..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > Elşen Hudiyev




14 Kasım 2010
Önyargılar Safsatası  
Elşen Hudiyev
İnsanın bu kadar safsata arasından doğru şeyi seçmek için biraz durup düşünmesi gereklidir. Çünkü bilgi kirliliği o kadar büyümüş ki, neye inanmak gerekir, kime inanmalıyız belli değil. Ne var ki, hala düşünen bir beyine sahip olduğumuz için insan diye isimlendiriliyorsak, bunun hakkını vermemiz gerekir. Ne yaptığımızı ve niye yaptığımızı düşünmeliyiz.


:BEJH:
    Yaşam bazılarına sırlarla dolu gibi gözükse de, insanların önyargılarıyla dolu sınırlı bir halka gibidir. Kedersiz ve acısız yaşamak yaşamamanın zevkine varmaktır. O halde canlı bir ölü gibidir insan. Hiç kimse acı çekmeden yaşamın güzelliğinin farkına varamaz. Monoton ve sakin bir şekilde geçen hayat süresi bir işkenceden farksızdır. Her noktası kısıtlı bir daire içinde cereyan ettiğinden, önceden tahmin edilebilir. İnsan yalnız yaşamayı seçtiğinde ki, bu iki halde ola bilir- gerçekten kimsenin onu anlamayacağını düşündükte veya yalnızlığa toplum tarafından itildikte bile onun hareketleri yine aynı toplum tarafından tartışılır. Neden bunu yapmıyorsun, neden şunu yapmıyorsun filan. Toplumun bu baskısından ve önyargılarından nefret ettiğini nasıl anlata bilir ki, yalnız insan topluma. Topluma direnmek çok zor bir şey olsa gerek. Devrim mi, yoksa pasif direniş mi? Bu devirde insan kendini toplumdan geri çekemez. İşte bu yüzden daha iyi bir toplum için kendimizden başlamalıyız. Kendi eğitimimizi süzgeçten geçirmeliyiz.

    Aydınlama Çağı’nın çoktan başladığını düşünürsek bir noktada hesaba katılmamış bir çöküşü nasıl açıklarız insanlık olarak? Ya bizden öncekiler yeterince çalışmamışlardı, ya da biz onları yeterince anlama zahmetine katlanmadık. Öncekileri suçlamak işin en kolay yanı. Oysa ya kendimizi aydınlatamadıysak.

    Evet, modern toplumumuzda “Septem Artes Liberalis” tarzında bir özgür sanat yolu artık yoktur. İnsanlar böcek gibi ne yaptıklarını bilmedikleri işlerde niye böyle olmalı diye düşünmeden çalışıyor artık. Sadece parasal zenginlik ve rahatlık amacıyla her gün kişisel rahatlıklarından bir az daha taviz veriyorlar. Onlar kendi küçük dairelerinin içinde dönüp durdukça bir üst seviyede daha büyük bir kişisel döngü kuruluyor ve işler böylece sürüp gidiyor. Her küçük çark daha büyük çarkların dönmesinde bir etkendir. Hiç kimse yerine konulamaz değildir. Kapitalizmin - ki, bu kapitalizm Sovyet toplumunda bile kendi görünmez ağını kurmuştu – temel değeri insanı bir robot haline çevirmektir. Kapitalizm diğer sistemler göz önünde bulundurulunca insanı tümden değersiz bir çark haline çevirir. İşler büyük ekonomi dâhisi Adam Smith’in öngördüğü gibi “görünmez el” tarafından yönetilmektedir. Bu “El” her zaman insan toplumunu doğru olan mizana getirecektir. Ne yazık ki, büyük ekonomik çöküş bunun her zaman geçerli olmadığını gösterdi.

    Dünyamız dışında bizi gözleyen zeki biri olsaydı eminim şöyle derdi:
“Insan kadar garip bir tür görmedim, önce para için sağlığını harcıyor, sonra da sağlığını kazanmak için tüm parasını. “

    Kapitalizm insanın içinde var olan açgözlülüğün bir sonucudur. Reklâm, Medya, gazeteler ve diğer her şey insanı açgözlülüğe yönlendirmektedir. Terminolojiye yeniden şekil değiştirerek girmiş başka bir sözcük ise “Satış”tır. Neredeyse sokaktaki esnaftan ev hanımlarına kadar her kes üretmekten daha çok satmak için teşvik edilir. Neredeyse eski klasik “nasıl ucuz alınıp paha satılır” sorusu bile değişmiştir. Paha bile alsam sata bilirim düşüncesi pahalılaşmaya hak kazandırır. Kapitalistler yeni hileler düşünerek insanımızın cebindeki son parasını almakla yetinmez. Olmayan paralarını almak için yeni araçlar uydurur.

    Kredi kartları, hediye puanları ve s. İnce düşünülmüş hilelerdir. Toplum için gereken uyutulma teknolojileri çoktan hazırdır bile. Medya Televizyon Gazeteler bu iş için biçilmiş kaftan. Yeter ki, halk ne olduğunun farkına varmasın. En kötüsü ise bu işden büyük paralar kazanacak olanlar sizin cebinizden son paranızı alanlar değildir. Onlar sadece birer mekanik çarktırlar. Çünkü eğer bunu yapmazlarsa yarın onların ceplerindeki paralar alınır.

    İnsanın bu kadar safsata arasından doğru şeyi seçmek için biraz durup düşünmesi gereklidir. Çünkü bilgi kirliliği o kadar büyümüş ki, neye inanmak gerekir, kime inanmalıyız belli değil.

    Ne var ki, hala düşünen bir beyine sahip olduğumuz için insan diye isimlendiriliyorsak, bunun hakkını vermemiz gerekir. Ne yaptığımızı ve niye yaptığımızı düşünmeliyiz. İşimiz aslında çok basit. Tek taraflı bilgilerden kaçınmalıyız. Özellikle televizyonda hangi bilginin ne amaçla verildiğini bilmeliyiz. Reklamların altında yazan ve çok hızlı geçen küçücük yazıları okumalıyız. Kendimize karşı dürüst olmalıyız. Televizyonda nefes kesici bir program başka kanallardaki haber zamanında yayınlanıyorsa, açık oturuma çağırılan kişiler hep aynı tarafı temsil ediyorsa, iki diş macunu reklamı dizi aralarında tavan yapmak için yarışıyorsa, ekranda hep % işaretleri uçuşuyorsa, diziler masal olarak medya patronu bir kahramanı veya holding sahibini ya da toprakları olan ağanı reklam ediyorsa durup düşünmek gereklidir.

    Bize gösterilen küçük aile faciası veya reality show’lar bizi nasıl ilgilendiriyorsa, aslında kapımızda olan çok büyük insanlık faciası da bizi öyle ilgilendirmelidir diye düşünüyorum.

    Asıl gerçek facia nedir? Bize gösterilmeyen ama ucundan kulağından bilgi verilen küresel ısınma falan filan mı? Avrupa’nın dayattığı yanlış ekonomik politikalar mı? Okur yazar oranındaki vahim sonuç mu? Eğitim faciası mı? (Düşünmeği değil test çözmeği öğreten.) Medyada “Bilim” diye yutturulan teknoloji masalları mı?

    Ben çevreci değilim, çevreci diye geçinenleri de sevmem. İnsan tanım gereği zaten çevreci olmalı. Çevreye değer vermeyen kendisine de değer veremez. Çevreci olmak insan olmanın şartlarından biridir. Bu yüzden bir insan olarak sizlere bazı bilgiler sunmaya borçluyum.

    Dünyadaki bildiğimiz bir sıra göller ya kurumuş, ya da kuruma tehlikesi altında.Rakamlar verelim: Dünyadaki 5 milyon gölün yarısından fazlası kuruma tehlikesi altında. Çin’deki binden fazla gölden 969’u artık mevcut değil, Aral gölü şimdiden ikiye bölünmüş ve sadece %10’u kalmış, Çad gölünden sadece %5-lik bir bölüm kalmış, Meksika’nın en büyük gölü Chapala’nın %20si kalmış, Kanada’daki göllerin çoğunluğu tehlike karşısında.
Permafrost’un erimesiyle daha kötü senaryolar da var. Tüm kuzeydeki göllerin bir anda tuzlu suya çevrilmesi.

    BM’in WWDR raporu dünyadaki insanların %40-nın minimum hijyen için gerekli temiz suya sahip olmadıklarını gösteriyor ve önümüzdeki 20 yıl içinde bu oran daha da yükselecek.

    Uzayı daha uzay çağının 50 yılı bile dolmadan kirletmiş bulunmaktayız. Kastettiğim gezegenimizin çevresi şimdiden roket atıklarıyla dolmuş taşmış. Uzaya fırlatılan bir roketin sadece %5-lik kısmı asıl kısım, geri kalan kısmı uzaya atılıyor.

    Hiç bir ülke ekolojik felaketlerden sigortalanmış değil. Yine hiç bir ülke eğitimsizliğin getireceği felaketlerden sigortalanmış değil. Eğer bu gün bunu önlemek için kişisel olarak hiç bir şey yapmıyorsak, yarın başka ülkelerin yardım malzemelerine gözümüzü dikmeye yüzümüz olmayacak.

   
Eğer bu gün çocuklar eğitim alamıyorsa, düşünmek yerine sabah akşam test çözüp sonra gözlerinden rahatsızlanıyorsa, bilim dendiğinde sadece cep telefonu, bluetooth, uzaylılar, piramitlerle ilgili masalları anlıyorsa astrolojiyle astronomiyi karıştırıyorsa, darwinizmle evrim arasında ayrım yapamıyorsa ve en kötüsü kalıplar içinde kalıp soru sormuyorsa ve her şeyi kabulleniyorsa bunun sorumlusu sadece bizleriz. Sadi Şirazi çok güzel demiş: "Evlatlarımızı kuzular gibi büyütmeyelim ki, gelecekte koyunlar gibi yönetilmesinler. "



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sıradan [Şiir]
İtiraf [Şiir]
Güzellik Nedir? [Şiir]
Dolor Animi [Şiir]
Eğer Yaşamak Buysa [Şiir]
Bir Şiir Gibidir Sözlerin [Şiir]
Bir Yazıt [Şiir]
Arzusun Sen [Şiir]
Neden [Şiir]
Dia (Mono) Log [Deneme]


Elşen Hudiyev kimdir?

İnsanın çelişkili yapısını irdelemek isteyen, deyim yerindeyse bir yabancı. . .

Etkilendiği Yazarlar:
A. Dante, P. Neruda, M. Lermontov, I. Nesimi, R. Tagore


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Elşen Hudiyev, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.