..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir takım şeyler görürsünüz ve "Niye?" diye sorarsınız. Ben ise bir takım şeyler düşlerim ve "Niye olmasın?" diye sorarım. -George Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > deniz tarsus




23 Ocak 2008
Candır Bizim Kazma Kürekle Kazdığımız  
deniz tarsus
Bir amelenin karıncavari hayatının yalnızca bir gününe tanık olmak için...


:BCAB:


Ayak parmaklarım, zurnayı tüm işkembesiyle üfleyen adamların yanaklarına dönmüş yahu! Şimdi çorabı çıkarınca fark ettim de, on sekiz saattir ayaktayız. Alı al, moru mor... Yamalı çoraplarım yapışmış. Ayaklarım çorap, çorap ayaklarım olmuş. Çalışmak, ekmek parası budur gardaş. Ekmeği yakalayacak, sonra da elindekine öyle alık alık bakmayacaksın. Hemen yutacaksın. Kapıverirler animallah... Buraya yarım saat bilemedin kırk beş dakikalık mesafede boş arazide inşaate başlamışlar. Amela pazarından seçilip kamyonun kasasına istif istif aktarıldık. Pazarda da omuzlarımı şişirdim, göğsümü az ileri çıkardım, yiğit gösterdim kendimi. Böylece beni de seçtiler. Padişah tahtından daha rahat görünen kamyon kasasına şevkle atlayıverdim.

Bit kapmışım ama kimseciklere söyleyemedim. Biti kaptığımı duyarlarsa şantiyeden kovarlar beni, kıçım da başım da açıkta kalır. Kıvırcık, kalın telli saçlarıma ustura vurdum, az biraz suyla sabunlandım. Sakallarımı kestim. İnce uzun suratım şimdi maymun götü gibi kırmızı... Sakallar gidince elmacık kemiklerim küçük tepeler gibi çıktı. Yörüklük vardır soyumuzda, atamızda... Sakal saklardı yanaklarımı, nitekim apaçık şimdi yüzüm. Suratımızın şeklini şemalini unutmuşuz. Kim bana bakar ki, ben kendime bakayım? Kalın, kara kaşlarımla kirpiklerimin uzantısı birleşti mi göz kapaklarım görünmez olur. Gara civanım derdi anam, gözlerimin efsunundanmış. Misketler yer etmiş gözlerimin yerine. İri, kara misketler... Kocaman, parlak gözlerim sürmeyle çerçeveli, süslü, buğuludur. Burnumun zarifane kemeri yüzümü ortadan ikiye böler, saçlarım iki yandan saçak saçak dökülürdü. Dün ne çenemde sakal kaldı , ne kellemde saç... Çenemin kıvrımını orak ağzına benzetirim. Yeni kesitiğim sakalların kapladığı tenim bembeyaz çıktı ortaya. Egenin deniz kokusunun tuzuyla, güneşin yanar dönerli sıcağı bir oldu da; kafamı, yanaklarımı, burnumun kemerini, ensemi kırmızıya boyadılar.

Erkenden kalktık. Gökyüzü güneşe gebe kaldığı vakit, yatakta esneyip gerindim ve doğruldum. Bu vakit hiç değişmez, 5'e tekabül eder genellikle. Yorgunluk, gene hiç geçmeyen bir hastalık gibi üzerime, nefesime, içime işlemişti. Yapışmış kalmış artık, güçlü bir sülük kadar kadar sırnaşık... Kamyonların kasasında, esiri olduğum hüznü yiyip yuttum, cigaramla demlendim, doğruldum kasanın kapısı inince. Çalışabiliyor olmam nimetimdi. Şükredip, sapasağlam bastım ayağımı toprağa. Cengaver yiğitler gibi göğsümüz önümüzde atladık kasadan. İstif istif adam... Büyük alan, büyük yapı... Beş yıldızlı bir cennet olacakmış bu kuru topraklar. Ustamız, babamız öyle söyledi. Elime küreği tutuşturdular. Çimento karacakmışım. Ellerime tüm gücümle yüklenip, küreğin sapını kavradım. Çimentonun yavaş yavaş kıvama gelişini binlerce kez tekrardan izledim. Gene, yine, tekrar, kumlar, çimento torbaları, kazma-kürek... Hiç üstümden eksik olmayansa toz, duman... Bizim ekmeğimiz; kazdığımız toprağın altında, kardığımız çimento kuyusunun içinde yüzmektedir. Nimetimiz, döktüğümüz betonun içine saplanıp kalmıştır; sıvayı düzeltirken kavradığımız mala, ekmeğimize şekil verir. İleride havuz kenarında içilecek kokteyllerin serinliğini, biz ekmeğimizde buluruz; kuş tüyü yatakların yumuşaklığını yediğimiz lokmanın tazeliğinde yaşarız. Bizim candır kazma kürekle kazdığımız.

Mola verdiğimizde, kağıt içine sarıp getirdiğim yemliğimi çıkardım, serdim yere. Çay demledik piknik tüpünde. Dumanı üstünde, kızılcık şerbeti tadında çayın yanına, tuz kokan peynirimi ekmek arası yapıp; açlığın getirdiği acıyla, domatesi ısırdım. Domates suyu, gazetenin mürekkebini dağıtarak ilerledi, kağıdın üstüne sere serpe uzandı. Umarsızca atılan zeytin taneciklerini sıyırarak ilerledi, aktı gitti. Zeytin çekirdeğini ağzından çıkarıveren, gelişi güzel atıyordu önüne. Toparlandık. Zaman, çalışmak zamanıydı. Kazmaya sarılıveren, kazmanın uzun dişini toprağın böğrüne saplıyordu. Küreği eline alan, kum yerine dünyanın başkasına cömert acılarını el arabasına dolduruyordu. Altın başakların göveremeyeceği kadar kısır topraklar, bu insanlara ekmek pişiriyordu. Betonerme, karton binalar yükseldikçe... Sıcak, başıma ekşidi. Muzdarip bedenim bir cigara sarmak istedi. Zaman sigara zamanıydı, bir içimlik kadar da kısaydı. Tuvalete gidiyorum diye kaydım kalabalıktan, kamber yolda uzadım gittim. Çalıların altına sinip sardım sıkıca. Ufku toprakla biten ovaya gözlerimi diktim. Sigaraya duman olacak kadar hafifledim. Başımın ağrısı geçti, sıcağın ağırlığı kalktı üstümden. Fazla vakit kaybetmeden geri döndüm işe. Küreği kaptım, çimentoyla haşır neşir dansıma devam ettim.

Çeşit çeşit adam... Kiminin teri hayvan ölüsü kokar, kimi çok gevezedir, kimi yardakçı, kimi ise benim gibi habire kendine sorar: "Burada, köyümden ötede ne işim var benim?" Senelerdir, gurbetin marazlı kokusuna alışamadım. Nerede bizim engin yaylaların kokusu? Burada her yer toz, duman... Bizim ahırdaki öküzlerin içli böğürüşü bile patronunkinden daha makamlıdır.

Akşam alacakaranlık zamanı kamyonların farları yaklaştı. En sevdiğim manzara buydu. Yılankavi yolda ağır aksak ilerleyen kamyonların sarı farları... Derin bir nefes alıp küreği bıraktım. "Çabuk olun!" Kamyonlara doluştuk, taşlı yolların çıkardığı ses, sigaradan aldığım nefesle yanık bir türküye dönüştü. Sonra Memo bir türkü yaktı, bulutlar da tutuştu, güneşin batışında mora çaldı...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Son Adam
Kurtuluş Kaçıştı


deniz tarsus kimdir?

İstiklal'in sıradan kalabalığının sıradan bir yolcusuyum. Ege göbeği yoktur bende ama içkiyi severim ve her insan gibi en çok ölümdür korkum. . . Genellikle, genellemelerden hoşlanmam.

Etkilendiği Yazarlar:
Kafka, Nazım Hikmet, Marguerite Duras, Tolstoy, Elif Şafak, Murathan Mungan, Saul Bellow, Pınar Kür, Dostoyevski,


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © deniz tarsus, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.