..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > İnternet > Ömer Faruk Hüsmüllü




25 Kasım 2010
Facebook'ta Okuduklarım - 8  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Ömer Hayyam Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben Perde ardında sen ben dedikodusu var amma... Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben...


:ADGF:






Bu yazıları bizlerle paylaşmak için emek harcayanlara teşekkürler...
*****

Kızılderili Ata sözleri
Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh’un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki ’gerçek barış’ dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.
Ekleyen:: Alpaslan Öksüz

**
Ömer Hayyam
Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben
Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
Perde ardında sen ben dedikodusu var amma...
Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben...
Ekleyen:: Felsefe Kulübü

**
FIKRA :))
Bir gün ormancının biri dalları nehrin üzerine sarkan ağacın dallarını keserken baltasını suya düşürür
- ’Aman tanrım’ diye bağırdığında bir peri belirir ve ’Ne diye bağırıyorsun?’ der.
Ormancı baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya
ihtiyacı olduğunu söyler.
Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir.
’Baltan bu muydu ?’ diye sorar.
Ormancı ’hayır’ diye cevaplar.
Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar. ’Baltan bu muydu?’
Ormancı yine ’hayır’ diye cevaplar.
Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar. ’Baltan bu muydu?’
Ormancı ’evet’ der.
Ormancının dürüstlüğü perinin çok hoşuna gider ve baltaların üçünü de kendisine verir.
Ormancı mutlu bir şekilde evine döner.
Bir zaman sonra ormancı eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken karısı suya düşer.
Ormancı ’aman tanrım’ diye bağırır.
Peri yine belirir ve sorar: ’Ne diye bağırıyorsun ?’
Ormancı ’karım suya düştü’ der.
Peri suya dalar ve Jennifer Lopez ile birlikte geri döner.
’Senin karın bu mu?’ diye sorar.
Ormancı ’evet’ der.
Peri sinirlenmiştir, ’Yalan söylüyorsun, gerçek bu değil’ der.
Ormancı ’özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu. Eğer Jennifer Lopez için hayır deseydim bu sefer CatherineZeta-Jones ile geri dönecektin, ona da hayır deseydim karımla dönecek ve her üçünü de bana verecektin.
Oysa ben fakir bir adamım ve üç karımın sorumluluğunu taşıyabilecek durumda değilim. Jennifer Lopez’e evet dememin sebebi budur..’
Bu hikâyeden alınacak ders: Ne zaman bir erkek yalan söylüyorsa bunun iyi ve saygın bir nedeni vardır ve bu başkalarının yararı içindir. Kendileri için bir şey istiyorlarsa ekmek çarpsındır!..
Ekleyen:: Fıkra ve resim sevenler

***
ÖNEMLİ OLAN NEDİR?
Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir.
Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe birkavanoz alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar; Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler,
Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da ‘evet’ doldu derler.
Profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde ‘evet’ derler.
Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek ‘eveet’ diyerek; Ben ‘Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım’ der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.
O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir.
‘Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız…’ diye, anlatmaya devam eder, ‘çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz.
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır . .
Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin.
Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.
Bu ara bir öğrenci sorar; ‘Peki, O iki fincan kahve nedir?’
Profesör gülerek: ‘Bu soruyu bekliyordum, Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır !!!’

NOT: Bu öykü, sayın Prof. Dr. Nurullah Aydın’ın “Bayram ve Yaşamın Gerçekleri” yazısından alınmıştır.
http://www.yenidenergenekon.com/42-onemli-olan-nedir/

**


Eskiden;

Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar... parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ


Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına..
CAN DÜNDAR...
Ekleyen:: İMKANIN SINIRLARINI GÖRMEK İÇİN İMKANSIZI DENEMEK LAZIM

**
Angut....
Herkesin (haksız bir şekilde) kullandığı bir ifadedir "Angut".
Birisi bir salaklık yapınca, bi laftan anlamayınca, böle boş boş
bakınca hemen "Angut’musun" der günümüzün insanı.. .

Angut’un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir ton "Angut!" var ülkemizde.. Angut kuşu’nun eşi öldüğü zaman (yanına o anda başka bir
yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi) gözlerini bir dakika bile
eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun baş ucunda
bekler...

İşte bu canlının yaptığı en büyük"Angut"luk budur.. Ayrıca bu olay
bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen birşey
değildir.. Çok ürkek bir hayvan olmalarına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elini uzatsanız dahi oradan kaçmaz..

Hani derler ya "Angut gibi bakmasana lan".. keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine..

Bundan sonra bazılarına "Angut" demeden önce bir kere daha
düşünün.. Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde
Ekleyen:: Sustum ! Suskunluğum, Susturana Armağan Olsun.

***
Sokak Çocuğuyum Abi,
SAYFA NO : YOK !?

CİLT NO : YOK !?

HANE NO : YOK !?

ANA ADI : YOK !?



Ben sokak çocuğuyum abi,

Hani şu uçurtması gök yüzünde asılı kalan,

Bilyelerini, rüyalarında unutan ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk var ya,

O benim işte, o benim abi...

Sahi bir annem olmalıydı, değil mi?

Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa,

Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün?

Anneler nasıl okşar çocuklarını?

Anne kokusu nasıldır, kim bilir?

Ana ha!...

Bir anne çizebilir misin benim için,

Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına?

Bir anne!?...

Unutulmuş çocukların ürkek avuçlarına,

Bir anne ve yanına beni ekler misin? abi...

Tıpkı sulu boya resimlerindeki gibi sımsıcak...

Sahi ya abi senin gözlerini kesmiyor değil mi,

Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni?

Sahi sen hiç seyrettin mi, Aydedeyi bir köprünün altından?

üşüdün mü abi, kayan bir yıldıza bakarken?

Abi sen... Abi sen... Boş ver.

Gel boyat istersen ayakkabılarını,

Ben aha şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum yaşama,

Gel boyat ayakkabılarını, boyat ta resmi çıksın dostun, düşmanın, tüm kaldırımların.
Ekleyen: Filozoflar Dünyası

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Saygı, sevgi, teşekkür.
Gönderen: Arzu Kulaç Sevimli / , Türkiye
27 Kasım 2010
Değerli hocam. Yazı güç ve belki lüks bir uğraş.Hak ve özgürlüklerin hala tanımlanamadığı; okuyucu olamadan anlayıcı, anlayıcı olamadan yargılayıcı olunan birçokluğun hâkim olduğu bir coğrafyada memur sıfatıyla, üstelik pembe kimlikle okunmayı göze almanın da bir tür delilik olduğunu sık sık düşündüğümü itiraf etmeliyim. Sırf bu sebeple gerçek anlamda tanışmadığım insanlardan aldığım cesaret verici eleştirilere yüklediğim değerin büyüklüğünü hissedebilecek kadar duyarlı olduğunuzu tahmin edebiliyorum. Yine de insanımızın hayatın her alanında olumlu ya da "yıkıcı olmayan" olumsuz eleştiri yapmak konusunda pek de hevesli olmadığı gözlemimden hareketle; yorumlarınızın ve paylaşımlarınızın olumlu etkisini, enerjinizin ve şahsınızdaki büyüklüğün beni çok mutlu ettiğini ifade etmek istedim. Okuyucu konusuna gelince sanırım o da çok zor ve lüks olmayan bir uğraş değil. Okumanın boş zaman işi olduğuna inandırıldığı bir toplumda insanımızın, arkadaşlarımızın, dostlarımızın (yazanlar da dahil), iki paragraflık bir yazıyı bile hiç boş zamanı olmadığı için okumaya fırsat bulamadığını çoktan beri biliyorum.Bu sebeple de iyi okuyuculara en az iyi yazarlar kadar hayranlık besliyorum. "Eğer insanlar vaktini okumak, araştırmak, düşünmek yazmak, yaymak gibi uğraşlara ayırsaydı, yani bunlara ayıracak boş zamanı olsaydı ülkemiz de bu kadar çok Eflatun, Newton, da Vinci, Mevlana, Dickens, Itrî, Einstein ve niceleri yetişemezdi!" Diyerek avutuyorum kendimi. Sağ olun. Var olun. Saygılarımla.

:: Teşekkürler...
Gönderen: Emine Pişiren / , Türkiye
25 Kasım 2010
Paylaşan, yazan, aktaran, bilgilendirip düşündüren, hatta hatta gülümseten değerli kalem, felsefe ustası, kalemine hayran olduğum, sevgili Ö.Faruk Hüsmüllü'ye sonsuz teşekkürlerimle. Sevgi ve Saygılarımla




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İnternet kümesinde bulunan diğer yazıları...
Facebook'ta Okuduklarım - 17
Facebook'ta Okuduklarım - 11
Facebook'ta Okuduklarım - 10
Facebook'ta Okuduklarım - 22
Facebook'ta Okuduklarım - 23
Facebook'ta Okuduklarım - 21
İzedebiyat Sitesindeki Bir Yılım
Facebook'ta Okuduklarım - 19
Facebook'ta Okuduklarım - 20
Facebook'ta Okuduklarım - 15

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kim,ne Demiş? (İsimler Alfabetik Sıraya Göredir... )
A'dan Z'ye Güzel Sözler
Sevgi - Gönül - Umut ve Mutluluk Üzerine Aforizmalar
Başöğretmen Atatürk Öğretmenler Hakkında Ne Söyledi?
Barış ve Özgürlük Üzerine Özlü Sözler
Dostluk Üzerine Aforizmalar
Erkek ve Kadın Üzerine Aforizmalar
Acı - Haz - Elem - Üzüntü Üzerine Aforizmalar
Kavimler Göçü ve Sonuçları
Dünya Atatürk'ü Konuşuyor

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.