"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
İşte böyle zor bir zamanda girdi hayatıma Müsibet. Müsibet, benim ona taktığım bir isimdi. Bir parça densiz, bir o kadar da baş belasıydı. Ayrıca arkadaşların birbirine absürd isimler takması da, görülmemiş bir şey değildi. Kısacası açıklanabilir ve hak edilmiş bir durumdu “Müsibet” kavramı. Kız kurusu olmanın tüm kompleksleriyle donanmış, aykırı mı aykırı bir tipti. Bir insan bu kadar mı negatif olur? Sen “ak” dersin, o “kara”. Sen “otur” dersin, o kalkar. ( Onunla nasıl geçinebildiğime, hâlâ şaşarım. Ama ne me lazım, iyi dosttu. ) Hele asıl ismi yok mu? Aykırılığının bir etiketiymiş gibi yapışmıştı üstüne. Kişiliğinin tepesinde, ironinin gerçek bir tanımı gibi sallanmaktaydı. İnanabiliyor musunuz; bu kızın gerçek adı Müspet’ti. Bizim kızın hayatında, bu ismin nasıl bir yeri olabilir? Ayrıca neden Müspet? Kabul etmelisiniz ki, sıradan bir isim ve sıradan biri değildi söz konusu olan. Bir meraktır başladı bende. Bir gün, kendimi tutamayıp, en az onun kadar densizce: - Kız Müsibet, senin adını neden Müspet koymuşlar? diye soruverdim. Bu soruyu, uzun zamandır beklermiş gibi baktı yüzüme ve gülümseyerek: - Ne doktorlar, ne mühendisler istedi de vermedim cevabı. Değerini bil. Ama önce, anlattıklarıma gülmeyeceğine söz ver, dedi. Söz vermez miyim? Hem ne yeminler, ne billahlar ettim. Derin bir iç geçirip, başladı anlatmaya: - Babam ve annem, birbirine aşık olarak evlenmişler. Ama gelgelelim, çocukları olmamış. Rahmetli babaannem de onlarla yaşıyormuş. Her gün babacağızımın başının etini yer; “Boşa artık şunu! Sana doğurgan bir kadın alacağım” der dururmuş. Zavallı babacığım, anasına bir şey diyemez, ama annemden de vazgeçemezmiş. Bir gün babaannem, annemi köşeye çekmiş; “Bak; on iki yıllık gelinimsin. Doğuracak olsan, şimdiye kadar doğururdun. Oğlumla konuştum. Seni boşamak istemiyor. Eh, boşamasın bakalım! Ne yapıp edip, komşunun kızı Ayşe’yi, üzerine kuma getirteceğim.” demiş. Zavallı anneciğim, ağlamaktan helâk olmuş. “Ne olur anne, bana bir yıl daha zaman ver. Vallahi doğuracağım!” demiş. Babaannem de rıza göstermiş. Kadıncağız, kendini hamile kalmaya o kadar şartlandırmış ki, o günden sonra adetleri gecikir olmuş. Hatta mide bulantıları, baş dönmeleri başlamış. Her defasında umutla köy ebesine koşar, ama her defasında da “Müspet değil kızım” cevabını alırmış. Bir böyle, iki böyle… Bakmış sonu yok. Kaderine razı olup, ebeye gitmez olmuş anneciğim. Bu arada karnı büyüdükçe büyümüş. Hatta bendeniz canlanıp, tekmelemeye başlamışım. Ama annem, ebe yine “Müspet değil” diyecek korkusundan, inatla gitmemiş. Bir gün babam, “Yahu Hanım, bak bir yıllık süre dolmak üzere. Karnın da çok büyüdü. Var sende bir şey. Gel, hatırımı kırma. Son bir kez, ebeye git” demiş. Gitmiş annem. Ama içinde umudun en ufak bir kırıntısı bile yokmuş. Ebe “Müspet” deyince, delirmiş kadıncağız. “Müspet yolda! Müspet yolda!” diye bağıra bağıra, saç baş dağınık gelmiş eve. Böylece, anne ve babamın evliliğinde, çok önemli bir yeri olan bu kelimeyi, bendenize isim olarak vermişler. Babaannem şiddetle kızmış tabii, neden benim adım konulmadı diye. Ama babam – nasıl olduysa – annesine ilk ve son kez karşı çıkmış ve “Anne, hazır yol açılmışken, biz birkaç çocuk daha yapmak istiyoruz. Bu yüzden, adını koyamayız.” demiş. - Anlayamadım. Babaannenin adı neydi ki? - Yeter! Al bir ironi daha! Bu kız, tam bir tezatlıklar yumağı. Hayır; bu kadarına dayanamam! Sözümü, yeminlerimi unutup, aldı mı beni bir gülme. Baktım Müsibet Müspet’in suratı asıldı. Hatamı düzeltmek amacıyla; - Dalga geçtiğini düşünerek gülmüştüm. Bu hikâyenin, gerçek olduğunu söylemeyeceksin, değil mi? dedim. - Elbette gerçek! 2000’ li yıllarda bile kısırlığın suç sayıldığı ve kadınların boşanmaya zorlandığı bu ülke garip değil de, kırk yıl önce yaşanmış bu olay ve çokta haklı bir gerekçeyle verilmiş bu isim mi garip? Haklıydı! Hem ben, neden boşanmıştım? ( Vallahi suç benim değildi! Kısır olan kocamdı. Neden bana inanmıyorsunuz? ) Afife Not : Öykü, daha önce “amatorce edebiyat” sitesinde yayınlanmıştır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Afife, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |