Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
İki yakada yaşanan iki ayrı hayat. Hayatı yaşadığın yakasından, diğer yakasına bakmak özlemle. Özlemine yenik düşüp, iki yaka arasındaki akıntıda boğulmayı göze alarak, aşkının karşı yakasına ulaşmayı düşünmek defalarca. Boğulmaktan değil ama aşkının karşı yakasına varsan bile kovulmaktan korkup olduğun yakada kalmak defalarca... Ruhuna uzaktan bakmak gibi. Ruhunun olması gerektiği yerde olduğunu bilip, bedenini ruhunun olduğu yere atamamak gibi. Aşkı dokunuşsuzluk zindanlarında hapsetmek gibi. O'na ruhunla dokunmak, O'nu ruhunla görmek yıllarca. Ruhun Aşkının karşı yakasında O'nun bedeninde barınırken; olduğum yakada korumasız, barınaksız kalmak gibi. Olduğum yakadaki hiçbir hayat enstrumanına ruh katamamak gibi. Ruh bedende olmalı ki; yaptığın her şey, yaşadığın her an gerçeklik kazansın. O'na ruhun kadar yakınken, O'ndan diyar diyar uzak kalmak gibi. Ruhsuz yaşadığın cesedinle yaşadığın yakadan sadece aşkının karşı yakasına, ruhuna, O'na bir adım daha yakın olabilmek için kurduğun derme çatma bir iskele. İskelenin en uç noktasından, altından geçen akıntının o derme çatma inşa ettiğin iskeleyi seninle birlikte alıp götürme ihtimaline rağmen, seyretmek aşkının karşı yakasını senelerce. Ama o da ne; bir küçük iskelede karşı yakanın sahilinde. Hem de tam kurduğum iskelenin hizasında. Acaba benim için mi diye düşünerek; önce sağlamlaştırıp iskeleyi, sonra iki adım daha uzatırsın karşı yakasına doğru aşkının. Bakarsın ki; O da uzatmış iskelesini. Böylece başlar köprü inşaatının ilk metreleri. Dünyanın en sağlam, en heybetli, en güzel köprüsü tam ortada birleşir. Aşkın iki yakasında yaşanan iki ayrı hayat tek hayat olmuştur. HAYAT KÖPRÜSÜ KURULMUŞTUR. Aşk bulmuştur yolunu. Ruhum bedenini, bedenim olması gerektiği yeri bulmuştur. Yılların, yıllar içindeki mücadelenin yıpranmışlığı, hayat içindeki aslında hiçte yük olarak taşınmasına gerek olmayan ağırlıkları sırtlanmışlığın yorgunluğunu gördük birbirimizde. Hayatın hammallığını yapacak biri değildi benim aşkım. O çok özeldi ve hayatı da özel olmalıydı. Gereksiz yüklerden kurtulmalıydı. Bana her dokunuşu yükümü hafifletirken, hafiflediğim kadar O'nun yüküne ortak olmalıydım. Başka türlü O'nu yüklerinden kurtaramazdım. Çünkü sırtlandıklarıyla yaşamaya öylesine alışmış ki; hiçbir yükünü bırakmak istemiyor gibiydi. Ancak yüklendiği yükü karşıdan görmeliydi. Birkaç yükünü alıp ben taşımaya başladıktan sonra gördü o yükle yaşamanın zorluğunu. Benim taşıdığım kendi yükünü sırtımdan alıp ortasında durduğumuz köprüden akıntılara bıraktı. Zordu, çok zordu içinde ben geçen geçmişin olumsuzluklarını yok etmek, yok ettiklerinin yerine olumlu bir ben yerleştirmek. Öfkeliydi, geçmişte öfkeyle yaptıklarına, yenilerini bile ekleyebilirdi. Tek çaresi sabırdı. Benimde ona duyduğum öfkelerim vardı ama sabır öfkemin panzehiri olmalıydı. Hani demiştim ya: DÖRT ANA RENK VERİLMİŞTİR SANA, KOSKOCA HAYATI O DÖRT RENGE SIĞDIRAMAZSIN AMA. HAYAT RENKLERİNİ BULMALISIN. SİYAHI SABIRLA KARIŞTIRABİLİRSİN MESELA... Tuvalimizin tam kalbindeydik o sıra, eline aldığı fırçayı buladığı renk hep siyahtı. Siyahla kusacaktı öfkesini tuvale ama ben hep sabır karıştırdım fırçasının ucuna. Yinede koyu kasvetli bir renkti ama tuvalde kurudukça güzelleşti. Yıllar önce kasnaklarına gerilmiş bir tuvaldi o... Her hayatın kendine bir tuvali varken; biz iki hayatı bir tuvalde yaşatmaya başlamıştık yıllar önce. O tuval bizdik... Biz dışında, iki ayrı tuvalleri resmettik. Adına BİZ dediğimiz tuvale hiçbir fırça darbesi göstermedik yıllarca. Aşk'ın gücünü gördük, yıllar sonra tuvalimizi önümüze aldığımızda. Yıllar önce tuvale bıraktığımız son fırça darbesinin boyası kurumamıştı tamamlanmayı beklercesine. Hayat kadrajında gelememiştik yanyana. Aynı kadrajda yer bulup, hayat deklanşörüne basarak, ölümsüzleştirememiştik bir fotoğrafla. Şimdi aynı kadrajdaydık o hayat köprüsü üzerinde. Ama ne zaman deklanşöre basmaya kalksam; fotoğrafın arka fonuna ya onun yakası yansıyordu, ya da benim. Fotoğraftaki tüm fonların bize ait olduğu bir manzarayı arkamıza alıp, defalarca deklanşöre basabilecekmiyiz acaba. Aşk imkansızı isteme, imkansızı seçme ve imkansızı gerçekleştirme konusunda uzmandır. BİZ dediğimiz ve aynı kadrajda yaşadığımız o hayat köprüsünün varlığı bile gerçekleşen bir imkansızlık abidesi gibi varolmuşsa; deklanşöre basma cesaretini gösterebileceğimiz bir dünyanın, muhteşem arka fonlarının önünde resmederek ölümsüzleştirebiliriz aşkımızı. Aslında bu; zaten ölümsüz olanı ilan etmektir tüm dünyaya... Aşkın iki yakası.... İki yaka arasındaki boğazdan geçecek doğru gemiye binip imkansızı başarabileceğimiz bir hayatta var önümüzde. İmkansızı başarabileceğimiz gemilerin, gelip geçişini seyredişimizde. Tıpkı geçmişte kaçırdıklarımız gibi. Benim tarihi açık biletim cebimde. Tarihi atacak kalemse senin elinde. SENİ SEVİYORUM SEN BENİM HERŞEYİMSİN 18 YIL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ERKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |