Hala çevrende bulabileceğin güzellikleri bir düşün ve mutlu ol. -Anne Frank |
|
||||||||||
|
Yine inatla sesleniyorum! Bir yan da, çikolata zenginlerin Sen onlara bakma, diyen analar. Bir yan da günlük alışverişini düşünenler varken, Daha az önce selam verip, Ölüm haberi gelenler varken… Bıyık altından konuşarak, Hayatı ebedi sananlar varken… Kaldırımda evine bir parça ekmek almak için Bir soytarının ayakkabısını boyayan yaşlı adam… Diğer yanda lüks bir restoranda, Arabasının yeni modelini tartışanlar varken… Ve bunları sana göstermişken, Açmışken yüreğimi pervasızca sana Sen hangi akla hizmet edipte, Bıraktın beni bir başıma? Hı… Dünya elimizi uzatıp tutamayacağımız kadar, Uzakta gülüm… Aşk, kapımıza dayanmış bizden yardım isteyen, Yaşlı bir dilenci gibi… Gözümüzü yokluyor belli etmeden… Yuva kurma hayali, Bir karıncanın yuvasına, Toprak tanesi götürmesi gibi! Hem yakın hem uzak bize… Şimdi soruyorum sana? Mahallenin köşe başlarında, Eli avucu boş Ne yapacağını bilmeden, Dolaşan binlerce çocuk varken, Gösteriş olsun diye, Sadece bir gece de, Binlerce çocuğun, Bin günlük parası yiyen, Kanı bozuklar varken, Bütün bu yaşanalar içinde Her şey göz ünündeyken, Cesaret edipte, Nasıl anlatırım sana kendimi? Barlarda üç beş kuruş uğruna, Etini pazarlayan kızlar Ulan durmasın kimse! Çalsın yine sazlar, Havada uçuşsun dolarlar. Bir gariban yine soğuktan hasta olsun. Yine gidemesin hastaneye, Zaten gitse de almazlar, Parası yok diye! Yitip gitsin hayatlar… Şimdi beni iyi anla gülüm! Ellerim kafamın üstünde… Yine düşünüyorum insanları. Yine nefret ediyorum kâğıt parçalarından, Namus, namus yine ayaklar altında… Tiksiniyorum açıkçası, İğreniyorum gülüm… Bu zorba hayat elbet düzelecek, Ve bir gün bize de gülecek. Ama ne zaman bilmiyorum. Belki bir hazan vakti, Belki çocukken uçurduğumuz, Kâğıttan şeytan uçurtmasının, En yükseğe çıktığı anda belki. Tabi rüzgâr alıp götürmezse… Şimdi sana gel desem Gelemezsin biliyorum… Bir kez yüzünü görsem Yeter demiştim… Olmadı be gülüm yetmedi… Hayat, kalbimin damarlarından, Akıp gitti uzaklara… Dünya, yeni doğmuş çocuğa, Giydirilen elbisenin rengi gibi, Pembe değil artık… Denizler alabildiğine fora, Her yer simsiyah… Gökyüzü sanki kâbus gibi, Üstüme üstüme geliyor. Kuşların mavi kanatları yok artık. Hani sen yoksun ya, Artık uçmayacaklar… Hayat, hücreye kapatılan mahkûm gibi. Ağır bir karanlık çöker üstüne, Sonra vazgeçersin her şeyden… Vazgeçmişliğim yakar kavurur beni! Ama sen yoksun ya, Varsın dökülsün yüreğimden umutlar… Varsın yok olsun hayaller… Varsın alıp götürsün rüzgâr uçurtmamızı, Nasıl olsa sen yoksun, Nasıl olsa yoksun…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © YILDIRAY KARASU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |