış kalbin yerini yağmurlarla içinde fırtınalar kopan bir yürek alır. Yaşlı adam çocuktan özür diler ve çocuğun gözyaşlarını kendi elleriyle silerek ondan bir şey istediğini söyler. Çocuk şaşırmıştır “ ne istiyorsun amca” diye sorar. Yaşlı adam çocuğun kahkahalarla gülmesine sebep olacak bir şey ister “bundan sonra benimle top oynar mısın ?“diye sorar. Çocuk hem şaşkın hem de çok mutludur hiç bu yaşta arkadaşım olmamıştı diye kahkaha atarak gülmeye başlar çocuğun kahkahaları yaşlı adamın hoşuna gider ve beraber kahkahalarla gülerler o günden sonrada küçük çocuk ile yaşlı adam sıkı dost olurlar ve beraber top oynarlar…

Demek ki bir evin çatısının karlarla örtülü olması içinde ateş olmadığı anlamına gelmiyormuş. Bir çocuğun sabrı ve masumiyeti taşlaşmış bir kalbi yumuşatmaya yetiyormuş. Demek ki sabır, masumiyet ve iyilikle açamayacağımız kalp kapısı yokmuş. Dostluğun yaş sınırı olmazmış. Ve demek ki her yaşta top oynanabiliniyormuş ...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mutluluk Maratonu
Onuncu Köy

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saklı Güvercinim [Şiir]
Kusursuz Olmalıydı [Şiir]
Aşk Olsun [Şiir]
Karmakarışık [Şiir]
Elini Utandırmayacak Dosta El Uzat [Eleştiri]
Ey Biçare Geç Kaldın [Eleştiri]
Bazen "Hayır"da "Hayır" Vardır [Eleştiri]


Sümeyye İlbak kimdir?

Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum _Sezai karakoç_

Etkilendiği Yazarlar:
Necip Fazıl Kısakürek,Sunay Akın,Can Yücel


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Sümeyye İlbak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.