sabaha karşı dönüyor balıkçılar kumkapı limanlarına. günün ilk ışıkları aydınlatırken çiğ düşmüş arnavut kaldırımlarını, sessiz bir saygı ile ilerleyen motorlar teker teker duruyor, yanaşıyor sahile. yorgunluğun sindirildiği bedenler, belki de yürek acısı ile tuttulan balıkları gönderiyor pazara.. yemek bekleyen insanlardı düşünülen! aynı vakitlerde tarlabaşı'nda yaşlı bir ayyaş kendine ait gece asfaltlarını terkediyor gündüz insanlarına. acımasız kısırdöngülerin sahip olduğu sabahlar yine, yeniden doğuyor. gizli öznesi olduğumuz yaşamlar tek tek canlanıyor getirisi olmadan. bir oyun olarak adlandırılan yaşam her gün yeni kurallarla çıkıyor karşımıza. kimine hayran hayran seyretmek, kimine katılmak, kimine de vazgeçmek düşüyor. küçük çocuklarda umarsızlık aranan gözler hüznün aynası olmuş. kuşlar hâla özgür!.. diye düşünürken, vapurlar ardına takılmış martılar teker teker kirletiyor rütbelerini. hangi birini suçlayabilir insan?.. insanlar da yok artık. bulunan tek tükler de "aldanış" lara kurban gidiyor. ya biz çok beceriksiziz, ya yaşam daha da zorlaşan, kazanılması zor bir oyun haline dönüşüyor. ispatlanmamış kurallara uyma zorunluluğu genelliklere itiyor, özellik görünmüyor.
"yaşamak zor bi' oyun" muş (yeniden) anlıyorum..