..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yazarlar ve Şairler > Deniz Karafeyiz




14 Eylül 2007
Oğuz Atay'a Mektup  
oğuz atay'a mektup

Deniz Karafeyiz


oğuz ataya


:CBDE:


OĞUZ ATAY’A

Kasılmışsın kaskatı/asılmışsın Basbatı/altımdasın at ası/kasmasın bu asrın aslı/dedikoduyla savaşa girenin gerisi kasımpatı tarlasında, kameralar karşısında yükselen cesaret taklalarda makyajlarda gizli/Üsküdar stil bu müptezeli de madara etti/”Anlat” derdi “sokaklar hem cennet hem cehennem olabilir mi?” (Ceza-Hasat Zamanı)

Sosyal hayatın kurulumundaki anlamlandırmaları çelişkilendirmenin yazarı, önsönsöz düşmanı ve kitabının son baskısına önsöz yazılan yazar. Doğu ve Batı’ nın birleştiği ve ayrıştığı noktadaki tınlamalara beyninin dayanamadığı insan. Duruşuyla “Edebiyata büyük bir yeteneğim var ama ona inanmıyorum.” diyen Celinevari, ve hüzünlü geri çekilişiyle yaşadığı çölünü de kendisiyle birlikte götüren çığlığıyla Zerdüştvari. Oğuz Atay. (tanımlandırmalar ve statüler için özür içimden geldi.)

Hayata herkesin öğrenciliğine, hayatta kalmak için, tümdengelimle başladığı zaman sen tüme varmak istedin her hayat kırıntısını toplayarak ve eleklerden geçirerek kelimeleri, yeni anlamlar yarattın, oysa 100 kelime yeterdi her şey için, ama sıkıldın. Ve yeni bir dil yarattıktan, kelimeleri elekten geçirdikten sonra, şaşarak baktın yarattığın oyun hamurunun etkisine. (sonra da üzüldün belki de.) İki dünyaya birden hakim olmak istedin ilk başta belki, hem sosyal hayat canavarını alt etmek, hem de imgeler dünyasının krallığında oyunlar oynama hevesiyle başladı her şey, ama sen çok ciddiye aldın oyunları en büyük hatanın bu olduğunu bile bile. Belki sen de çok parçalı ve bu anlamda iki parçalıydın hepimiz gibi, sonra parçalar dağılıp karıştı birbirine. Farklılığını gösterdin tavşan sürüsüne, sırlarımızı ele verdin, oysa usta aktörleriydik hayatın, saliselik göz dalmalarını kimsenin göremediği. Öfkeleri çoğu zaman kahramanlarının romanlarındaki çer çöp oldu sıradan soytarı gülüşlere. Aşk olsun..

Savunmasız bıraktın çelişkilerini tavşanlara, “kayıp otoban” ın adresini gösterdin daha sonra, başlar sona ulaştı ve sonlar başa, silikleşti her şey, anlamsızlaştı, unutmak istedin, verdiğin emek engelledi belki seni, belki de daha inançlıydın hepimizden ama hiçbir sistemde yok olmadı insanın ayrıcalıklı olma hissi ve damarlarımızda kaldı yaşamaya devam ederek. Sen her zaman dürüsttün ve verdikleri “yadırganmış kürsünden” asla yukarılardan ilahi bir tonda gelmedi sesin(inatla), oysa hepimizden iyi biliyordun kararlı bir ses tonunun edilgen insanlarda yaratacağı etkiyi, istemedin. ( Çoğunluğun etkilendiği ses tonunun, psikiyatrideki sorunlu insanların etkilenmesi ayrı bir uygarlık tezi olabilir mi peki? Sana soruyorum.) Herkes ayrı kartları ayrı zamanlarda atarken masaya, sen sabırsızdın belki de. (belki de duygusaldın Doğu kültürünün mirasıyla, haklıydın Descartes’ı unutmak lazım bize hiçbir zaman uymadı derken bence, ben hayatta kalacak kadar hatırlıyorum.) Tüm bir desteyi havaya attın ve tüm kartlarını göstermek istedin herkese, oysa iletişimimimizin, kelimelerin imgelere anahtar olduğu ve kimsenin birbirini tam olarak anlayamadığı bir çağdaydık, hayvandan hallice. Ancak 8 saatlik işgünü “rasyonel çalışkan”larının beslenme kaynağı, eleştirel otoriteler süzgecinde sevdik seni, Türkiye’de post-modernizmin ilk öğelerini taşıyan yazar olan Oğuz Atay...lı başlayan cümlelerle ve daralttıkları ve kafalarına koydukları kalıplardan yaşamaya utanan ve ego savaşımının dorukta olduğu eleştirmenlerden. Gecikmediler seni de bir kalıba koymakta beyinlerindeki verilerin gidiş geliş düzenini bozmamak için.

