İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Suskun ve istemdışı yaralanan objeler gibi; Cildim, senin o çok mütevazi şehirlerini, ve Parmaklarında saklı Bir kainatın kıyametini andıran o kırmızı ojelerini, Aseton dolu bir şırıngayla ihlal edecek! Defolup kaçıyorum işte hesapsız, sorgusuz işlendiğim moleküllerinden! Hücre ayıklatan bir viola gibi; damarlarımda çalan ed alleyne, Majüskül partileri yutkunmakta… Sesini doldurduğum kulaklarımı obez bir iskelete sorgulatacakken, Çoğul ağlıyorum, Tekil üşüyorum… Soğuk bir istasyon ayrılığında, Buz kesmiş bir tren beklercesine, Titreyerek, Ellerimi pantolonumun o çok sefil ceplerine saklayarak, Dizlerimi, Dizkapaklarımı kapsama alanı dışında kalan bir önsevişmede harcayarak, Kaçıyorum! ! ! Göbek kordonu gökyüzüne takılı kalan embriyo fırlaması bir intihar gibi, Kemiklerimi zedeleyen anarşist yıkımlar çiziyorum kirpiklerime! Parmaklarıma doladığım mısır firavunları, Genel ayrılık odaları, Genel ayrılık odalarında Hayatın idealist kadınları, Oldukça sosyal adamlarıyla intiharcılık oynamakta! Ciddi bir ayrılık sonrası, yalnızlık fragmanları çeken ucuz bir yönetmenin, Gişe rekorları kıran o meşhur ve sert pornosuyduk seninle! Karanlık bir hipotezi cüretkarca çürütebilirdik misal; susarak… Psikolojik vakaların ruh kurallarını ihlal ettiği bir promilde biz tavan yapabilirdik! Sen, Sakallarımda paslı ve derin yaralar açan, kan yoluyla aids riski teşhisi konulmuş, gümüş renkte üstü kan pıhtılarıyla süslenmiş burjuva dinine inanan fakir neşterimdin! En çok sen yıpratırdın, acırdım… Çürütürdün; ekşirdi sakal köklerim… Ben, Bir gözünden diğerine uzanan saç telimden bozma bir sırat köprüsü, kuşkusuz gözyaşlarını içeceğim zebanilerle! Ah Tenine hiç intihar dökmedim… Uzun adımlar, uzun adın -çok uzun bir geceye ağlayıp koşarken, kaçarken -caddenin birinde çalan kaba kafataslı telefon; Açıyorum; susuyorum, konuşmuyorsun –kalbinin kulaklarımda attığını duyuyorum, Sonra bir ses, vahiyler indiriyor Cebrail kireç tutmuş hücrelerime, Yağmur yağmaya başlıyor, gök gürültüsü gecenin kulak zarını tehdit ediyor Kıyametin eşsiz alametlerini sarhoş edercesine; Adımı alıyorsun ağzına! Adımı… Sonra yutkunuyorsun –çünkü gece tarifende ben kalmıştım azıcık. Sakıncalı bir sesle; telesekreterin biri araya giriyor ve -senin kulaklarına; ‘‘aradığınız adama -onu teninize gömdüğünüz için- ulaşamıyorsunuz, lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz, çünkü yapamıyorsunuz’’ diyor… Kaçıyorum işte saçlarına; adımlarımı bir bira şişesi tufanıyla kırarak… …kaçıyorum! Sen kısa skeçli hüzünlerin dublörü ol, -ben çok uzun metraj acılar için başrol oynamaya gidiyorum!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © rahman yıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |