Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere |
|
||||||||||
|
Defalarca, öğretmenler odalarında meslektaşlarımla tartıştım bu konuyu.Hatta sene sonu raporlarının içine ekledim, tarih derslerinin içine yakın tarihimizi anlatan üniteler eklensin diye.Ancak tırnağımız yer tutmuyor ne yazık ki. Tarih bilimi geçmişi anlatır, tam olarak konusu;geçmiş zamanda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetidir şeklinde tanımlanır. Öyleyse; bizim okullarımızda neden tarih dersleri cumhuriyetin kuruluşu ile biter,İnkılap Tarihi dersleri de Devrim'lerle... Koskoca tarih, kitapların içine sığarken özellikle 1930'dan sonrasının kitaplarımıza dahil edilmeyişinin altındaki sebepler kişilere göre değişebilir mi, bilmem.Ancak bana bu durum adilane gelmiyor.Her cumhuriyet çocuğunun ve gencinin yakın tarihi bilmeye hakkı var.Dahası ayaklarının yere basması için bilmelidir de... Şimdiki gençler televizyon kanallarından birinde, bir aşkın arkasında yer alan 35 yıl öncesinin yaşananlarını izliyorlar.Sonuçta, bu bir film ve ekrandakiler senaristin, yönetmenin ve yapımcının görüş açısından görünenler.İyimser bir öngörüyle tarafsız olduğuna inanalım.Ama ya değilse?.... Fizik kanunudur; her boşluk illaki dolar.Okullarımızdaki eğitim-öğretim içinde yakın tarihimiz boş ve bu bilgi açlığı tarafsız olarak doldurulmazsa, işte böyle birileri çıkar filmle ve vb. şeylerle doldurur.Filmlerin, kitapların, romanların tarihi sevdirerek anlattığını öğrettiğini tecrübelerimden biliyorum.Ancak hiç zeminin olmadığı yerde sağlam bir bina inşa edilemez.O zemini de en iyi okullardaki öğretim programları hazırlar.Kanımca planlı programlı bir şekilde öğrencilerimize yakın tarihimiz de öğretilmeli diye düşünüyorum. Ancak tüm bilimler de olduğu gibi mutlaka ve mutlaka tarafsız olunmalıdır.Hani ünlü düşünürün dediği gibi " tarihi, tarihte yaşamamışlar tarafından tarihte gerçekleşmediği şekilde öğreniyoruz." Yoksa yakın tarihi, yakın tarih olmaktan çıktıktan sonra, yaşayan kimse kalmayınca kafamıza göre şekillendirerek mi anlatacağız?Ya da işimize geldiği gibi... Çok genç bir tarihçi arkadaşımla sohbet ederken söz bu kez Atatürk'ün mareşallik ünvanı almasına geldi, dayandı.Atatürk'ün tırışkadan sebeplerle mareşallik ünvanı aldığını oysa, Fevzi Çakmak Paşa'nın hakkıyla mareşal olduğunu söylediğinde; olsaydı küçük dilimi yutacaktım.(Neyse ki yok.)Arkadaşıma; "mareşal olabilmek için meydan savaşı yapmak gerekmiyor mu?"dediğimde, onayladı.Fevzi Çakmak Paşa'nın hangi meydan savaşını yönettiğini sorduğumda ise cevap yoktu. Konuyla ilgili daha çok yazmayıp asıl yorumu dimağlanırınıza bırakıyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nalan gök, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |