Düşgücü güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. -Pascal |
|
||||||||||
|
Usulca kalkıyor adam, ahşap üzerinde her adımında sallanıyor komidin… Üzerindeki resim… İçindeki bardak… Bardağa yapışmış dudak... Kendinden bile gizlemek ister gibi bu gidişi, aslında giden kendi değil de başkasıymış gibi susuyor adam. Hiç kalkmadığına inanıyor o koltuktan, kırmızı halıdan yürümediğine ve içinin erimediğine artık, hiçbir şeyin bitmediğine... Kadınsa kifayetsiz… Bir boşluğu izler gibi izliyor gitmediğini sanan adamın gölgedeki aksini… Tanık olmamak ve şahit yazılmamak için hiçbir şeye bir zaman yumup gözlerini geçmişi düşlüyor. Yerdeki mum izini, eflatun koltuk üzerinde eflatuna inat parlayan beyaz şarap lekesini, Sağ elinin bileğinde parlayan ve üzerinde iki kişilik hayata rezerv olsun diye iki yıl sonraya tarih atılan altın bileziği… Kapının önünde kırmızı pabuçları parlıyor kadının. Gelişigüzel çıkarılmış, biri topuğunda, diğeri devrik… Portmantonun önüne geliyor adam. Gözleri kırmızı pabuçlarda, elini uzatıyor yavaşça portmantoda asılı duran montuna. Montuna ilişmiş kadının kokusuyla giyiniyor adam, kapı önünde uluorta sevişir gibi gölgeden bir kadının çıplak avuçlarıyla. Aynaya bakıyor, darmadağın saçlarını düzeltmek için refleksle kaldırıyor elini, sonra birden vazgeçiyor. Öylece bakıyor bir müddet.. Yüzünde yorgunluğu alenen seçiliyor zaman aşımı aşkların.. Gözlerinde iki bulut, boğazına düğümlenen kaçıncı hıçkırık bilmeden kapıyı açıyor adam, erken boşalan bir aşk gibi akıp gidiyor bacak arasından kadının… Neden sonra gözlerini kırpıyor kadın.. Terkten uyuşmuş bacaklarını salıp halının üzerine yavaşça doğruluyor. Nöbete dönüşmüş ağrılarını sıkarcasına avuçluyor başını.. Sarhoşmuş da ayılmış, uyumuşta uyanmış kadar yumuşak yürüyor halının üstünde, silinmemişken kapı dışında ayak sesleri. Adamın gidişinin süslü kısmına saklıyor veda busesini dudakları, süslü kısma gösterişli veda için uzanıyor pencerenin sapına, açıyor yavaşça... Dış kapı açılıyor sokağa.. Kadının 13 kat altında adam yeni bir hayata gidiyor, geçmiş acılarından muzdarip, utana sıkıla.. Adamı görmek için daha yakından biraz daha eğiliyor kadın, ayakları parmak ucunda.. Adamın adımları hızlı.. İzin verse yaşı koşacak belki, kan çanağı gözleri ölmemek için son kez bakmayı deniyor önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola… Kadın eğiliyor biraz daha.. Biraz daha yaklaşmak, aynı havayı solumak için bir an daha, pencereden dışarı salıyor göğsünün çukurunu.. Yaslanıp kasıklarıyla bitmiş bir aşkın sol omzuna.. Karşıdan karşıya geçiyor adam… Bir an duruyor sokağın şakağında. Dön diyor şeytan! Bu bir terktir! Dön bir bak, merhamete çevir başını! Bir şans daha ver aslolan acına! Titriyor kadın durduğu yerde.. Kasıklarından ayak parmak ucuna… Gözbebeğinde bir anlık umut, yıldırım gibi düşüp sönüveriyor sonra.. Yeniden yürüyor adam.. Başını sallaya sallaya bir sağa, bir sola.. Eğiliyor kadın… Mavi okyanus saçlarında.. Son bir gayret dokunmak istiyor gözleri bir daha asla göremeyeceğini hissettiği o geniş sırta.. Eğiliyor kadın.. Eğiliyor biraz daha.. Yürüyor adam.. Gülümsüyor dudakları hayatının ağlanacak halden hallice kısmına… Kimsenin duymadığı bir melodi çalıyor kulağına, fısıldıyor şeytan “Id feel like a fool! Life can be so cruel” Bir zamanlar birlikte dans etmiş olmalılar.. Belki de değil, kimbilir… - Alo! Lütfen.. Lütfen.. Hemen gelmelisiniz! Çabuk olun.. Lütfen! “Ah küçük kız. Nasıl da telaşlısın hayat yarışında.” Gülümserken dudakları inatla, ölü bedeninde son kumları serpiyor adam ve hayat henüz yeni başlıyor kaderin rıhtımında.. - Hayır!... Yani bilmiyorum!! Lütfen hemen gelmelisiniz, lütfen! “Ne garip” diyor adam iç geçirirken biraz önce sırtından attığı acının tortusuyla.. Dalgın zihninden bir yaprak gibi koparıp bu günü bir kez daha şükrediyor ayrılığın ölümden türetilmiş bir -hayatta kalma hali- oluşuna… - Bilmiyorum adını... (...) Hayır hayır! Bakın tanımıyorum zaten.. (...) Evet? (...) Bilmiyorum.. 25-30 yaşlarında. Bakın gerçekten bilmiyorum. Lütfen çabuk! Fazla zamanı olduğunu sanmıyorum… “Yazık... Çok yazık! Hayat bu kadar ucuz öyle ya! Kimi bir uçurumda kaybediyor yaşamı, kimi gözlerden uzak bir otel odasında, ihanetin koynunda..” Kısıyor gözlerini adam, anımsadıklarıyla. O, diğeri ve kendi kapı eşiğinde bakarken iki çıplak bedenin terli sırtına! Tanıdık iniltiler çınlarken kulağında, orda bırakıyor adam telefonda çırpıntısına daldığı küçük kızın sesini. Daha hızlı yürüyor kendini bekleyen bir sonraki durağa… Gittikçe kısılan sesiyle hala yalvarıyor kız telefonda; - Bakın gerçekten bilmiyorum! Söylediğim gibi düşmüş olmalı... Karşıdaki apartmanda oturuyormuş! Emin değilim… Sanırım 13. katında…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Beste Sultan K., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |