Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Bizim köyün yaylasına çıkınca engebeli düz meraları görmek mümkün. Ama bu mera kır kıraç, toz toprak, çayın akıntısı, sazlık kamışların kurumuş, rüzgarın cesaretinden serçelere yuva olmuş dalgalı dalgalanır rüzgar estikçe söğüt dalları bir birine kenetlenir. İki sevdalı aşıklar gibi sarılırlar bir birlerine… Kırılmamak için yaprakları savrulur. Çayın yoluyla İmran’ın aşağılarındaki köyler dere olduğundan zamanın, hoyratlı suyun akışından, birikiminden insanlarımız yerleşim bölgesi olarak seçmişler. Anılarını, çocukluklarını, tozun toprağın, dağın taşın, yamaçların boz kırların, kır kokusuna vermişler. Bir gün olur, hatıralarını o kokuda çekmek isteyeceklerdir. Kim istemez ki yaşadığı yerin çocukluğundaki gibi kalmasını, kalıpta çocuklarına; işte benim köyüm diye göstermesini… Zaman aktıkça çaylar, pınarlar, pınarın gözünden çıkan sular, çoğalıp coştukça, birçok kanaldan akıp derya oldukça, ilgisini çekmiş yönetenler toplanmışlar. Bu su boşa akıyor… Akmasını engellemek gerek. Bunun için geniş kapsamlı araştırma adına, baraj denen baraj yapılmasına karar vermişler. 1998’de doyduk köyün halkına ve çevre köye haber salmışlar. Vatandaş işini gücünü bırakmış, kürsüde konuşan adama kulak vermiş, alkışlar arasında havaya uçan balonlar, belli süre içinde gökyüzünde patlayıvermiş… Tıpkı söz verilen sözler gibi aradan yılar geçmiş, ilk gün heyecanını yerini soğuk rüzgâra bırakmış, nasip kısmet olmamıştı. Gidip görmek ta ki geçen yılın temmuz ayına kadar köyümüz yakın olduğundan doyduk köyüne. Gidip görmeli yerinde diye, kalkıp gittim doyduk köyüne… Kıvrımlı yolu var, çölde yılan sürünerek yol yapar ya, onun gibi kıvrım, kıvrım aylı köyünü geçince doyduk köyüne varılıyor. Seni tepe karşılıyor köyün girişinde… Kavak ağaçları, basma evler, çatısız çatılmamış evler, kapısın önünde bahçesi havlu içine alınmış, sayı taşlarıyla örülü yoluna çakıl taşlar dökülmüş, asfaltlanmamış üzüm bağları oldukça uzak köye. Traktörle mümkün, ancak oraya gitmek, zamanında insanlarımızın çileli, çilekeş, zorlu, çetin yürüdükleri yer baktıkça, nerden nereye geldik diyorum. Değişen yinede pek bir şey yok. Çile aynı çile yoksulluk aynı, kaderi ayna yapmışlar. Aynaya bakıp, bakıp kekil taramışlar. Barajın yapıldığı yere az kalmıştı. Altımda babamdan aldığım Toros markalı araba vardı. İşçilerin kaldıkları saç barakalar ilk göze çarpandı. Girişte işte kullandıkları demir yığınları vardı. Paslanmış, pas tutmuş, çoğununda rüzgâr almış, savurmuş, çevreye derenin içinde yol yapılmıştı. İki dereyi köprü gibi bağlıyordu. Kanal vardı… Betondan geniş ağızlı, önünde de kapak. Demek ki su geldiği zaman bu kanallardan akıp dolacaktı. Meralar suyun altında kalacaktı. Ne hayaller kurulmuştu. Bu baraj bitince, çevresinde topraklar verimli olacak, göç engellenecek, işsiz insanlarımıza iş imkânı doğacaktı. Su demek, hayat demekti. Su demek, çevrenin yeşermesi demekti. Bunların hiç biri olmadı. Olması içinde çaba harcanmadı. Demir yığını ve dökülen betondan başka bir şey yapılmamıştı. Tepelerin gediklerine taş döşemişlerdi. Göze çarpan bunlardı. Biriken suyunun içinde yeşil kamışlar, sazlıklar, otlar