"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
“Çünkü biz mutantız.. büyük bir utancız” Sabahın erken saatleriydi. Bir ara yazmaya ara verip pencereden dışarıyı izledim. Bir an insanların evrim geçirdiğini düşünmekten kendimi alamadım. Daha önce hiç bu kadar göz altları şişmiş insanı bir arada görmemiştim. Ya ben de öyle olursam diye düşündüm. Korkuyla storu indirdim. Yazmaya devam ettim. İşte bazılarına karamsarlıktan, saçmalıktan başka bir şey ifade etmeyen bu yazıları var eden yabancılaşma anlarımdan biridir bu. Siz yüzlerce göz altları şişmiş insanı görseydiniz korkmaz mıydınız? Sanırım yeterince cesur değilim.. Uykuya dalmışım. Rüyamda Külkedisi’yle röportaj yapıyordum. Hatırlayabildiklerim bunlar; -Merhaba Külkedisi. Öncelikle bizimle görüşmeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. -İyi para teklif ettiniz -Nasıl yani? Bildiğim kadarıyla en son prensle evlenmiştiniz. Maddiyatla ilgili bir sorununuz olmayacağını düşünmüştük. Nedir sizi parayı düşünmeye zorlayan? -Anlatayım efendim. Hikayenin başlangıcını hepiniz biliyorsunuz. Saraya taşındıktan sonra da kötü talihim peşimi bırakmadı. Monarşinin yıkılmasıyla halkın sarayı talan etmesi ve prensin yaşadığı bunalımlar sonucu intihar etmesi sonun başlangıcı oldu. -Ne yani prens öldü mü? -Öldü kör olası prens. Baloda düşürdüğüm ayakkabıyı getirdiği günü hatırlıyorum da, lanet olsun o güne. Keşke Jacob’dan vazgeçmeseydim. -Jacob? -Komşumuzun oğlu, gizli gizli görüşürdük. Birbirimize deli gibi aşıktık. Prens işin içine girince mantık evliliği yapmak zorunda kaldım. -Şaşırdığımı söylemeliyim. -Ne var bunda şaşılacak! Kapitalizm aşkı da öldürür efendim.. Uyandım. Konuşmalarına ve gözlerine hayran olduğum hanımefendi geldi aklıma. Ya göz altları şişmişse? Francis Ponge’nin dediği gibi “İnsan insanın geleceğidir”. Geleceği bir mutantla yaşama isteğim bile bile ladestir. Tavana bakıyorum kaza süsü verilmiş bir ceset gibi. Kollarım açık sarılmış hayaline.. ama kendimi kandıramıyorum. Belki de en büyük sorunum bu! Bir insanın kendisinden daha çok seveceği biri olamaz. Ancak kendisine iyi ayak uyduran biri olabilir. Kendi duygularının ve ihtiyaçlarının tatmini için seçtiği sevgili bir asistandan öteye gitmeyecektir. Fakat asistanınla uyum içinde geçireceğin hayatın tadı İtalyan çikolatalarında dahi yoktur! Odamın ortasına kök salmış bir portakal ağacı var. Kırk metrekarede hareket etmemi zorlaştıracak kadar büyük.. İşte bu yüzden turuncu tüm eşyalarım. Dışarı çıkıp yürümeye başlıyorum. Amatörce hazırlanmış bir tiyatro afişi çarpıyor gözüme. Şehri güldürme çabasındaki bir grup gencin sanat aşkı mutlu olmama yetiyor. Hiç düşündünüz mü gençler neden sanata daha çok ilgi duyarlar? Çünkü zorundalıkları minimum düzeydedir. Çünkü düşünmeye ayıracak vakitleri vardır.. Genelleme yapmadan şunu ifade etmeliyim; en azından yaşadığımız coğrafyada tıpkı aşk gibi gerçek anlamda sanat da göremezsiniz. Bunun nedeni çok açıktır, baskı ve korku.. Düşüncelerini otorite ve toplum baskısı altında eserine aktaran biri gelişim adına pek fazla şey başaramaz. Belirttiğim gibi insanın kendisinden daha değerli bir şey yoktur ve kendi konforu toplumun bilinçlenmesi ya da farklılıkları tanımasından çok daha önemlidir. Kim sıcak kahvesi ve nefesinden ödün verebilir ki? Toplum mu? Her sabah şişmiş gözaltlarıyla programlanmış halde işlerine gidenler kimin umurunda.. Guguklu saatlerin kuşları ne kadar özgürse onlar da öyle.. Bu arada insanların hak ve özgürlükleri üzerindeki genel etkiyi hiçe sayıp, olayın sadece maddi boyutuyla ilgilenenlere bir şeyler söylemek istiyorum. Siz sağlıktan eğitime her konuda devletin güvencesi altında yaşadığınızı düşünürsünüz. Yanılgıların en büyüğü budur. Hayatınız boyunca yaşayacaklarınız bir hiçten öteye geçmeyecektir. Uzun vadeli küçük umutlarla yaşadığınız hayatınızın sonuna geldiğinizde tüm bu anlattıklarımın farkına varacaksınız. Şu anda mecburiyet diye nitelendirdiğiniz şeyler, aslında size mecburi gibi algılatılan kavramlardır. Bir an olsun sadece insan olduğunuzu hatırlayın, sizler araba yakıtı değilsiniz! Birilerinin ilerlemesi için kullandığı basit araçlar, modern çağın asgari ücretli köleleri olmayı insanlığınıza yediriyorsanız devam edin, bir gün mutlaka keşke diyeceksiniz.. Mutasyona uğramış insanlar, büyük bir yalanı koşulsuz kabul ettirecek virüs salınmış bünyelere. Şimdi bilinen sonun sürpriz çıkmasını bekliyoruz. Çünkü biz mutantız.. büyük bir utancız.. Fransızca’da çalışmak kelimesinin karşılığı “travail” dir, zahmetli, acı veren, işkence anlamına gelir. İşkenceden ibaret bir yaşamın mutsuz duvarlarını görüyorum. Duvarların ardını görüyorum sonra.. uzayın duvarları.. düşündüğümüzün dışında bir yaşam.. tıpkı bizimkine benziyor.. sadece çok büyükler.. tek fark bu! İki Marslı konuşuyor; - Kan grubu? - Kanguru değil koala bu.. gidiyorum ben.. - Hey dur, nereye gidiyorsun? - Nargile - Selam söyle Nargi’ye - Muzlu söyleyeceğim.. Efendim? Mars’ta hayat yok mu dediniz? Peki ya burada.. dünyada hayat var mı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Taylan Özkan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |