Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei |
|
||||||||||
|
Otobüse bindiğimde henüz gündüzdü. Her şey normaldi. Sıradandı. Işıklar yandığında anladım ki gece olmuş. Ben karanlığın içine gözlerimi dikip yüzünü seçmeye çalıştım. Bu yolculuk başka çekilmezdi galiba. Durumum yarı uykulu sürüp gitti. Yaşadığım şehre inince neler hissettiğimi hatırlamıyorum. Artık bir şeyler başkaydı. Birini düşünüyor, özlüyor, bekliyor, dahası seviyordum. Bu bana mutluluk veriyordu. Bu kişi sendin. Sen olduğun için şanslı olmalıydım. Günler birbirini kovaladı. Uzun uzun seni düşündüm. Özlemek zamanı uzattı. Bu sıralarda normal hayatımda akıp gidiyordu. Arada anlarım oldu, seninle paylaştım diyebileceğim. İster istemez yaşadığım, tanık olduğum birçok güzellikte seninleydim. Seninle paylaştım. Sen bilmedin. Bunlara örnek olarak pek çok şeyler düşünebilirsin. Bu güzelliklerin çoğunda, o an sesini duymak istedim. Olmadı. Sana ulaşamadım. Güzellikler bölüşülmeli, ama acıları yalnız çekilmeli diye düşünüyorum. Bende sesini duyamamanın buruk acısını yalnız çektim. Bunu da bilmedin. Bazen bu durumu bir kısım arkadaşlarla paylaşmak istedim. Yapamadım. Nedense dünya küçük. Ama ikimiz için daha küçük. Kimselere anlatmadım. Bunun için bazen karşımda sen varmışsın gibi, sana bir şeyler anlatıyormuşum gibi içimi kağıda dökerdim. Rahatlardım. Sana yazdıklarımdan birkaç örnek göndereceğim. Sevişlerimi gizli yaşarım nedense. Bu, pek hoşuma gider. Böylece daha kolay anlar, hiçbir etkide kalmadan kararlarımı alırım. Bir çeşit özgür davranmak gibi. Arkadaşlarım, yakınlarım bir şey sorduklarında yanıt veremem. Gizlerimin yanı sıra zincirlerim var benim. Kırıp o zincirleri bir şey diyemem. Bazen kızıp, bağırırım, sıyrılırım işin içinden. Bazen köşeye sıkışırım. Ama ille de birileri bir şeyler bilecekse sadece bilmeleri gerekenle yetinirler. Fazlasını söyleyemem. Ne kadarını bilmeleri gerektiğine ben karar veririm. Gerek sen, gerek diğer sevişlerim hakkında her şeyi tam bilen yoktur sanırım. Şimdilik herşey yolunda olmasa da böyle sürüp gitmeli bu. Her güçlünün birde güçsüz yanı vardır. Güçlü yanlarımız hep göz önündedir. Görülür. Güçsüz yanlarımızı hep gizleriz nedense. Ama ben gizlemiyorum. Bende sevebilirim, paylaşabilirim. Bir insana ortak olabilirim. Her insanın düşündüklerinden fazla veya eksik, ben de bir şeyler düşünebilirim. Bu benim güçlü yanımdır. Ama sevebilmenin, paylaşabilmenin bir karşılığı olmalı. Yani sevilebilecek, paylaşılabilecek birine ihtiyacım var. Bu da güçsüz yanımdır. Bu kişi şimdilik sensin. Beni hüzünlere, düşüncelere boğanların ilki değilsin. Ama sonuncususun. Kimi insan hayatında ancak bir kez sever. Ondan sonrakiler; o, ilk sevginin gelişmeleridir. Yani hep o ilk sevgi sürer. Kimi insan da her son sevgisini, hayatının en büyük sevgisi sanarak hep arar, hep büyütür. Bunlardan hangisinin doğru olduğu tartışılamaz. İşte ben bu ikinci gruptaki insanlardanım. Benim sonuncu sevgim en büyüğü, en özelidir. Başkadır benim son sevgilerim. Ona benden beklediklerini bulabilmesine fırsatlar veririm. Bende ondan beklediklerimi bulabilirsem kendimi şanslı hissederim. Bütün bu sevgilerimin en güzel yönü onlardan bir şey öğreniyor olmamdır. Seninle birlikte mutlaka hayatımda bir şeyler değişmiştir. Yeni bir şeyler öğrenmişimdir. Ama bunlar; işte ben bunu öğrendim gibi somut bir şeyler değil. Benzer koşullarda veya lafı geçtiğinde söylenebilecek, referans alınabilecek gibi tecrübelerdir. Benim için heves denilen bir şey olmadın. Oraya, kafama göre birisini bulabilirim gibisinden gitmedim. Yada sanki bir kura çekildi, sen bana düştün gibi bir şey yok. Ya da herkes birilerini buldu da sen kala kala bana kaldın gibi de değil. Böyle bir ihtimal olsaydı, sanırım diğerlerinden farkım, ya da senin farkın kalmazdı. Ben sadece seni sevdiğim için düşündüm. Yada sevmek istediğim için. Başka sebep yok. Aslında kendimi ciddi bir ilişkinin kollarına atmaya hazır sayılmazdım. Bir süre daha hazır olacağımı da sanmıyorum. İşte bir gün geç kalmak korkusu adındaki duygu, çoğu kez beni yanlış yönlendirebiliyor. Bu korkum, her şeyi zamana bırakıp hazır olduğumda, karşına çıktığımda geç kalmış olmak, seni çoktan kaybetmiş olmak gibi bir şey olmalı. Yani her korkulan şey, ondan kaçtığımız kadar da bizi çekiyor kendine. Sana bu kadar erken açılmak zorunda olmamın bir nedeni de biraz olsun kendimi rahatlatmak. Hiç açılamamakta ki belirsizlik bir hayli ağır olmalı. İşte bu belirsizlikler bize iki kat daha acı ve zarar vermekte. Karşımızdakine açılamamak, karşılıksız sevmek aslında bir boşluğu sevmektir. Yani sen bilmeyecektin. İşte o zaman ben seni değil de aslında bir boşluğu seviyor olacaktım. Dahası açılmakla seni ne kadar sevdiğimi anlayacaktım. Kişinin tek yanlı hisleriyle, ona açıldıktan sonraki hisleri farklı oluyor. O zaman anlıyor sevip sevmediğini. Bense sana açıldıktan sonra anladım. Seni gerçekten sevmişim. Zaten sevebilir miyim diye hiç düşünmemiştim. Sevebilir miyim diye düşünmek aslında sevmemektir. Ben de sevdim seni kayıtsız, şartsız, hiç sebepsiz… Bana evet diyebilirdin. Ben de yolumu sana dair çizer, yaşardım seni sonuna dek dolu dizgin. Bana hayır diyebilirdin. Bu da bir felaket olurdu belki. Zamanla kapanacak bir yara olurdu. Ama mutlaka unuturdum, sökerdim seni düşüncelerimden her şeyi zaman bırakarak. Ya hiç konuşmasaydık? Ya içimde kalacak olanlar? İşte bu korkunç. Cevap verirken ne kadar düşündün bilmiyorum. Ama düşünmeliydin, oturtarak bütün taşları yerine. Düşündüklerine duygularını katmalıydın. Sonra cevap vermeliydin. İlk konuşmamızda ki cevabını dikkate almadım. Hem olumlu olsaydı yine dikkate almayacaktım. Çünkü düşünmeden karar vermekle; ya beni önemsemiyordun, yada dinlemiyordun. Bir sonraki konuşmamızda durum farklı değildi. Yine dikkate almadım. Hatta şöyle düşündüm. ‘’Şimdi saçmaladı mı? Yoksa yardım etmek mi istiyor?’’ Bütün konuştuklarımızı ne kadar düşündün bilmiyorum. O son konuşmamızda her şey net olmalıydı. Hayır deyişin gerçekten bir felaketti. Ne kadar düşündün, ne kadar dürüsttün bilemem. Cevabını telefonda değil de yüzyüze alma şansım olsaydı. Belki gözlerin de seni doğrulardı. Yada dudaklarından düşen sözcüklerin samimiyetine inanabilirdim. Ama böylesi de iyi sayılır. O an ki halimi görmemeliydin. Çığlıklar koptu içimde sessiz sedasız. Şimdi zor olsa da iyiyim biraz. Keşke dedim, o an beni sevinçten ağlatabilseydin hıçkıra hıçkıra. Keşke içimdeki çocuğun ellerinden tutabilseydin dedim yine sana yaza yaza. Neden hayır dediğin önemli değil. Önemli tek şey hayır demiş olman. Belki bir başkası vardı düşündüğün, belki beni beğenmedin. Belki gerçekten hazır değildin, hatta sana göre yanlış bir zamanda, yanlış bir yerde karşılaştık. Belki başka bir şey… Sebep önemli değil. Bana ümit vermemiştin zaten, paylaşılan bir şey yoktu henüz. Ben olanları sadece şöyle yorumluyorum: ‘’Gözlerin gözlerime değdi, olan oldu bir kere.’’ ‘’Yada uyuyordum. Bir rüyaydı herşey. Bir sabah uyandım yada uyandırıldım.’’ Her şey geride kaldı. Sen nasıl yorumlarsın bilemem. Şimdi neler olacak. Acaba seni unutmak zorunda mıyım? Sanırım bana bu kaldı. Peki bu ne kadar sürer? Üç-beş ay, belki senelerce. Sen ne dersin? Bir insanın mutlu olduğunu anlayabilmesi için, bir önceki mutluluğundan daha büyük bir mutluluk yakalaması gerekir. Bir insanın heyecanının farkına varabilmesi için, önceki heyecanlarından daha yoğun bir heyecan bulması gerekir. Ve seni unutabilmem için, senden daha iyi, daha güzel olduğuna inandığım birinin karşıma çıkması gerekir. Bu ne kadar zaman alır bilemem. Şimdi seni ne zaman, nasıl unutabileceğime sen karar ver. Ben mutluluklarıma ve heyecanlarıma olağanüstü durum gözüyle bakıyorum. Seninle karşılaşmak, seni tanımak, sevmek olağanüstü bir durumdu. Şimdilik olağanüstü yeni bir durum yok. Seni hala seviyorum. Hala önemlisin. Şimdi ne yapmalıyım? Etrafıma daha çok bakınacağım belki. İnsanlara bakarken yada görüşürken birileriyle, yine gözlerini arayacağım belki. Beyaz atlı bir prens değilim. Bir masal prensesi de aramam bu yüzden. Şimdi bir şeyler değişecek. Her şey daha güzel olabilir. Her şey daha da kötü olabilir. Saadetler ülkesinden gelmiş, elinde sihirli sopasıyla dokunduğum her şeyi lehime çevirmek gibi bir periliğim de yok. Artık çevreme karşı oynayacağım mutluluk oyunları nasıl sonuç verecek kestiremiyorum. Yeni birilerini sevme girişimlerim fayda edecek mi bilmiyorum. Her şeyi önceden bilebilmek gibi kahinhane yönlerim de yok. Ben sonbaharın geldiğini yağmurlardan anlarım, ilkbaharın geldiğini uçurtmalardan, misafir geldiğini ayakkabılarından….. vs Fazla uzatmayayım. Saçmalamaya başlayacağım yoksa. Buraya kadar eğer saçmaladımsa bunları çocukluğuma ver. Aptallığıma ver. Yada boşver gitsin. Şimdi sana birkaç şiirle, sana yazdığım birkaç tane yazı gönderiyorum. Senin için bir şeyler karalamaya çalıştımsa da, henüz adına bir şiir ithaf edemedim. Ama gönderdiklerimi kısmen sana ithaf ediyorum. Artık sana teşekkür ediyor, neye sığındığımı bilmeden seni yanaklarından öpüyorum. Teşekkürler S… Binlerce kere teşekkürler hissettirdiğin her şey için. Epey zaman olmuştu böyle bir heyecana susalı. Ne de özlemişim. Bütün yazdıklarımın ne kadarına alınırsın, nasıl yorumlarsın bilemem. Ama mektubumun kendini imha edebilmek gibi bir yeteneği yok. Yine de sen bilirsin… Sevgiler T... HÜZÜNBAZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hüzünbaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |