Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
Gökyüzünün yorgun, ıslak gözlerinde bir mart gecesi duvağıydı yavaş, yavaş kalkan, ve az bir zaman sonra öpecekti gecenin alnından güneş. Ağır çekim bir film şeridi gibiydi kirpiklerin kavuşması, ama her kavuşmada birbirini bırakmak istemeyen, sımsıkı sarılan iki sevgili gibiydiler sanki. Yüreğinde isyan gürlüyor, damarlarında şimşekler çakıyor, gözlerinde sağanaklar hiç durmaksızın yağıyordu.. Geceyi alnından öpecek güneş yol alıyorken, Gökyüzü ürperdi birden. Giderken ne götürecekti yanında ?Ne ısmarlayacaktı Allaha? Daha kaç geceyi gelin edecekti ki, kalan zamanın koltukaltına koyup birkaç umudunu yürüsün.. Bu şehrin yollarında defalarca adımlamıştı hüzünleri, defalarca kaybolmuştu sokaklarında acıların, çaldığı her kapının sağır ev sahibeleriydi, bir hoş sedayı esirgeyen.. Bir sesle irkildi birden. “Bayan umutlarınızı düşürdünüz, alın lütfen” Şaşkınlığı geçince cevapladı Gökyüzü, “Taşıyamayacak kadar yorgunum artık, dilerseniz sizin olsun” Gülümsedi yaşlı kadın, “hiçbir umut taşınamayacak kadar ağır değildir ve hiçbir umudu başka bir kişinin toprağında yeşertemezsiniz. Merhaba ben Alis, hadi gelin benimle. Buyurun gönül bahçemde ağırlamak istiyorum sizi.Biraz günbatımı, az yıldız , bolca yağmur var dalgaların sesine karışan.Verandada yüzlerce hüzün çiçeği , her biri içinde bir şarkı dinleriz tüm kırılmışlıklar için ve yudum, yudum içeriz can kırıklarımızı kadehimizdeki buzu bol rakıdan.” “Memnun oldum madam Alis, ben Gökyüzü” “Çok istiyorsun ardına bakmadan gitmeyi değil mi? Gözyaşlarını şiirlerin satırlarına akıtan bir kadın var gördüğüm. Sessizce ağlayan, hiç ziyan etmeden gözyaşlarını şiirlere akıtan. Yalnızlığına sarıldığında uzak tanınmamış ya da tanınmayacağı şehirler düşleyen...Hep ama hep gitmeyi düşünen ardına bakmadan gitmeyi... Kurtulmayı...” “Off; sıradan bir dilencinin kıyafeti gibi kirlenmiş dünleri, kirletilmiş.Kendinden çok uzaktasın.Neden?” “Yoruldum..Çok yorgunum. Şerefe Madam Alis” “Serefine Gökyüzü..şerefine” “Yılları adımladım, ayları, günleri, yürürdüm, dünya umurumda değilmiş gibi, bana hiçbir şey olmazmış gibi . Kimse bilmedi yüreğimdeki fırtınaları, kimsenin göğsüne değdirmedim asi rüzgarları. Birileri hep anlıyordu güya ama o ben değildim.. Aslında hep merak ettim ben diye biri var mı diye..!! Hayat yürürdü, ben yürürdüm. Hep merak ettim aslında, yol bittiğinde ne yapacaktı, ne yapacaktık..” “Tüm yolcuların gözlerindeki umudu ya da hüznünü izlerdim gönül penceremden, onlar hiç bakmazsalar da. Ben var mıydım hiç söylemediler.” “Ahh Madam Alis, rakı ve hüzün, ne kadar yakışıyor birbirine ve hüzzam makamı şarkılar ne güzel eşlik ediyor bu ikiliye.. Yarınların belirginsizliğinde akıyorken zaman, ötelenen güzelliklere kilitlenir bakışlarım, asılı kalmış bir sessizlik sallanır dilimde.. Sevgi yoksunu yabancıl bir bıçakla doğradılar her şeyi.Sevgisizlik ve Sevgisizlik..Ahh Madam Alis, şu Ayın çengeline astım bir çok şeyi, ama bakın..!!yine de oradan bana gülümseyen bir kız çocuğum var her ne kadar Anne demesine izin vermediysem de yine de gülümsüyor bana ..” “Hangi acıdan ne kadar kaçabilirsin ki? her sabah yeni bir güne uyanıyor insan, bulutlu, yağmurlu, rüzgarlı , güneşli sabahlara açılıyor pencerelerimiz.Yeni umutlar yudumluyoruz üşüyen tenimizi ısıtsın diye, boğazımızda düğümleniyor hepsi tek, tek ve ömrümüzün bir günü daha ayaza vuruyor.” “Buzun çıtırtılarını duyuyor musunuz? Sanki acının sesi bu..!!” Acının sesi yankılanıyor kulaklarımda Sürüklendiğim yaşam nehrinde Gözlerimi kaybettim Her yer karanlık Her şey zifiri Düşleri yağmalamış kara ağaçlar Vuslata ve yeniden doğuşa dair Ben beni kaybettiğimden beri.. “Ahh Gökyüzü; Şiirin dili ne kadar yakışıyor dudaklarınıza.” “Teşekkür ediyorum Madam Alis, çok teşekkür ediyorum, huzuru sundunuz bana.” “Rica ederim Gökyüzü, yorgun adımlarla uzaklara gidiyordunuz ve gideceğiniz yer buradan güzel değildi, izin veremezdim. İzin verdiğiniz derece, acılarınıza kardeştir acılarım. Hadi uzanın bu sedire şimdi, gözlerinizi devirin Ayın çengelindeki kızınıza ve size Anne demesine izin verin ki , artık sizi aramayın başka bir yerde, sizi en iyi anlayacak o bundan böyle. Sımsıkı sarılın kızınıza, ona söyleyin ki, yıldızlar tek, tek kayıp gitse de bakışlarınızdan, her birinin ardından gülümseyerek el sallayabileceğinizi ve bu gücü de ondan aldığınızı, çünkü kayıp sizi onun sevgi dolu gülümsemesinde bulduğunuzu. İyi uykular olsun Gökyüzü, aydınlık sabahlara açılsın artık sevgi dolu gözleriniz..Benimkide gülümseyen bir Anne ve kızına..”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Figen Yarar , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |