Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Açtım pencereleri sonuna kadar. Baharın kokusu bu: Yağmur ve iğde çiçeği. Boğazın kokusu da karışınca içine dayanılmaz oluyor. Sert yatak, tiril tiril avuçlarımdan kayan bu perde nasıl da inat birbirine inat. Tenimde karıncalar geziniyor, kanım daha deli akıyor. Vücudumdaki coğrafya da bahara hazırlanıyor. İşte yine geldi acı şekerler. "Haydi bakalım, az kaldı. Buruşturma yüzünü." diyor hemşire. "Ama boğazımı yakıyorlar. "Ne güzel su tadında yaşamak!" diye düşünüyorum. İşte bir serçe, pencereden bana sesleniyor. "Kalk!" diyor. "Doğa seni çağırıyor?" Üzerine konduğu dalın tomurcuğu patlıyor, ürküyor, uçup gidiyor. "Ah minik serçe, bu değneklerle uçamam ki. Bunlar benim kanatlarım değil. Kuşlar kanatlarıyla, insanlar hayalleriyle uçarlar; ama sen benim hayalimde uçmak istiyorsan, gel, uçalım birlikte. Serçe kuş duydu sesimi. Geldi kondu penceremin mermerine.Ben de çıktım serçenin yanına. Hayallerim kanat çırpmaya başladı. Bahara açılan penceremden havalandık. Çiçek tozlarının yüzlerini gördüm. Gülümsüyorlardı bana. Bir ormanın üzerinden süzüldük. Çam, köknar, yarpuz, kekik kokusu sarıldı kanatlarımıza. Yaramaz bir bulut, ördek yavrusu gibi silkelendi. Bir çisenti düştü toprağa, toprağın kokusu karıştı bu kokulara. Küçük bir kız çocuğu, saç örgüleri dağılmış. Bir ayağında terlik, bir ayağı çamura batmış. Sırtında yaramaz kardeşi, geçiyorlar şırıl şırıl akan bir dereyi. Orada işte. Bir köylü kasketini kaldırıp terli alnını siliyor. Korkuluk adamın omzuna ceketini asıyor. "İyi bak!" diyor sessiz gözleriyle. "İyi bak eriklerime." Korkuluk adamın bir omzunda serçe, bir omzunda ben. Ceketin sert kumaşından yumuşacık toprağa atıyoruz kendimizi. Ilık bir rüzgar okşuyor yanan tenimizi. Uçuyoruz bırakıp erik bahçesini. Korna sesi, fren sesi, bir kadın pencereden sarkıtıyor kendini. Savruluyor havada küfürler. Kalabalık ,kirli, paslı bir şehir. Kadının topukları dövüyor koridorun zeminini. Genç bir oğlan kapıyı çarptı, kızın beyninne bir silah patladı. Gencin elinde sahte namus oyuncağı, kızın ağzının kenarında son bir yaşam hırıltısı. Verdi son nefesini. Hemen uzaklaştık oradan, hayalimden çıktık sandım bir an. Hava hafiften soğuyor. Daha ilermiyoruz. Dönerken tekrar alçalıp, erik bahçesine dalıyoruz. Dilimde bir safra tadı, bir safra yakıyor boğazımın yol ağzını. Kuşun kanadından alnıma düşen tüyle uyandım hülyamdan. Ağzımdaki safra meğer acı şekerlerin tadıymış.Değneklerimi kanat sandım, kuşu arkadaşım. "İşte!" dedim "Budur su tadında yaşamak. Su gibi ak, su gibi berrak. Nerede olduğun değil, ne anlam verdiğin önemli hayata." Hadi! Çek içine havayı, baharı duyacaksın.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © DENİZ KARAKAYA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |