..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Düşler > Ömer Faruk Hüsmüllü




30 Ocak 2010
Bunalım ve Fatura  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Öykü izlenimi veren,fakat deneme olarak tasarlanmış bir yazı.Umarım Maviş'i siz de seversiniz!


:AFFH:
Maviş,yeni sahibinin yedeğinde oldukça uzun bir yolu kat ettiği halde yine de hayatından memnun görünüyordu.Çünkü bu yolculuk sayesinde,hem birçok yeri görmüş oluyor ,hem de şimdiye kadar hiç tatmadığı nefis otlarla midesini doldurabiliyordu.
Boynundaki yular,canını biraz sıkmıyor değildi,ama, nasıl olsa sonunda ona da alışabileceğini düşünüyordu. Yolun iki yanından adeta fışkırırcasına çıkmış otların hepsini yemek istiyor; sahibi ise ancak arada sırada buna izin veriyordu.Maviş,tombul memelerindeki sütün artması yüzünden onları taşımakta güçlük çekiyordu. Buna rağmen bıraksalar tüm yeşillikleri silip süpürecek kadar iştahı vardı.
Yeni ahırına girdiğinde buranın eskisine göre oldukça lüks bir görünümü olduğunu fark etti. Üstelik diğerindeki gibi başka ineklerle hattâ zaman zaman misafir gelen başka hayvanlarla bir arada yaşama zorunluluğu da yoktu. Gürültüler, patırtılar, acayip sesler ve hele o ağız şapırtıları artık burada onu rahatsız edemeyeceklerdi.
Birazdan güleç yüzlü bir kadın elindeki bakraçla içeri girdi. Maviş'in başını ve yelesini okşadı; sırtındaki beyaz tüylerini eliyle düzeltti. Belli ki onu seviyor ve "hoş geldin" diyordu.Kadın,gittikçe ağırlaşan memelerindeki sütü sağınca Maviş,yeniden dünyaya gelmiş gibi oldu. Biraz sonra aynı kadın, taze ve yeşil bir kucak otu Maviş'in önüne attı. Maviş, mavi gözleriyle teşekkür etti kadına. Tabii arkasından da sanki günlerce açmışçasına yeşillikleri yutmaya başladı.
Maviş'i yalnız başına tam beş gün dışarıya bırakmadılar. Maviş, zamanının çoğunu ahırda dinlenerek geçirdi. Bazen de ya adam ya da kadın tarafından etrafı tanıması amacıyla kısa süren gezintiler yaptırılıyordu.

Beşinci günden sonra Maviş'in iyi niyetinden emin olan sahipleri onu tek başına ve yularsız olarak araziye bırakmaya başladılar. Maviş bundan çok mutlu oldu, sahiplerinin güvenini kazanmak için elinden geleni yapmaya çalıştı. Meselâ çok canı çektiği halde dört-beş karış büyümüş tazecik mısırlarla dolu tarlalara girmemek için zorlu nefis mücadelesi verdi ve kendisine sataşan diğer ineklerle kavga etmemek için çok sabretti...


Sabretmenin mükafatını görmedi değil! Nitekim,bir gün sahibi Maviş'i köyün dışına götürdü. Maviş bütün gün koştu, zıpladı,oynadı...Her şey gerçekten çok güzeldi. Ağaçlar, otlar, çiçekler, sıcacık güneş ve o vahşi erkek...
O'nu ilk gördüğünde ne hissettiğini tam olarak bilemiyordu ama heyecandan her tarafının titrediği muhakkaktı, O anı ahırına çekildiğinde tekrar tekrar hatırlıyor, hayal âleminin enginliğinde mesut yüzüyordu...

Önce bir gürültü işitmişti, başını sesin geldiği tarafa çevirdiğinde, simsiyah dumanları havaya savura savura gelen o aşk ilâhını görmüştü. Önce eski köyündeki Karaboğa’yı andırdığını zannetti, fakat yaklaştıkça fark etti ki ondan çok daha kuvvetli ve cüsseliydi.
O'na doğru yaklaşmalı mı yoksa uzaklaşmalı mı, bir türlü karar veremiyordu.Ayaklarına kalsa ileriye doğru gitmeliydi. Acaba ayaklarını dinlese miydi?..
Yanından geçerken bağırmıştı, acaba neden? Maviş'in cazibesini fark edip bağırmış olabilir miydi? Ya o arkasından kovalayanlar kimdi?...

Nerede Karaboğa,nerede o? Arada dağlar kadar fark var ,diye düşündü. İlk çocuğunun yani Sarıkız'ın babası Karaboğa’yı,daha o zaman gözü pek tutmamıştı.Köyde tek olmanın verdiği kibirle dolaşan Karaboğa, sanki lütfen onunla bir ilişki kuruyormuş havasındaydı.O an,acıdan başka bir şey duymamış, karnında taşıdığı yavrusundan yüzünü bile görmeden nefret etmeye başlamıştı. Doğduktan sonra da Sarıkız'ı sevememişti. Zayıf, çelimsiz, nazlı bir buzağıydı, fazla yaşamayıp on beş günlükken ölünce pek fazla üzülmemişti bile...

Sahibi onu tekrar oraya götürsün diye sabırsızlıkla bekledi. İçindeki özlem acıya, acı karamsarlığa, karamsarlık ölümcül bir ıstıraba dönüşüyordu.Sadece hayal kurmak artık yetmiyordu, O'nu görmek isteği dayanılmayacak bir hale gelmişti.Bir ara kendi başına kaçıp gitmeyi düşündüyse de yolu bulamayacağı korkusuyla bundan vazgeçti,
İkinci kez oraya gitmek için yola çıktıklarında bu sefer hazırlıklıydı.Yolda su içmesi için serbest bırakıldığı çeşmenin yalağında uzun uzadıya orasını burasını yıkadı, sahibinin şaşkın bakışları arasında ayaklarını yalağın içine soktu, ama yalak ufak olduğu için dört ayağıyla birden içine giremediği gibi az kalsın ayaklarını da kıracaktı . Şap şap ayaklarından sesler çıkararak çeşmenin başından .ayrıldıktan sonra şöyle bir silkinip üzerindeki su zerreciklerini döktü.Yol boyunca güzelleşmek için yalandı durdu…
Beklemeye başladı. Canı ne koşmak ne de ot yemek istiyordu. Gözleri güneşin battığı yerdeydi. Ne zaman güneş karşıdaki dağın arkasında kaybolursa o zaman O çıkıp gelecekti. . .Zaman oldukça yavaş ve zor geçiyordu...
Yattığı yerden kalktı,biraz gezindi, ilerideki erik ağacının yanına gitti, boynuzlarının arasına ağacın gövdesini aldı, ağaca doğru abandı, sonra bu hareketten de vazgeçerek oracığa yatıverdi.

Beklediği an nihayet gelmişti...Güneş kaybolmaya başlayınca siyah dumanı ve ardından da O'nu gördü. Demiryoluna iyice yaklaştı. Maviş görüldüğünü fark etmişti.Çünkü O, bağırıyordu. Maviş de tüm kibarlığını takınarak "Möö,möö" diye cevap verdi.
Umdu ki yanına gelince durup kendisiyle konuşacak. Bağırarak geçip gidince aklı başına geldi.Peşinden koşan onca hayranı varken hiç durur muydu? Öyleyse niçin Maviş O'nun peşinden koşmasındı?.. Dumanları yuta yuta,koştu koştu...Bir müddet sonra dışarıya iki karış fırlamış diliyle ve pörtlemiş gözleriyle yenilgiyi kabullenmiş olarak durmak zorunda kaldı. Nefes nefese, başı öne eğilmiş , geri dönerken çok üzgündü...

O gece,gözüne uyku girmedi. Bütün çabalarının boşa gittiğini düşünüyordu. Halbuki önüne çıkıp O'nu durdurabilirdi. Bir dahaki sefere gururunu ayakları altına alıp bunu gerçekleştirecekti. Günler çabuk geçse de bir gün yine oraya gidebilsem,diye düşünüyordu.
Yeni bir bekleyiş başladı...Öncekinden daha çok gün geçtiği halde dileği bir türlü yerine gelmedi.Bu nedenle zihninde, tek başına oraya gitmek düşüncesi gün geçtikçe ağırlık kazanmıştı.
....İçindeki isteğin korkudan baskın çıktığı bir gün, yola koyuldu. Yine çeşmede yıkandı, temizlendi. Yoldaki nefis çiçeklerin üstünde saatlerce yuvarlandı.O’na güzel kokmak, temiz görünmek kısacası göz alıcı olmak istiyordu.
Güneş dağın ardına çekilmeye başlayınca, demiryolunun ortasında durup bekledi. Geldiğini belli eden işareti yani siyah dumanı görünce yüzü güldü. Az sonra O,bütün azametiyle göründü. Hızla üzerine doğru gelirken bir yandan da tüm gücüyle bağırıyordu...


Ne muhteşem andı o?..İşte sevdiği erkek, onun için coşkuyla bağırıyor, onun için şahlanıyordu. Karşılaşmaları, kavuşmaları, beraberliklerinin mutlu başlangıcı artık an meselesiydi. Maviş,gerdanını sallayarak,yuvarlak kalçalarını oynatarak,tüm sevimliliğini takınarak gözlerini kapattı .Ahhh vuslat, ahh!...
Gözleri kapalı O'nun erkekçe gür sesinin gittikçe yaklaşmasını hissediyordu.Yaklaştı yaklaştı ve tüyleri diken diken eden, sinir bozucu bir gıcırtıyla,sağa sola fırlayan kıvılcımlarla her şey son buldu...
**********
Lokomotiften inen makinist, diğer tren personeline: "Bir inek daha gitti. Bu kaçıncı? Haydi, bir tutanak tanzim edin de fazla gecikmeden yolumuza devam edelim." dedi.
Biraz sonra birkaç yolcunun “vah,vah”ları arasında tren hareket etmişti bile...





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Meczup Yakarışı
Sevgili Ölüm Dost Muyuz?
Bu Dünyaya Veysel Olarak Geldi Âşık Veysel Olarak da Gitti
Nasreddin Hoca Fıkralarına Güler Misiniz?
Daire İçinde Bir Nokta Mısınız,yoksa Sadece Bir Nokta Mısınız?
Gidenlerden Son Kareler
Gülerken Göbek Çatlatan Çok Komik Temel Fıkraları
Aşk Üzerine Kıkır Kıkır Fıkralar
Gülmekten Bayıltan En Komik 10 Karadeniz - Temel Fıkrası
Varoluş ve Ölüm

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.