Yurtsuz ve bir başına ,geceye sığınıp en koyu yerinde ağlamaklı gözlerimi kentin kıyılarında dinlendirdiğim bir uzun karanlık içindeydim.Ömrüme iklimsiz yağmurlarda ,delişmen seller gibi acılar akıyor derin uçurumlardan.Kendine biriken bir infilak gibi çoğalıyor ıssızlığım.Kentlere sığamıyor ve sırtımda ,başka dingin yaşamların safraları ,bir bilinmez ufka doğru yürüyordum.Göğü karanlık sözlerden harelenmiş bir ufka.Avlusu yeni yıkanmış serin evlerden kaçıp,çocuk seslerinde ağlardım .Bana bu yılgınlık hangi yılların yıprattığı yerlerimden yıkılıyordu ve sakallarıma sinen ölgün aşkların ağır kokusu neden bir türlü gitmiyordu bunu hiç anlayamadım. Koştum ağzımda ince bir şarkı, doru taylar gibi.Beni uslandıran sofralardan hep tek başıma çekildim ütüsü bozulmamış çarşaflara.Kendime parmaklarımın uzak yolculuklara başladığı okyanus kadar engin bedenler aradım sevişmek için.Güneş görmeyen serin yerlerimde yangınlar ,volkanlara döndüm ama hep örtündüm.Şimdi bir başka şeydir gelmenle kanıma yayılan bu ılık rehavet.Ve bir başka şeydir sana dokunduğum zaman traşlı yüzüme yayılan renk değişimi.Ve bir başkadır seninle başlamak o göğü karanlık sözlerden kurtulup ufkuna tensel güneşler doğan şafaklara .Ardım sıra gelen kentlerin hatıra fotoğraflarını ,sedef kakmalı naftalinli sandıklara saklamak zamanıdır seni beklemek.İnadına diz çökmektir gözü bağlı infazlar karşısında bile isteye.Santim santim çürümektir ama çürüyen yerlerine yüzünden eczalar bulmaktır seni beklemek.Belki bir gün umuduna yaslanmış buğulu gözlerle yollara dalıp gitmektir.Son sözünü daha başından söyleyen fiyakalı bir diriliştir.Neye malolursa olsun ellerimi yakan bu ısıya yatırıp uykumu sen geldiğinde uyanmaktır.Ben gelmeni gittiğinden beri böyle bekliyorum.