Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
“Gerçekten bıktım ben. Güzel bir bölüm okudum şimdi de çalışıyorum. Kaç yaşıma geldim hala arkadaşlarımla tatile çıkmama izin vermiyor. Neymiş efendim zaten kazandığım para bana yetmiyormuş. Her ay sonunda ondan da para istiyormuşum. Kriz varmış, biraz geleceğimi düşünmeliymişim. Baba parası yiyecek yaşı çoktan geçmişim. Kredi kartı ekstrelerimi görünce deliye döndü. Rahat harcayamayacaksam neden kazanıyoruz ki biz bu parayı. Ya uf, evden kaçırtacaklar beni en sonunda!” Gülümseyerek yüzüne baktım. İki kardeştiler. Ağabeyi Kanada’da okumuş ve okulu bittikten sonra da orada yaşamaya devam etmişti. Bir zaman sonra da Kanadalı biriyle evlenmiş Türkiye’ye geri dönmüştü. Babasıyla beraber sahibi oldukları inşaat şirketini yönetiyorlardı. Annesi saf bir ev hanımıydı. Söylediği sözün aile arasında pek hükmü yoktu. Babası mimarlık okuyup, şirkete faydalı olmasını istemişti. Hayır demeden mimarlık okudu. Severek hem de. Sonra aile şirketine üçüncü oldu. Başına buyruk biri sayılmazdı. Dümdüz bir hayattan çıkma, dümdüz bir insandı işte. Hayatında hiç ölüm bile görmemişti. O yüzden üzüleceği durumların standartları çok düşüktü. Tıpkı şu an ağladığı durum gibi. Şimdi ona ne desem bir anlamı yoktu. Sadece istediği şeyleri söylersem onu hoşnut edebilirdim. Yapmadım. Birinin onu dövmesi gerekiyordu. Kahramanı olmak değildi niyetim. Sadece bir an haline şükretsin istedim. Belki de ben fazla dolmuştum. “ Bak” dedim. “ Eğer insanın hayatındaki baba modeli kötüyse…” İşyerinde tanışmıştık. Çok güzel bir yüzü vardı. Hep dolu dolu bakan bir çift ela göz insanın içini titretmeye yeterdi. Zeki değildi, aptal bile sayılabilirdi. Ama hayatın sillesinden payına düşeni fazlasıyla almış olduğu ela gözlerinin hiç gitmeyen pusundan belli oluyordu.. Molamızda sigara içiyorduk. Hakkında bildiklerim, babasının olmadığından öteye geçmiyordu. İsyan günlerimden biriydi. Babam evi terk etmiş, annem ve kardeşimle bizi bırakmıştı. O günün sabahında bütün hayallerim ölmüş bir şekilde uyanmıştım. Yıllarca evde olan babanın özlemini çekmiştim. Aynı sofraya oturup, aynı yemeği yediğim ama asla baba demediğim, her baktığımda yüzünde cenaze gördüğüm bir babanın özlemini çekmiştim. “ Onun sorumsuzluğundan bıktım ben. Yıllarca sorumsuzluğundan çektik. Ne annemin yüzünü güldürdü ne de bizim. Babalık görmedik ki ondan. Hastalandıkta doktora mı götürdü, üstümüze başımıza bir şey mi aldı ? Kendi kazandığını kendi yedi. Süründük hepimiz. Yıllarca babaanne eline baktık. Zavallı annem köyünden bunun için mi gelmişti sanki. Babama olan nefretim çok büyük. Hiç sahip çıkmadı bize. Dayım öldüğünde bile sadece kendini düşündü. Daha haftası çıkmadan annemle beraber olmak istedi, annem kabul etmeyince de yataktan kovdu. Üniversiteye gitmek istedim, koca bulup geri mi geleceksin dedi. Kendim tek başıma okudum. Bir kere bile aramadı. Ablam sevdiğiyle evlenmek istiyor diye, öz kızına orospu dedi. Ben böyle baba istemiyorum. Zaten sürekli bizi terk edip gitmek istiyordu. Şimdi bulmuş bir Rus kadın, defoldu gitti. Geri de gelmesin sakın. Aç, açık bakarız biz başımızın çaresine.. Nefret ediyorum ondan!” Ela gözlerinde bir umursamazlık vardı. Belli ki bir şeyleri hatırlatmıştım. Kendime kızdım. Her ne olursa olsun karşımdaki babası olmayan birisiydi. Aptalca davrandım. Acı acı gülümsedi. Bir sigara daha yaktı. “ Bak” dedi..” Baba dediğin şey aslında anneden daha kutsal. Hele de kız çocukları için. Eğer bir babaya sahip değilsen…” “ Ortaokuldaydım. Küçücüktüm. Yaşımdan büyük gösteriyordum. Yine şimdiki gibi, aptal biriydim. Annemde benim kadar aptal birisiydi. En büyük ağabeyim daha 17 yaşındaydı. Babam yaşıyordu o zamanlar. Onun babalığını sorgulayamayacak kadar basit şeylere işliyordu beynim. Derslerim, karşı sınıftaki yakışıklı çocuk, hayallerim..Aramız iyi değildi ama. Ya da bir aramız yoktu bilemiyorum. Sesini yalnızca başkalarına konuşurken duyardım. Benimle hiç konuşmazdı. Bir gün okuldan geldim. Ağabeylerim henüz yoktu. Annem pazara gitmişti. Mutfağa yemek hazırlamak için girdim. Evdeydi. Televizyon izliyordu. Onunla evde hiç yalnız kalmamış olmanın çekingenliği vardı üzerimde. Oysa o benim babamdı. Öylesine yabancıymış ki meğer. Belki bende onun için o kadar yabancıydım. Mutfağa, yanıma geldi. “Sen de aç mısın?” diye sordum. Anlam veremediğim bir ifadeyle yüzüme baktı. Saçımı kokladı. Okul formamın fermuarını açtı. Adını bilemediğim duygular içerisindeydim. Formamı sıyırdı. “ Benim güzel kızım” dedi. Daha önce ağzından hiç duymadığım bir cümleydi. Ama sevinemedim. Sertçe itti. Yere düştüm. Canım acıdı. Bağıramadım. Sonrasında hissettiğim acının dünya üzerinde tarifi bile yoktu. Hayatıma giren ilk erkek babamdı. Ve işte, tekrar ilk erkeğim olmuştu. Daha çocuk bile olamadan kadın olmuştum. O benim babamdı! “Kalk” dedi ve çıktı mutfaktan. Nasıl duygulardı içimdekiler, küçük beynim bunu algılayamıyordu. Çektiğim acı iyi miydi kötü müydü bilemiyordum. Küçük bedenim yanıyordu adeta. Böylesi bir durum kimseyle paylaşılabilir miydi hiçbir fikrim yoktu. Ben daha 11 yaşındaydım. Kimseye söylemedim. O günün sabahında hayallerimin içimden bir kuş gibi uçtuğunu hissettim. Bu durum bir daha olmadı. Küçük tacizlerle yetindi sadece. Her ne sebeple olursa olsun bana dokunuşu dünyamı donduruyordu. Bir gün yine okuldan geldim, evde kimse yoktu. Karne almıştım. Televizyon izliyordu. Ürperdim. Kaçtım, yakaladı.. Yere düştüm. Çabuk hareketlerle soydu beni. Küçük bedenim altında eziliyordu. Okulum altında eziliyordu. Sevdiğim çizgi filmler, karşı sınıftaki yakışıklı çocuk altında eziliyordu. Altında eziliyordum! Kapı sesiyle irkildi. Toparlanamadı, korktu. Büyük ağabeyim okuldan gelmişti. Yüzündeki anlamsız ifadeyi çözemiyordum ama gözlerindeki tiksintiyle karışık alevleri seçebiliyordum. Yatak odasına koştu. Duvardaki av tüfeğiyle geri döndü. Yüzünde, sesinde tereddütün zerresi yoktu. “Sen onun babası olamazsın!” diye haykırdı. Alnından, tek kurşunla.. Babam hayatımdan sonsuza dek çıktı, ağabeyimi ıslah evine gönderdiler. Biz memlekete döndük. Doğuluyuz biz, akrabalara bu durumu anlatmak imkansızdı. Eğer gerçekten babam böyle bir şey yapmışsa bile ben suçluydum. Çünkü ben dişi köpektim. Babamı baştan çıkaran bendim. Okulum yarım kaldı elbette. Hayallerimde yitti, karşı sınıftaki yakışıklı çocukta. Annem benim yükümü kaldıramadı. Evlenmeliydim. Çok geçmeden İstanbul’daki dayımdan haber geldi, beni bu halimle kabul edecek bir adam vardı. 34 yaşındaydı. Evet babam yaşında. Ama zaten beni koynuna almak için evlenmiyor muydu benimle ? Babam bile koynuna aldıktan sonra beni, bu adamın kim olduğu, yaşı önemli miydi sanki. Evlendim, İstanbul’a döndüm. 15 yaşında anne oldum. 1,5 yaşındayken kaybettim oğlumu. O adama daha fazla katlanamazdım. Boşandım. Bu sürede ağabeyim ıslah evinden çıktı. Annemle küçük ağabeyim İstanbul’a geldiler. Bütün bunlar olmamış gibi hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.. Ama olmuyor, yaşadığım onca şeyden sonra hayata tutunamıyorum. Bütün bunlar başıma gelmeseydi, belki ben şu an okuyor olurdum. Ve en acısı ne biliyor musun ? Her şeye rağmen, baba özlüyorum ben.. Unutma, bir babanın evdeki kokusu yeter..” Duyduklarımdan ürperecek kadar bile güç bulamıyordum kendimde. O susunca nefes bile almadığımı fark ettim. Yerinden kalktı, ağlamıyordu bile. O kadar dirayetlenmişti. Sustum, dakikalarca sustum. Konuşmadım, düşünmedim.. Sadece sustum.. “…hayatını şekillendirmen çevrendeki birçok insana nazaran çok daha zor. Önce bir hayat yaşamaya çalışıyorsun, sonra da o hayatı adam etmeye. Sadece kendinle var olmaya çalışıyorsun. Hayatına giren erkeklerden tiksiniyorsun. Çünkü sanıyorsun ki, her erkek baban gibi koca, her erkek baban gibi baba. Hayatına giren ilk erkek modeli baba ve başroldeki adam kötüyse film bir daha adam olmuyor. Bütün duygulardan çekinceli bir ömür sürüyorsun. Evlenmekten yuva kurmaktan korkuyorsun. Belki de kız çocuğu doğurmaktan. İstemiyorsun çünkü kızın babasından nefret etsin. İstemiyorsun çünkü kızının başına kötü hikayeler gelsin. Senin düşünmekten bile korktuğun ihtimaller bizim hayatımızda var ve bu ihtimaller yüzünden berbat yaşamlar sürüyoruz. Benim tercih edeceğim adam ya kızına zarar verirse düşüncesi bütün hayatını etkiliyor inan bana. Bu yolda ömür harcıyorsun. Tükeniyorsun. Yaşanmamışlıkların tek sebebi yaşamaktan korkmaların.. İyi bir yaşamın hayalini bile kuramıyorsun, çünkü iyi yaşam nedir bilemiyorsun. Yine de umutla sarılıyorsun. Şimdi düşün, o bir babanın özlemi içinde, cismiyle.. Bende cismi olan bir babanın ismine hasretim. Sense daha iyi bir baba istiyorsun.. “ Uzun bir sessizliği o bozdu.. “ Hesabı isteyelim mi?” dedi.. Garip duygular içerisindeydik ikimizde. Hikayenin diğer kahramanı o an ne durumda bilmeden..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Esra Göç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |