Sevmek bir başkasının yaşamını yaşamaktır. -Balzac |
|
||||||||||
|
“Çok. Herkes gibi.” “Hayır hayır! Benim söylemek istediğim o değil. Yani nasıl anlatayım bilemiyorum.” Sigara yakmak için uzandığı yerden doğrulunca; çakmağı arayan ellerine gözlerim takıldı. İçimden; “Yaşlanmışsın.” Demek geldi. Tam olarak hatırlamıyorum. Belki de demişimdir. Belki böyle saçma bir laf ettiğim için kahkahayla gülmüştü. Herhalde onun için elini uzatıp; “Çakmağı ver çakmağı.” Dedi. Ben de güldüm. Kendime tabi. Bu sırada o, sigarasını yakmış; tekrar uzanıp gözlerini bana dikmişti. Çok iyi biliyorum bu bakışları. “Dinliyorum. Hadi anlatsana.” Der gibi bakıyor gene. Lafa bir başlasam geresi gelecek. Ama yapamıyorum. Bir yutkunayım… Bu benim çok yaptığım bir şey. Boğazımı temizleme ihtiyacı duyuyorum gene. “Benim demek istediğim, tam olarak insanların yaptığı hatalardan dolayı duydukları kısa süreli pişmanlıklar değil.” “Dinliyorum.” Evet her zaman dinlemeye hazırdır. Büyük bir sükûnet içinde dikkatle dinliyor. Sonra da beni rahatlatmak için birkaç laf edip; “Bak nasıl da bağladım işi. Bunu dert etmene gerek yokmuş. Gördün mü?” diyen bakışlarını yüzümde gezdirir. Düşüncelerimi toplayıp tekrar konuşmaya hazırlanırken beni şaşırtan bir şey oldu. Sanki düşüncelerimi okumuş gibi aniden neler hissettiğimi söyleyiverdi. Birden rahatladım. “Öyle değil mi?” dedi. “Evet aynen dediğin gibi hissediyorum kendimi. Belki de saplantı haline gelmiş bir düşüncedir benimki. İnan ki; hiç olmadık zamanlarda beni bile şaşırtan bir hızla gelip; bir çivi gibi batıyor zihnime. Önce ucu dokunuyor çivinin. Acıyı hissetmemek için kafamdaki tüm düşünceleri kovduktan sonra rahatladığımı sanıyorum. Mutlu olabiliyorum. Hem de çok. Sanki pişmanlığımı yok etmişim.” “Ama var.” “Evet var. Aslında onun hiç yok olmadığını, bir zaman sonra çivinin daha fazla beynime gömüldüğünü hissettiğim zaman anlıyorum. İlkinden daha fazla acı çekiyorum. Bu defa acıya dayanamıyorum ve hemen morfinimi alıyorum. Unutuyorum yani. Unutmak iyi bir şey diye düşünüyorum. Eğer unutmasaydım inan bana bu acılara dayanamaz ölürdüm. Biliyor musun? Artık unutkan bir bunak olmaktan korkmuyorum. Çünkü en iyi yaptığım şey, unutmak. En kısa zamanda unutmanın yararları hakkında bir yazı yazmalıyım.” “Unutmak her şeyi çözüyor mu?” “Aa evet evet. Kendimi iyi hissettiriyor.” “Neden çiviyi çekmek yerine, onu daha fazla batırıyorsun beynine? Unutma ki insan bünyesi bir süre sonra morfine duyarsızlaşabiliyor.” “Anlamadım. Yani tam olarak…” “Seni rahatsız eden o anıdan en çok ne kaldı aklında?” “En çok… En çok… Aslında çok küçüktüm. Yani çok az şey hatırlıyorum. Bazen de tüm bunların hiç yaşanmadığını; sadece hayal gücümün bana bir oyunu olduğunu düşünüyorum. İster hayal olsun; ister gerçek. Beni acı çekmekten kurtarmıyor tüm bunlar.” “En çok, ya da en net hatırladığın bir görüntü, ses, belki de bir his olmalı ama öyle değil mi?” “Evet var.” “…” “Gözleri. Evet gözlerini çok iyi hatırlıyorum. Sonra da o müthiş bakışları ve benim duyduğum utanç, öfke ve pişmanlık…” “Akrabalarımızdan birinin ziyaretine gitmiştik ve orada yeni tanıdığım birkaç çocuk da vardı. Yüzlerini bile hatırlamıyorum. Geniş bir bahçeye çıkmıştık. Bahçe, tek tük ağaçların olduğu hiç de sulak olmayan bir yerdi. Kupkuru toprağın rengi açık sarıydı. Bir köşede kurumuş toprak yığını ve hemen onun yanında tuvalet vardı. Üstündeki çatının yarısı uçmuş; suyu olmayan bir tuvaletti bu. Sonra onu hatırlıyorum. Ne zaman gelmişti? Kimdi? Hiç bilmiyorum. Yanında birkaç kız daha vardı. Yanılmıyorsam, onlar da kendi aralarında oynuyorlardı. Saçları uzun, örgülü ve hafif sarıydı. Belki de güneşte parladığı için bana öyle gelmişti. İri, siyah ve parlak gözleriyle etrafa gülücükler saçıyordu. Mavi, çiçekli bir elbisesi vardı ve o kadar kendinden emindi ki… Sonra tuvalete gittim. Kapıyı açtığımda pis bir koku yüzüme çarptı. Vazgeçmeyi düşündüm ama çok sıkışmıştım. At sinekleri bir konup bir uçuyorlardı. Sonra dönüp su istedim. O kız, koşarak eve doğru gitti. Tuvaletten çıktığımda; elindeki ıbrığı bana uzattı. Elimi yıkarken; çevremdeki çocuklar elleriyle birkaç kızı gösterip; “Sen tuvaletteyken bunlar sana yukarıdan baktı.” Dediler. Nasıl oldu anlayamadım. Çok utandım ve kızdım. Sanki tüm çocuklar benimle dalga geçiyordu. Zavallı kız korkmuş, köşeye sinmişti. Hiçbir şey söylemiyordu. Korkuyla bana bakıyordu. En çok da şaşırmıştı. Ben, ibrikteki tüm suyu kıza atmıştım bile. Şaka olsun diye yapmamıştım. İntikamımı alıyordum. Zavallı kız kendini korumaya bile fırsat bulamamıştı. Ben ve ıslanan kız dışında herkes gülüyordu. Sonra kim söyledi bilmiyorum ama arkamdan bir ses geldi. “ama o bakmamıştı ki…” Elimde ibrikle donakalmıştım. Kız ise utanç ve öfke içinde yere çökmüş; bana bakıyordu. Bakışlarını hiç unutamıyorum. İşte o zaman küçük yüreğimde büyük bir acı hissettim. Daha önce hiç bu kadar şiddetli hissetmediğim bir acı. Sonra hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece bu kadar kalmış belleğimde. Belki intikamımı almış ve ona üstünlüğümü o an için ispatlamıştım. Ama güçlü olmanın verdiği gurur yerine utanç duymuştum.” “Anlıyorum. Belki pişmanlık değil de öfke hissediyorsundur. Kendine yönelttiğin bir öfkeden bahsediyorum. Belki de kendinden utandın. Çünkü çabuk etki altında kalarak yapmak istemediğin bir şeyi yaptın. Bu nedenle kendine kızıyorsun ve belki de bunu pişmanlık olarak adlandırıyorsun. Seni anlıyorum. Bir çoğumuz, başkalarına hoş görünmek ya da başkalarının takdirini kazanmak için hiç yapmak istemediğimiz şeyleri yaparken buluyoruz kendimizi. Sonra da yaptığımızdan utanıp; “Allah´ım! Ben bunu neden yaptım?” diyoruz. Bazıları bunu farkına bile varmıyor ve beyinlerine çakılan çivilerin acısını unutmak için çareler arayıp duruyorlar. Ama sen onlardan biri değilsin. İnan bana çiviyi çoktan çektin sen.” Gerçekten çok şaşırmıştım. Bir anda kendimi o kadar mutlu ve rahat hissettim ki; şimdi karşımda uzanan adamın bir doktor olduğuna inandım. Beyinlere çakılan cam parçacıkları ve çivileri çeken bir doktor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet YALÇIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |