Simurg
kuşların kralı
bir yudum gökyüzü ver bana
her yer karanlık
gözlerim kapanıyor
ve bir Tanrı’nın kulu yok sokaklarda
bomboşum
ne ellerimde bir damla yağmur
ne başımda ılık bir güneş
kuşlar uçmuş gitmiş
bulutlar dağılmış
yer gök bomboş
çok yücelerde kalma
düşlere dalma
sana şiirler yazıyorum
ak kağıt, kör kalem
ayrılık zor iş vesselam
ölüler geçiyor alnımın ortasından
yara yara kafa tasımı
bu yürek
bir avuç çakıl taşı değil göğsümün içinde
yüzümse
sadece bana benziyor artık
sabaha kadar aya bakacağım
gözlerinin şavkına gün doğana dek
oturup sana bakacağım
ve saklımda tutacağım yüzünü
akşamın atlıları gelip gelip karanlığa çarpıyor
bir mum yak, ısıt içimi
böyle hüzüne boğma geceyi
hadi elimi tut
çocukluğuma götür beni
usumda koskoca bir şehir
hiç bir denizin üstüne öyle yakışmaz martılar
İstanbul
boş kalmasın kucağın
sevda yüklü bulutlar taşı başının üstünde
hüzün demekse eğer uzaklık
benim adım sonbahar
aklım fikrim sevmekte
ölüm karla gelecek biliyorum
kokla çiçekleri Simurg
bahara kalmaz bu yeşil
bu sarı, bu kırmızı
bu turuncu susku
ben Mayıslar gördüm
kırlarda gelincik ölüleri
masal sayfalarından çıkmış kötü adamlar
eli kanlı katiller
sonra çıldırasıya tutunduğum kavga
şimdi bana mısın demiyor acılar
yüreğimde taş eritiyorum
akça buğday gibi
zeytin yüklü bir dal gibiyim
aşka, barışa susamış dünya
allı morlu çiçekler gibi insan yüzleri
ve çocuklar
elleri pembe pembe
dünyanın bütün çocukları
şarkı mı söylüyorlar Simurg
kulaklarım çınlıyor...
Simurg, zümrüdü anka