vardı.Kurbağa seslerini duyabiliyordum. İleride tarlanın içinde gözüme bir şey takılmıştı. Kartal uçuyor, konuyor, durmadan daireler çiziyordu. İyice merak eder olmuştum biraz daha yaklaştım. Pençelerini yapıştırmış yılana, yılan ona saldırıyor. O pençesiyle yılanı pençeliyordu. Baya bir aralarında çekişmeli sahne olmuştu.Mağlup olan yılandı. Kartal pençesine dolanan yılanı gagasıyla parçalara ayırtarak afiyetle, iştahla midesine indiriyordu indirmesine de, bizim politikacılarda baraj yapılırken halktan aldıkları topraklara oldukça yüklü para ödediler. Bunu halkımız afiyetle yedi. Barajda yapılmayınca topraklarını geri ekip biçiverdiler. Ortada değişen neydi? Satan memnun ya alan? Bir bakalım proje için nerde, nasıl bir harcama yapılmış? Projeye 2000 yılı için 1,5 trilyon TL ödenek talep edilmiş ve 700 milyar TL verilmiştir. Bu ödeneğin de 413,7 milyar TL.'si baraj inşaatına ayrılmıştır. İlçede göl bulunmayıp, Doyduk Köyü'nde inşaatına 1998 yılında başlanan Doyduk Barajı inşaatı devam etmektedir deniyor. Doyduk Barajı: Doyduk projesinin su kaynağı olan Doyduk Barajında depolanacak 40 milyon m3 sudan 2832 hektarlık alana sulama hizmeti götürülmesi planlanmış olup, Doyduk Barajı 8.12.1997 tarihinde ihale edilmiş ve 8.12.1998 tarihinde işe başlanılmıştır. Söz konusu işte ocak ulaşım yolu ve kondüvi çalışmalarına devam edilmekte olup, fizikî gerçekleşme % 5'dir. Bugüne kadar 33 126 milyar TL harcama yapılmıştır. Mukavelesine göre de 27.10.2003 tarihinde ikmali programlanmıştır.Tamamlanmayarak kaderine terk edilmiştir. Sizlerinde gördüğünüz gibi memleketimizde buna benzer daha çok yarım kalmış, tamamlanmamış projelerle dolu karlı çıkan kim? Yazık değil mi bu kadar paraya emeğe halkın ödediği vergilere verdikleri verginin nerelere gittiği açıkça görülmüyor mu, derenin içinde çöp olduğunu görüyoruz. Kurutulan sular, toprak altındaki kaynaklar zamanında önlem alınmasa geç kalıyoruz. Kendi ellerimizle güzelim yurdumuzu kurutuyoruz. Kurutmalarına göz yumuyoruz. Doyduk köyünde de bir gün böyle geçmişti… Geri dönerken kafamda kalan soruların cevaplarını aradım durdum, bulamadım. Şiire döktüm… Bakın bakalım ne çıkmış? BARAJ HANİ (Hiciv) Satan satmış köyümüzü Otuz yıldır baraj hani Bu ne biçim bitmez çile Otuz yıldır baraj hani Köylüleri toplamışlar Birer, birer yoklamışlar Yalanları eklemişler Otuz yıldır baraj hani Set kurup da çaydan çaya Su altında toprak kaya Köy satıldı üç beş oya Otuz yıldır baraj hani Duydum köyüm taşınıyor Köylüm şimdi eşiniyor Kara, kara düşünüyor Otuz yıldır baraj hani Para ile tartıldılar Köylü satıp kurtuldular Bir yerlerden yırtıldılar Otuz yıldır baraj hani Biri gelip temel kazdı Yeni gelen ona kızdı Bunca yıldır gelen yazdı Otuz yıldır baraj hani Biri gitti biri geldi Olan köylülere oldu Köyüm su altında kaldı Otuz yıldır baraj hani Su altında olmaz dağlar Dur desinler artık sağlar İmran köyüm kara bağlar Otuz yıldır baraj hani Ne hayaller kuruyorum Çocukluğum arıyorum Yusuf Ter’i soruyorum Otuz yıldır baraj hani Yusuf Ter 05.01.2008 Saat 00:01 İsviçre
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yusuf Ter, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |