..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Esra Göç




10 Temmuz 2009
Farkındasızlık  
Anestezik farkındalık üzerine..

Esra Göç


Ben burada uyumuyorum, onlar benim kafa derimi yüzmeye hazırlanıyorlar. Çok garip, ölecek miyim bilmiyorum dahi. Eğer ölmezsem bütün bu olanları hatırlayacağım. Ama ya ölürsem? O zaman bütün bu çektiklerimin bir anlamı kalmıyor. Çünkü acı çektiğimi hissedebileceğim şu andan başka bir an olmayacak hayatımda. Ölürsem, nasıl olsa bilmeyeceğim bana neler olduğunu. Acı sürekliyse acıdır. Andan sonra da biliniyorsa, anlamlıdır. Aksi takdirde bir önemi yoktur. Üstelik acı başkası tarafından da bilinmeli. Yoksa ağırlığını kaybeder.


:AFIE:
Bu koku da ne böyle? Tanıdık geliyor ama çıkartamadım. Nerdeyim, onu da bilmiyorum. Yatıyorum sanırım. Sırt üstü. Çıplak gibiyim üstelik. Rüya görüyorum galiba. Karabasan dedikleri bu mu yoksa? Evet kesinlikle bu… Çok ilginçmiş. Evet evet tam da anlatıldığı gibi… Sadece düşünebiliyorum. Konuşamıyorum, kıpırdayamıyorum. Şu karabasanı da tecrübe ediyorum ya, yarın anlatırım artık herkese abarta abarta. Ama bu koku neden? Ve çok tanıdık geliyor. Ne zaman uyanacağım? Saat kaç acaba, erken kalkmam gerekiyor. Lanet olası bir ameliyata gireceğim sabah ama ben burada karabasan efendi ile boğuşuyorum. Bir dakika, boğuşmuyorum. Beni şu anda boğması falan gerekiyor diye biliyorum. Ama bir hareket yok. Ahh! Bu koku, çıldıracağım. Uğultular da geliyor. Uyuyor muyum gerçekten? Tanrım neler oluyor? Önce dikkatimi toplayayım. Karabasan falan değil bu, apaçık belli. Ama ne? Düşünüyorum, en son ne yapıyordum? Arabam! Evet arabam. Arabamı park ediyordum. Tek başıma değilim ama. Nereye gitmişim, nerenin otoparkındayım?

Aman Tanrım! Ameliyattayım!

Ama neden uyutmadılar? Yoo hayır, uyuttular… Gözlerimi açmam gerekiyor, neler olup bittiğini bilmek zorundayım. Ama duyabiliyorum, kahretsin hissediyorum da. Buz gibi bir şey sürdüler kafama. Bu ses çok tanıdık. Nerde duydum acaba daha önce? Hah, evet ta kendisi!. Seksi doktorum. Ah be, seninle bu şartlarda mı yakınlaşacaktık? Yoksa benden intikam mı alıyor? Yok artık, sadece yemek teklif ettim. Tamam evli olduğunu biliyordum ama, sadece yemek yiyecektik. Hem böylesi bir güzellik bu kadar acımasız olamaz. Kesin yeni vurdular iğneyi. Henüz etki etmedi. Birazdan derin bir uykuya dalacağım. Başka türlüsü mümkün olamaz zaten. Ne yani? 700 kişide bir olan ihtimal beni mi buldu, çok saçma.. Hem o sadece bir filmdi. Gerçek gibiydi evet ama, film işte. Ne saçmalıyorum ben böyle, iyice delirdim. Evet, işimize dönelim. Bu ilaç etki göstermedi, yenisini rica edeyim? Dur dur dur! Neşter mi istedin sen? Hey sen, farkında değilsin galiba ama ben her şeyin farkındayım. Bana bak, ben uyumadım henüz. Sana diyorum, önce beni uyutman gerekmiyor mu? Size söylüyorum. Tanrım! Bunlar hiçbir şeyin farkında değiller. Ama farkında olmalılar. Durun, hey sen! Verme o neşteri. Kahretsin bir şey yapmalıyım. Ama ne?

Peki bir şey yapmasam ne olur? Başıma ne gelebilir ki? Çok derin bir acı hissedeceğim, o bir gerçek. Fakat daha fazlası ne olabilir? Ne yani uyumadım diye ölecek miyim? Ölür müyüm? Keşke filmi biraz ciddiye alıp araştırsaydım. Ama 700 kişide bir ihtimaldi bu. Yani beni neden bulsun ki, yani ne bileyim. Ben… Hem mümkün değildi ki böyle bir şey. Yani mümkün olmamalıydı aslında. Yani film o, değil mi? Hem doktor değil mi bunlar. Neden fark etmiyorlar, nabzımın sesini ben bile duyabiliyorum. Heyecandan öleceğim. Terliyorum da üstelik. Neden fark etmiyorsunuz aptallar! Dur hem dur, neden böyle düşünüyorum, birazdan her şey normale dönecek zaten. Film çok etkilemiş beni anlaşılan. Neyse, ne yapıyordum? Tanrım, hala bir hareket yok bunlarda. Ne konuşuyorsunuz? Bir şey konuşmuyorlar. Ameliyat başlıyor sanırım. Bravo! Ben burada uyumuyorum, onlar benim kafa derimi yüzmeye hazırlanıyorlar. Çok garip, ölecek miyim bilmiyorum dahi. Eğer ölmezsem bütün bu olanları hatırlayacağım. Ama ya ölürsem? O zaman bütün bu çektiklerimin bir anlamı kalmıyor. Çünkü acı çektiğimi hissedebileceğim şu andan başka bir an olmayacak hayatımda. Ölürsem, nasıl olsa bilmeyeceğim bana neler olduğunu. Acı sürekliyse acıdır. Andan sonra da biliniyorsa, anlamlıdır. Aksi takdirde bir önemi yoktur. Üstelik acı başkası tarafından da bilinmeli. Yoksa ağırlığını kaybeder. Benim şu an burada yaşadıklarım, hatta yaşayacaklarım, birileri bunları bilmeli ki kıymet bulsun çektiklerim. Ama ölürsem, benim bile bilemediğim bir durum olacak ve haliyle hiçbir anlam ifade etmiyor. Ama ya ölmezsem? O zaman bu anı anlatabileceğim zamanım olacak bol bol. Aslında anlatsam bile kimi inandırabilirim ki? Gerçeküstü bir durum yaşıyorum çünkü. Çok olağan bir durum yaşasam bile inandırmam ki. Evet aslında, hayatım boyunca hep yalan söyleyen biri oldum ben. Yalan söyledim ve insanlar yalan söylediğimi hep bildiler. Artık güvenilirliğimi kaybettim ben. Neydi o laf? İnsanların güvenini kaybetm… Ahhh! Ne yapıyorsun ya? Tanrım kafamı kesmek üzere! Kesin öleceğim. Bu acının beni yaşatması mümkün değil. Hey oradakiler! Duyun artık sesimi! Hayatım gözlerimin önünden geçecekmiş gibi hissediyorum. Yılların klişesini yaşıyorum. Ne büyük haz! Hey durun, benim daha ömrüm olmalı. Daha yaşayacağım günlerim var. Biri beni duysun artık. Yapmam gereken bir yığın iş var önümde… Ne kadar boş bir hayat sürmüşüm meğer. İnsan bu duruma düşünce kavrıyor demek ki. Aklımaysa yalnızca annem düşüyor. Çok fazla ihmal ettim onu. Gireceğim ameliyatı bile söyleme gereği duymadım. Üzülmesin diye değil aslında, annem aklıma hiç gelmediği için. 36 senelik yaşamımda toplasak kaç saat ayırmışımdır ki anneme. İnsan bir süre aramayınca aramak daha da güçleşiyor. Kimden utanıyorsam sanki… Annem o benim, annem.. Ya kız kardeşim? Düğününe bile gitmedim. Çok işim olduğundan mı, hayır… O kadar önemsemiyordum ki, unutmuştum düğününü. Bana kızgınlığından aramamıştı o da bir daha. Babam, ah babam! Yıllar olmuştu onu görmeyeli. Beni hatırlıyor mudur acaba? Yolda görse tanır mı? Sanırım ben tanımam onu. Yitip gitti onca zamanımız. Oysa arayabilirdim. Babamı bulabilirdim. Anneme gidebilirdim. Kız kardeşimden özür dileyip, gecikmişte olsa bir hediye ile kapısına dikilebilirdim. Ama yapmadım. Neden yapmadığıma dair bir açıklamam dahi yok. Ne çok kızgınlardır bana kim bilir… İzmir’de birbirlerinden habersiz yaşıyorlar belki ama ben bundan bile habersizim.

Tanrım! Ne kadar boş bir ömür sürmüşüm meğer. “Benim” diyebileceğim hiçbir şey yok elimde. Hiçbir şeyim yok. Pişmanlık ne kadar derinine hissedilen bir duygu… İnsanın yaptığı şeylerden dolayı duyduğu pişmanlıklar yıllar sürse de mutlaka geçiyor. Ama yapmadığı, söylemediği şeylerin pişmanlığı ölene kadar geçmiyor. Ben bunu neden kendime yaşattım, ne için? Oysa elime bir şey geçmedi bunu yaptığım için. Yaşadığım hayat ailemi kaybetmenin zerresine değmiyor, ama yaptım… Ya da yapmadım… Yapmadığım şeyleri telafi etmek zorundayım. Çünkü hayat aslında yapılmadığından ötürü pişmanlık duyulabilen anların toplamıdır sadece. Meğer ben hiç yaşamamışım…

….

“Şşşş. Film çok etkiledi galiba. Yarım saattir sesin çıkmıyor…”

“Yarın sabah İzmir’e uçuyorum, bir süre orada kalacağım. Ameliyata gelirim sadece. Sonra, belki de hiç dönmem!..”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bireysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Üç Dişi Köpek


Esra Göç kimdir?

Komik, içli. .

Etkilendiği Yazarlar:
Tabi ki yok..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Esra Göç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.