"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Şimdi Geçer Üşümen Mecbur kaldığım için merdivenlerden çıkarak elimi zile uzattım. Kapıyı Ferda abla açınca sevindim. Yine de hemen içeri girmedim. Bekledim. Ferda abla “Asuman, gelsene içeri.” diyerek beni kolumdan tutup çekti. “Hadii, annem yok. Yalnızım.” dedi yanağıma fiske atarak. Sevindim. Ferda ablayla vakit geçirmek hep hoşuma gitmiştir. Orta boylu, esmer, kahve gözlü, yuvarlak yüzlü güzel bir kızdı. Saçları uzun, kızıl ve kıvırcıktı. Ama o, bundan hiç hoşlanmaz. Hep saçlarını ütüleyerek düzleştirirdi. Yine elinde ütüyü görünce “Saçların mı?” diye sordum çok doğalmışçasına. Sanki her kıvırcık saçlı saçlarını ütüleyerekdüzleştiriyormuşçasına. “Yok” dedi. “Bu sefer yüzümdeki kırışıklıkları ütüleyeceğim.” Gülüştük. “Bir şeyler atıştırıyorum. Hadi bana katıl.” diyerek mutfağa yöneldi. Ben de peşinden. Halamların mutfağı her zaman temiz olurdu. Her zaman dolaplar yiyecek dolu olurdu. Halam her sabah evin temizlenmesi için sağa sola emirler yağdırır, halamın kocası her cuma semt pazarına giderdi. Halam kızlarına evi baştan aşağıya süpürtür sildirir. Halamın kocası kasa kasa yiyecek satın alır gelirdi. Beş kızı bir oğlu vardı ve oğlan en kıymetlisiydi. Kızlar evi temizleyince mutfağa girer her yerini bal dök yala yaparlardı. Ferda ablayla yediklerimizi kaldırırken ahşap dolabı açtım. Gördüğüm şey adeta benim gözlerimi dikip orada kalakalmama neden oldu. Işıl ışıl cam kavanozlar özenle yan yana dizilmiş, ağızları beyaz kapaklarla sıkı sıkıya kapatılmıştı. Beni orada öylece baktıran kapakları kapanmış ışıltılı kavanozlar değil, içindeki reçellerdi. Üstelik çilektendi. Ve çilek benim en sevdiğimdi. Uzun zamandır yemediğim çileklerle ansızın bir dolabın içinde karşılaşınca…Üstelik yan yana şekerlenmiş ve pembeleşmiş bir halde. Gözlerim koca koca olmuş ister istemez arsızca seyre koyulmuştu. Ferda abla eğilip kavanozlardan birini aldı. Beyaz kapağını yavaşça açıp içine yemek kaşığını daldırdı. Reçelin kavanozdan kaşığa doluşunu. Kaşıktan tabağa tatlı tatlı kıvamlı bir şekilde akışını izledim. Babam hep çilek alır, üzerine de toz şekerini döker kardeşimle bana verirdi. Biz de koca bir tabağı karnımız ağrıyıncaya dek yerdik. Şimdi değil çilek annemizi babamızı bile gördüğümüz yoktu uzun zamandır. Kim bilir kaçıncı şişenin dibinde unutmuştu çoktan sarhoşluğa sattığı genç kız olmaya çalışan iki çocuğu. Kaçıncı kadehini vuruyordu çocuk ruhlarının üstündeki şerefe yaralarına. Sokağın başından attığı naralar kaçıncı kez karışıyordu karısını dövdüğü andaki çocuk çığlıklarına. “Baba yapma nolur” lara. Çocuk ruhlarına atılan tokatlar kaçıncı kez sindiriliyordu gözlerdeki korkulara, donakalan hayatlara. “Senden nefret ediyorum”lara. “Allah’ım ya babam ölsün ya da artık içmesin”lere. Ya yine bir gün çıka gelirse? Annemi hatırladığım iki üç halinden öte resimleyemiyordum yüzünü kafamda. Akşamları babam gelene dek endişeli, babam gelince kavgalı, babam gidince gözü yaşlı. Belki de bu yüzden sevmiyordum tüm dırdırlı ağlamaları. Ne kimse görsün gözümün yaşını ne de ben hissedeyim sıcaklığını.” Neden babama bu kadar izin veriyorsun?” diye öfkelere büründüğüm annem, çoktandır yağmalanan sinirlerini de alıp gitmişti bilmediğim o yere. Ya hiç geri gelmezse? “Biraz çabuk ol, annem gelmeden in aşağıya. Sana reçel verdiğimi de sakın söyleme sonra halan bana kızıyor.” Diyen Ferda ablamın sesiyle, çilek reçelinden, annemsizliğimden, babamsızlığımdan kendime döndüm. Aceleyle elime tutuşturulan iki yemek kaşığı reçelle ayaklarımı, yine sancıları tutan yüreğimi, ne zaman girdiğimi bilmediğim ergenliğimi alıp sırtıma kapıyı açtım. “Asuman, darılmadın değil mi?” “Yoo, niye darılayım ki hem Hale gelir birazdan.” Halam kızıyordu bizim yukarıya gelmemize. Hiç bilemediğim nedenlerden. Söylenemeyen sevgi cimriliklerinden sakınılan kucaklardan. Herhalde bunlardı sebepler yukarıya çıkılmamalıydı. Eteğimi tutup ucundan, hayatı tutup tam da ortasından koşarak merdivenlerden inmeye başladım. Vakit nasıl da geçmişti. Yukarıya niye çıktığımı unutmuş ev hallerine dalıp özlem gidermeye çalışmıştım sırtımın hafifliğiyle. Bir kaç saatliğine de olsa taşımaktan yorulup yorulmadığımı bile bilemediğim yüklerimi bir kenara bırakıp çilek reçelini bulmuştum dolapta. Babamın toz şekerli karın ağrısını hatırlamıştım çok uzak bir masada. Kaç zamandır sabah ve öğlen yemek olarak bisküviyi çaya batırıyor, akşamları da bayatlamaya çoktan yüz tutmuş makarnayı yiyorduk. Onlar da dün bitmişti. Hale gelince ne yiyecekti şimdi? Kendimi suçlamaya, en ağır lafları etmeye layık bulmuştum varlığımı. Ne salak şeydim! Şu an elimde iki yemek kaşığı çilek reçeli ile kazık gibi durmuş bomboş kaba kacağa bakıyordum. Aptal evet aptalın, bencilin tekiydim ben. Hiç kardeşimi düşünmeden bir güzel tıkınmış sonra da eline sadaka gibi tutuşturulan reçeli alıp bi gayret koşturarak ev dediğimiz odaya damlamıştım. Hiç arlanma yoktu bende. Utanmaz yüzsüzün tekiydim ben. Çilek reçeliymiş…Fırlat tabağı bir köşeye çık gel. Kızım sen ne biçimsin ya? Bir giriş, bir mutfak, tuvaletle banyonun iç içe olduğu küçücük bir odaydı ev halimiz. Havalar soğumaya başlamış, yemek kaynamayan ocağı olan bu oda havalardan önce soğumuştu. Karşılıklı iki yatağın yorganları da olmasa hiç ısınılası değildi odanın kiliminin kırmızısı. Üff yaa, şimdi ne yiyecekti bu kız? Halamın bize vermeye kıyamadığı reçele dönüştürülmüş çileklere baktım. Bir tabağa döküp kenarlarına ertesi sabah için ayırdığımız bir kaç bisküviyi dizdim. Mutfak dediğimiz yere gidip ekmek poşetine baktım. Ohh çok şükür yarım ekmek vardı daha. Onu da dilimleyip başka bir tabağa koydum. İşte akşam yemeği hazırdı. “Doydun mu?” “Evet Asuman, dünkü buz makarnadan daha iyiydi valla.” “Abla de bana. Ben senin yaşıtın mıyım da Asuman diyorsun?” “Eee sen hiç yemedin ama abla…” “Manyak ya..Dalga geçme benimle abla derken. Hem ben tokum.” “Çileğe dayanamazdın hani?!” “Yok, canım istemedi hiç. Ödevin çok mu bu gün?” “Biraz. Sen ödevlerini bitirmişe benziyorsun Asuman.” “Ohoo çoktan bitti. Ödev de neymiş bana.” Ben lise 1’e gidiyordum, kardeşim orta sona… Odamızda iki yatak vardı. Yerde de ince eski bir kırmızı kilim, betonun üzerine öylesine serilmiş. Bir tekmeyle açılıverecek kadar sağlam kapımız vardı. Odanın bir duvarına öylesine yerleştirilmiş. Ve hayatın içinde iki kız kardeş vardı. Sığıntılıkları yüreklere sığdırılamayan on üç ve on altı yaşları vardı yaşamın tam da ortasında. Önce üst kata yerleştirilip oradaki diğer beş kız ve bir oğlanın yanında fazlalıkları göz göz batmış ve en alt kata kakalanıvermişlikleri vardı süpürgenin ucuyla. Yaşayamadıkları çocuklukları, ana baba kucağından geçemeyen ergenlikleri vardı. Öylesine ellerinden alınmış. Sorulmamış. Nedeni açıklanmamış. Hayatın tam da ortasında. Bir başlarına. Öylesine işte. Öylesine unutulmuş. Bazı geceler yatağımda yorganıma sarılıp karanlığın sesine gözlerimi diker, kapıya yaklaşan ayak seslerinin uzaklaşıp gitmesini dinlerdim, yalancı bir cesaretle. kapımızın önünde duruverecek sandığım koca kötülüklerin adım seslerinin üzerine bastırırdım yürek seslerimi. Arada bir kavga eden sokak köpeklerinin boğuşan gövdelerinin ağırlığından korkardım. Sonra kardeşim yatağında doğrulur: “Abla uyudun mu?” derdi usulca. “Yok uyumadım ne oldu?” “Yanına geleyim mi?” “Gel, korktun mu?” “Yoo niye korkuyum ki? Üşüdüm.” “İyi tamam” “İyi uykular abla.” “Sana da canım.” “Abla.” “Hani bir şey diyordun ya. Onu söylesene yine.” Yüreğimi üstüne örterim, şimdi geçer üşümen. Derdim hep kardeşime. Derdim kendime. Derdim tadına bakamadığım köpek seslerinden korkan iki yemek kaşığı çilek reçeline. çağla minna 2008-02-18 00:42
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © salıncak., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |