Issız gecenin kıyısında; fermanı sana yüreğimi usulca asıyorum yine, ve yine beceremedi yüreğim kendi infazını senin gözlerinde can verirken... Bir duvarına yüreğimin, senden uzakların soğuk ayazları vurmaktaydı ve diğer duvarı ise umut güneşimle yanmaktaydı alev alev. Gözlerim; yeşil bir hayalin ıssız durağında beklemekteydi sessizce ve fikirlerimse senli iki zaman arasına bağdaş kurmuş medet dilenmekte, dilsizler yokuşunda başıboş seyirlerde... Sevdama itham ettiğim romanların yazarı bir deli vardı içimde, gönül yaralarımdan sızanları kağıtlara elleriyle kazıyan, derinlerimde sakladığım kör, sağır ve dilsiz hasretimin çocuğuydu, tabiri caizse... Hasretimin tabiri bu deli çocuk gitmez oldu gecelerimden, sarıldı bana gecenin en siyah saatlerinde, dilim oldu kağıtlara konuşan... Yine kalemi vurdum gece vakti satırlara. Bu çocuk yalnız kağıda dökerdi mürekkep renginde gözyaşlarını... İçimdeki sessiz gecenin uçurumunda yankılandı bu delinin sesi, her daim sessizliğimin hükümdarı oldu, sana ektiği umutların uçsuz bucaksız topraklarında. Düşüncelerime düşen sensiz geceleri kaldırıp, yokluğuna kapattı gözlerini ve sensiz geceme kurban edilmiş bu karanlığa, gözlerinin renginde bir umut yaktı bu çocuk. Kör bir sabahın buğulanmış camına yazdı adını, günün ilk ışıklarının henüz saatime vurmadığı vakitlerde. Yarım uykulu sesini içimdeki hasretin adına vuruyordu bu çocuk ve uyumuyordu inatla. Uykuya direnen gözlerine vurunca hayallerin, hasret damladı ıslak yanaklarına, ama yinede bıçak açmadı ağzını... Küskün bir gamze vardı yanagında nezamandır açmayan ve düşüncelerime bir çığ gibi düşen gözlerine açtı yanağındaki gamzeler bu delinin. Her yerini bembeyaz eyledin cocugun karalarını, her yerini sen yaptın bu yalnız fikirlerinin. Sana dair bir hayal düştü ufkuna, duyamadığı sesinden ilham aldı hep yalnızlıklarında. Derdi sen, çaresi sen... Nasıl bir yaraydı bu, çaresini düşünürken ağlar, derdini ise ölesiye seversin... Her sen geldiğinde aklına, yeniden yeşerdi gamzeleri ve yine adın düştü bu çocuğun dilinden. Sana akan her bir harfi hayat olmuşken dudaklarında, avuttu sancılarını senin renginde. Dile gelemesede yüreği, anlatamasada sana bu deli hasreti, gün dediği zamanına serdi seni... Anlat içindekini Çocuk! Okunan masallara benzemesin umutlarının eksik sonları. Gördüklerin; rengi ona benzeyen bir rüyadan ibaret olmasın, Susma Deli! Rüya olsaydı eğer uyanırmıydın uykularından kurumamış yaşlarla. Bukadar mutlu olurmuydun, bir düşün içine sığdırsan onun yeşil gözlerini, bukadar acırmıydı sol yanın, gözlerine baktığın o kısa vakit düşlerinde. Ah Çocuk... Ne olur Susma! Ardına kadar arala yüreğinin kapılarını. Arala ki; rüzgar alsın yüreğinin içindeki renkten bir zerrre ve onun şehrinin gecelerinde, vursun denize yüreğinden yeşil yakamozlar, rüzgarın ona yakın bir kıyıya esintilerini savursun. Dilsizliğinin hükümdar olduğu bu dar sayfaların, sonu açık cümlelerine yazılmış bir masal olarak kalmasın. Hangi gözlerin alevinde yandın, hangi ismin kıvılcımı düştü yüreğine, ve kim için hasret korlarına sarıldın, gündüzlerin gelmek bilmediği gecelerde... Söylesene! Elinden boynunu büküp suskunluğun secdesine başını koymakmı gelir yalnızca. Sesinin yettiği, dilinin döndüğü kadar konuş gözlerinin içine bakarak, duymasada haykır eksikliğini. Saklama onu söylenmemiş ve bağrına hapis cümlelerinde... Susturulursa da eğer,taşanları dök yine satırlarına. Dudaklarının soğukluğunu yüreğinin sıcaklığıyla ısıt. "Anlatırsam umutların eceli tadar, siyah gecelerde sarıldıgım dost! Bir masal ki bana ait ama sonu yok, başı yok... Masalımın yırtık bir yalnızlık sayfasının son satırlarına bile yazılmamış bir adım vardı... Gözlerine bakmaya kıyamadığım, adını söyledikçe sol yanımın acıdığı bir yalnızlık yolcusunun arkasından yetişmek vardı bu masalda. Yollarına serdim ne varsa, yine de yolumu düşüremedim haklı tekbaşınalığına... Hüsran kelimesi nekadar anlamlıymış meğer... Sonu hüsran bile olsa ben nasıl unuturdum ki, görmüştüm birkez bakmaya kıyamadığım gözleri, ve hiç kimse bakamamıştı rengiyle yüreğimi bu kadar derinden yakarak... Adım yazmasada onun masalında, gösterdi ya gözlerini bir kez, bir kez yaktı ya yüreğimi, sakladım kızıl yangını yüreğimde, dumanını bile dışarı salmadım dudaklarımdan... Hepsini içime biriktirdim ona ait bende olan, acı tatlı ne varsa. Adını kazıdım her bir cümlemin sonuna, sessiz ve içimden sayıkladım defalarca adını... Bir bakışı, her günümü, onla başlayan sabaha ve akşama vurdu kendini. Hayalleri düştü gözlerimden yağmur misali, yazımda yağdı, kışımda, baharımda yağdı hiç durmadan... Mevsimlerden geriye son bahar sevdam kaldı. Masumdu masalımdaki yalnız, ve günahkar bir aşık vardı. Azabını ben çekeceğim bu sevdanın, günahkarı bendim ve yalnızlıktı artık hükmü bunun. Hasretin sırtındaki suçlu günahı düştü kucağıma. Sımsıkı sarmaladım koynumda, günahlarını bile bırakamadım bu sevdanın, ve hala kucağımda... Bir sözüm vardı içimde kalan söyleyemediğim. İki Kelime... Hain dilimi çektim yuvasına ve Söyliyemedim... İçimde kalan bir tek buydu eksik. Keşke bir kere gözlerinin içine bakıp gözlerimle anlatsaydım ona bu içimdeki masalın onsuz bir sonu olamayacağını..." Yeter. Daha fazla konuşma ne olur hasretin çocuğu... Sus! Sus artık içimdeki deli... İçimde kalan umutları yıkma fırtınalarla, yalnız bırak beni onun gözlerimden düşmeyen emsalsiz hayalleriyle başbaşa...