(Bilmiyor muydun sen de, böyle olacağını, kimsenin kimseyi dinlemeye hatta kendini dinlemeye vakti olmadığı ve kelimelerin geçerliliğinin ses tonundaki güven kotasına göre ölçüldüğünü ve medeni cesaretligillerin senin dilinle bir takım kırbaçlarla yaşadığımızı.) Bile bile lades, aşk olsun.

Konuşmayı bırakamayan hiçbir yerin göçmeniydin ama sen öğretmiştin bana ilk gençliğimde “İngilizler zaten hep susarak kazanır(2)” diye yine konuşamayı bırakamayan bir göçmen çığlığıyla, hiçbir zaman sevmedin Batı’yı ve Batımerkezi (ben de sevemedim), ve samimiyetsiz ve oryantalist şevkatleri. “Az gelişmiş ülkenin kültürü de az gelişmiş olurmuş. Hadi oradan, Karagöz-Hacivat oynatmıyoruz burada, acı çekiyoruz."diye bağırdın dayanamayıp. (Bu arada artık bize gelişmekte olan ülkeler diyorlar, eğer biraz daha gelişirsek biz de onlar gibi olabileceğiz anlamına geliyor galiba.) Sümüğünü çeken fakir çocuklarını cebine saklamak istedin zengin çocuklarının dudaklarını profesyonelce kıvırarak bükmelerine karşı. Profesyonellik mi, sen hiç sevmedin biliyorum, ben de yaşayacak kadar. Çevrendekilere acı çektirdin mi, annenin ve kız arkadaşlarının şevkatlerini seni evcilleştirmeleri için bir tuzak olarak gördün mü zaman zaman bilmiyorum. (Gördüysen bu konuda rasyoneldin bence.) Oysa insandın sen de ve küçücüktük yukarıdan bakıldığında görülmeyecek kadar, peki entelektüel gururlarına yenik düştün mü hiç? Oğuz Atay, kaybettin. Beynin çelişkili komutlarına dayanamayıp seni bırakıp gitti, halbuki sinyallerini vermişti, sınırı vardı herşeyin.( ama sen zaten hep dengeden nefret ettin Dİ Mİ? Her dengeli hareket samimiyetsizdi biraz, Amerikan filmlerinde dengeli kardeşler, babam hep seni daha çok sevdili patlama histerileri geçirirlerdi, onlar filmdi belki, belki denge hastalıkları örtüyordu, belki Allah bizi çok fazla serbest bıraktı, bilemiyorum.) KAYBETTİN. Bile bile lades. Sana yanaşmak istemiştim bir zamanlar ilk gençliğimde bir a harfi atarak bok gururum yüzünden tutunamayanlar kitabından, ama herkesin imgeleri farklıydı, ve yalnız sıkıntılı gecelerimde kullandım seni, sabahları ise aklıma bile gelmedin, gördün mü ? Ama sana oynadım her zaman, “oysa hep belliydi start yerinden kazananlar ve kaybedenler start yerinden çıkışta henüz”, al bir bile bile lades daha. Kazananların her ayağının sürçüşünde ince bir gülümsemeyle RAHATLATTIK kendimizi ve kaybettin. Ben mi sana oynadım ve bahsi kaybettim, sonra da gidip alışveriş yaptım. Ama geriye dönsem yine sana oynardım ve gülümsemem hala yüzümde kazananların ve kazanacakların her ayak sürçüşünde.Bu arada kazananlar ne kazandı, bunca çabaları ne içindi, anlayamadım, sanırım empatik bir insan değildim. Ve asiler, sebepsizce asiler, belki de kimya yapıları nedeniyle asiler hep rahatsız etti onları, sevenler oldu, hayran olanlar, öykünenler, nefret edenler, iğrenenler ama kimse onları göz ardı edemedi. Tüm serseriler tutuklandığında mutlu mu olacaksınız, bence hepiniz yaralı gideceksiniz evinize. Verimli üretime, rasyonalizme, tarihin kahramanlarına, filmlerde yaşadığımız yaşamlara, atıldığımız işlere, kazandığımız paralara, monogamimize,

Köşelerimize içelim, son serseri de ayrıldı aramızdan, ya da vazgeçti, ne önemi var

Cheers



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Deniz Karafeyiz kimdir?

Edebiyata büyük bir yeteneğim var ama ona inanmıyorum. (Celine)

Etkilendiği Yazarlar:
jack london, nihat genç, nietzche, Maksim Gorki, Hakan Günday, Celine, Nazım Hikmet, Oscar Wilde, Sartre, Bukowski...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Deniz Karafeyiz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.