"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Yaklaşırken kadına, aklından bir anda tüm yaşadıkları film şeridi gibi geçti, hiç sevmedim diyordu ya bir kere daha tükürdü düşüncelerine ve iğrenerek baktı onlara hayal ederek. ‘Canan’ dedi. Kadın başını kaldırdı, o an kadının bakışında bir aşkın izlerini aradı ama bulamadı ama ümitsizliğe kapılmadı. Kadın sadece bakıyordu yüzüne hiç bir şey demeden. Bu anlamsız bakışlara anlam yüklemeye çalıştı ama nafile. Kadın onu tanımamıştı,’karıştırdınız galiba beyefendi’ dedi donuk bir ifadeyle. Oysa emindi o, karşısındaki umarsızca ve hesapsızca sevdiği, uğruna ölebileceği şeylerden biri olarak addettiği Canan’dı bu kadın. ‘Nasıl hatırlamazsın beni, nasıl unutursun? Benim Ahmet. Yoldaşın, arkadaşın, sevgilin. Seni yıllarca aradım, izini kaybettim, buldum görüştürmediler, sonra yine kaybettim oysa şimdi buldum işte.’diye umutsuz ve hayal kırıklığına uğramış bir şekilde söyledi Canan’a. ‘Sizi tanımıyorum beyefendi’ dedi Canan buz gibi bir ses tonuyla. Kalktı ve yanından yavaşça uzaklaştı. Evlenme hayalleri kurduğu kadın, dünyaya beraber başkaldırdığı kadın, yoldaşı, arkadaşı, sevgilisi tanımamıştı onu. Hem de izini kaybedip yıllar sonra yine bir grev bir direniş ortamında karşılaştıkları halde tanımamıştı. Buralar evleri gibiydi onların, yeri gelirdi gitmezlerdi eylem alanlarından, kamp çadırları kurarlardı, imece usulü çalışmalarda bulunurlardı, köylüye yardım ederlerdi ,köprü yaparlardı, ama hatırlamamıştı yoldaşı onu. Neye yarardı ki bu yaptıkları… Yürüdü , eski yerine gitti, uzaktan uzaktan süzüyordu bakışlarıyla kadını. Lütfen diyordu lütfen o olmasın, Canan olmasın bu kadın. Ama boşunaydı duaları, boynundaki o kahverengi benden tanımaması imkansızdı Canan’ı. Düşündü. Ne yapabilirdi ki başka, düşünmek hep çare olmuştu, ama bu sefer işkenceydi yalnızca. Grev alanından dışarı çıktı,sanki omuzlarında tonlarca yük vardı,göğüs kafesi daralmış nefes alamayacak hale gelmişti adeta, soğuktu, kar yağıyordu ufak taneler halinde. Sigarasını çıkardı cebinden. Dudağına götürdü, çakmağını aradı, önce ceketinin iç cebine baktı, bulamadı, sonra pantolonunu karıştırdı yine yoktu. Ocak geldi aklına fakat evde değildi. Yine çocukluk hatıraları canlandı aklında. Her neyse dedi, tam o anda bir kadın geldi yanına çakmağını çıkardı ve sigarasını yaktı. ‘Az önce seni izledim’ dedi sakin bir edayla. ‘Tanıyor musun Canan’ı’ dedi. Durdu, düşündü, bu kadında kim böyle diye aklından geçirdi. Sonra ‘evet’ dedi kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünerek.’ O benim umudumdu’.Sonra kadın anlatmaya başladı. Fotoğraf albümünden hatırlamıştı adamı kadın. ‘Canan yıllarca cezaevinde kaldı, işkence gördü, dağladılar,kırbaçladılar, aç bıraktılar, farelerle beraber aynı hücrelere koydular. On iki yıl cezaevinde yattı. Bunun 4 senesi bir hücrede geçti. Örgütlerle ilişkisi sorgulandı, tutuklu diğer arkadaşlarından farklı muameleye maruz kaldı, ona hep bir örgütün ana elemanlarından birisiymiş gibi davrandılar.’ Bu tanınmaz kadın anlatırken ağzı açık onu dinledi. Canan cezaevine girdikten sonra birçok kez ziyaretine gitmiş ama görüştürülmemişti. Sonra İstanbul dışına, başka bir cezaevine yollanmıştı. O zamandan sonra irtibatı kopmuştu ta ki bugün görene kadar. Kadın anlatmaya devam etti:’ İşkencelere dayanamadı, geçmişi hatırlamakta güçlük çekiyordu, o derece oldu ki birkaç gün önce yapılan işkenceleri bile unutmaya başlamıştı. Sonrasında bu şikayetlerle doktora başvurdu cezaevindeyken. Ve doktor bilinmeyen sebeplerle hafızasının bir kısmında sorun olduğunu ve artık unutmaya devam edebileceğini söyledi Canan’ın. Ve avukatların mahkemeye başvurmaları sonucu Canan sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi. Dışarı çıktığında daha iyi hissediyordu kendisini. Ailesinin yanına yerleşti. Hastalığı ilerlemiyordu artık fakat hafızasında kaybolan kısım ise geri gelmeyecekti elbette. Komşuları ona iş buldular, bir fabrikada temizlik işleri yapacaktı, zaten okuduğu bölümü de bitirememişti, hayallerinde olan öğretmenlik mesleğini yapamayacaktı hiçbir zaman. Çalıştığı fabrikanın da işçilere yeterli ödeme yapmaması sonucu işte yine yıllar sonra bir eylem alanında kitap okurken buldu kendini. İşte Canan’ın başına bunlar geldi. Ben Canan’ın cezaevinden dostuyum. Senin gibi yoldaşlarını benim yanımda tanımadığı çok oldu. Ben de anlatıyorum olanları. Fotoğraflarınızı görmüştüm beraber, oradan tanıdım seni. Ama Canan hiç hatırlamıyor o zamanda arkadaşlarını’ dedi kadın samimiyetle… Üzülmüştü, aslında hüzün değildi bu, adını bile koyamadığı bir duygu. Ne için gelmiş ve ne ile karşılaşıyordu. Aldı çantasını, son bir defa hala kitap okuyan Canan’ı tam yirmi yıl öncesindeki gibi süzdü. Gözleri doldu. Kadına teşekkür etti. Ağır adımlarla ilerledi. Kendi bilinmezine doğru her adım attığında ağlıyordu. Sevmedim kimseyi diyordu oysa ki, kuş bile dayanamamıştı onun sevgisizliğine. Evine döndü. Kapısının gıcırdamasıyla evine geldiğini anladı. Daktilosunun başına oturdu. Saatin pilin çıkardı vanayı kapatıı. Ve bunları yazdı, hem ağladı, hem yazdı… ***son***
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © sezgin bahadır tekin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |