"Bazen bir mısra yaşamı değiştirir." -Kafka |
|
||||||||||
|
İnsan idrak edip farkına ve değerlendirmesine varabildiği soyut ve somut tüm sanatsal formlarla ilk defa çocukluğunda karşılaşmaktadır. Hayalgücünün en yüksek kulelerine ulaşılan bu çağda, karşılaşılan sanat formları çocuğun beğenisini kazanırsa, karakter inşaasında önemli bir yer edinecekleri muhakkak. Çocuğunuzun ilk defa nasıl bir sanatsal formla karşılaşmasını isterdiniz? Bunun o kadar önemli bir şey olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yanılıyor olabilirmisiniz? Bir barbie çizgi filminin, Walt Disney yapımının yada DC Comics çizgiromanının çocuğunuzun sanatsal idrakında ki ilk örnekler olmasından rahatsız değil misiniz? Buna ben iki objektif cevapla yanıt vereyim: 1. Bunun o kadar önemli olduğunu zannetmiyorum. Globalleşen dünya da çocuğumun neyi o kadar okuyarak veya seyrederek büyüdüğü önemli değil. Yeter ki okusun ve öğrensin. Hem sonra, Amerikan yayıncılığı sansür kurullarından geçen bir sanat formu, çocuğum içinde yeterince iyi ve kabul edilirdir de muhakkak. 2. Bırak Allah aşkına ... Kim uğraşır şimdi bunlarla, kerata da biz nasıl büyüdüysek öyle büyüyecek. Biz, Zagor okuduk da bize bir şey mi oldu? Hem Türk çizgi romancılığı çok mu sağlıklıydı çocuklar için? Karaoğlan ve Tarkan milliyetçi söylemleri ve kanlı sahneleriyle ve kadınları cinsel bir meta gibi göstermeleriyle bir Conan dan daha mı masum? Türk çizgi romancılığı bize ne verdi? Hem artık çizgiroman da okuyan yok, geçmiş olsun. Birde benim subjektif cevabım: Türk Çizgi romancılığı kültür dünyasında bize ait bir iz bırakmıştır. Bu iz belki çok takdir görmemiş ve talep yetersizliği sebebiyle başarısız olup kaybolmuştur ama sonuçta yabancı kültür istilasına karşı bir alternatif sunmuştur topluma ve bu da çok önemli bir hizmettir. Bu milli çizginin sonlanmasıyla tamamen yabancı (İtalyan ve Amerikan ağırlıklı) bir kültür emperyalizminin hiç değilse bu sahada tamamen etkisi altına girdiğimizi söyleyebiliriz. Yani çizgi roman sanatı farkındalığı ülkemizde tam bir asimilasyon altındadır. Peki İtalyanlar veya Amerikalılar bizim çizerlerimizin emeğinin yansımalarından haberdarlar mı? Değiller. Bu durumdan rahatsız olmayalım mı? Eğer Türkiye de tutmasa bile bazı çizgi romanlarımız yurt dışında tanınmış ve hayatta olsalardı global bir paylaşımdan ve kültür kardeşliğinden bahsedebilirdik. Fakat ne yazık ki bu bir asimilasyondur. Örümcek Adam veya Ken Parker'ın selamladığı Amerikan bayrağıdır ve Türk çocukları bu selamlamayı olağanlaştırmaktadırlar hafızalarında, onların kültürlerini öğrenip kendi kültürlerini "Alaturka, hıh" diyerek kötülemektedirler. Amerikayı suçlamıyorum, aksine takdir ediyorum. Onlar kendi halklarının kültürlerini çok verimli bir şekilde dünyaya yayarak kendilerine ve doğal bir sonuçla ürünlerine bir sempati oluşturmaktadırlar ve yeni ihraç pazarlarını ilk önce genç çocukların beyinlerinde açmaktadırlar. Oldukça başarılıdırlar. İtalyanlar tamamen farklı bir hikayedirler. Dünyaya kendi milli sanat formlarıyla yüzyıllardır hitab eden İtalyanlar, genç nesillere ulaşmak için Amerikan tarihini ve karakterlerini kullanmışlardır. Sinema dünyasında gözlemlenen İtalyan yapımı vahşi batı filmleri Spagetti Western olarak tanımlanır. Çocukluğumuzda önemli yer edinmiş Tommiks, Teksas, Swing ve gençliğimizin vazgeçilmezi Mister No, Ken Parker, Nathan Never kağıt üzerinde Amerika da maceradan maceraya koşan Amerikan karakterleridir fakat gerçekte İtalyan çizgi roman ustalarının divitlerinden hayat bulmuş ve onların yayınevlerinden yayınlanmışlardır. İtalyanlar da takdir edilesidirler, kültürlerini "İtalya" olarak sunamasalarda "İtalyan" olarak sunmuşlar, canlı ve güçlü bir sanat formu olarak global gençlikte çok beğenilen bir iz bırakmışlardır. Peki ya biz? Bizim artık gazetelerimizde dahi Türk Çizgi Roman bantları kalmadı. Bu sektör tamamen Amerikan ve İtalyan yayınevlerinin elinde tam bir işgal veya daha kibarca asimilasyon mevcut. Tek temsilciler, haftalık mizah dergileri ve bu dergiler de eski başarılı çizgilerinden çok uzaklar. Ülke gençliğinin tümüne ulaşmaktansa her dergi kendi küçük ideolojik gurubuna ulaşmak kaygısında, hiçbiri eski bir Gırgır değil ve hiçbirinin "ulaşma" adına bir gayreti yok. Ben uzun yıllar batı kültürüyle büyütülmüş ve öğreniminin önemli bir bölümünü yurtdışında yapmış biri olarak, bu durumdan rahatsızım çünkü kendi değerlerini ortaya koyamayan bir nesil ya o değerleri içselleştirmiyordur, beğenmiyordur veya karşı fikir kendini o nesile daha güçlü ve daha kabul edilebilir bir şekilde sunabilmektedir. Daha da kötüsü karşı kültürlerin bunu başarmakta ki sırrı, gençlere ulaşmaktaki isteklerinin bizim kültürümüzün temsilcilerinden daha fazla olmasıdır ve bu gerçekten moral bozucudur. Çok mu önemsiz sizce bu asimilasyon? Düşünün, sadece çizgi roman değil elbette asimile edilmiş kültürel farkındalığınız. Elbette ki, daha bir çok farklı sanat formunda ya milli bir alternatifsizlikten veya o alternatifin erişiminin başarısızlığından dolayı kültürel olarak asimile edilmiş durumdayız. Fakat bu sanat formu, Çizgi roman, sizlerin ve çocuklarınızın sanatla ilk teması olduğu için çok önemli. Çocuklarımızı hızla gelişen dünyaya adapte edebilmek adına onlara neleri verdiğimizi iyi düşünelim. Size bir çizgi romanda ki örneği vermek istiyorum. Çocukluğumda okuduğum bir Superman macerasıydı. Bir bilim adamı nükleer bir savaşta insan neslini radyoaktif tehlike karşısında nasıl koruyacağının üzerine çalışırken hamam böceklerinin nükleer serpintilerden etkilenmediğini gözlemleyerek bir grup insanı denek olarak kullanmıştı. Ulvi olarak düşündüğü amacı uğruna genetik yapılarını değiştirerek onları dev hamam böceklerine çevirmişti. Sonuçta bu böceklerin etrafa yaptıkları tahribatı önlemek de Superman'e düşmüştü. Superman'de bu bilim adamına maceranın sonunda "insan olmaktan çıkınca kurtarılacak insanlığın kalmayacağı" gerçeğini anlattığı bir diyaloğu vardı. Çok abartılı bir örnek olabilir. Sonuçta ben de batı kültüründen ayrı bir şekilde sanatsal ihtiyaçlarımı tatmin edemeyecek noktadayım. Bu kadar geniş bir kültürün yanında, "cılız" olarak tanıdığım, kendini yeterince geliştirememiş ve örnekleri az olan doğu kültürünün yetersizlikleri karşısında ihtiyaçlarımı batının engin kültüründen tamamlıyorum ama bu durumda bir yanlışlık ve dengesizlik görüyorum ve onu da sizinle paylaşmak istedim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ruşen Sel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |