Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
“yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler” Kafamı kaldırdım. Bütün bir günün yargunluğu ve dev cüssesiyle denize çekiliyordu güneş. Sessiz sedasız terk ediyordu göğün maviliğini. Doğanın bu deviniminde her şeyin koyu olan yanı görünmeye başlamıştı. Gözlerimi kapadım bir süre. Rüzgârın bedenimde dolanışını duyumsamaya çalıştım. Bir kadın eli gibi saçlarımı okşamaya başladı. Gövdemde gezdiriyordu ellerini. Arkama yaslandım ve beni sevişini dinledim. O anda zihnim tertemizdi. Ne cevapsız sorular ne de yapmam gerekenlerin oluşturduğu bir balçık yığını vardı kafamda. Aynılığın üzerime oturup nefesimi kesinceye kadar beni boğazlamasından sıkılmıştım. Bir yerlere koşup haykırmalıydım, bir şeyler parçalanmalıydı. İçimde soluyan ve susması için her gün yalvardığım o vahşi hayvan bir yerleri yakıp yıkmalıydı. Bir sese ihtiyaç duyuyordum. Aynı melodiyi aynı tondan üfleyen bir nefese... Oysa hiç kimse yoktu yanımda. Boşlukta yankılanan sesim ve ben öylece sürdürüyorduk yaşamımızı. Bir şeyler değişmeliydi içimde, doğanın bu hareketliliğine karşı durgun kalamazdım. Üşümeye başladım. Oturduğum banktan kalkıp sahil boyunca yürüdüm. Yanımdan koşarak geçen insanlara baktım, nasıl da yaşamak istiyorlardı. Çimlerde oynayan köpekleri seyrettim bir süre. Nefes nefese kaldıkları zaman umarsızca bırakıveriyorlardı gövdelerini yeşilliğin orta yerine. Pembe dilleri girip çıkıyordu dişlerinin arasından. Biraz soluklanınca tekrar boğuşmaya başlıyorlardı. İyot kokusuna karışıyordu nefeslerin kokusu. Terlemiş avuçlar bir birinin içinde erimeye hazır, ıslak dudaklar bir birine değiyordu. Baktığım her yerde yalnızlığımı görüyordum. Ondan kaçamayacağımı yıllar önce anlamıştım. Hatırlamıyorum ilk ne zaman tanışmıştık. Çok eskiden bir gece vakti yatağıma geldi. Sessizce yanımda uzandı bir süre. Ne çok korkmuştum. Sonraları alıştım. Bazen hiç istemediğim zamanlarda beliriverirdi yanımda. Çığlıklarımla yırtmak isterdim duvarları o zamanlar. Bazen de hiç gitmesin isterdim yanımdan. Hiç gitmedi zaten. Kalabalıkların uğultusu beynimi tırmalarken hep yanımda oldu ve beni korudu tüm bunlardan. Onunla yaşamayı öğrenmiştim. Daha doğrusu mutlu olmayı... Kimileri için karabasandan farksız olan yalnızlık, haykırışım olmuştu çığlıklarımla duvarları yıkamadığım zamanlarda. Bütün bunlar geçiyordu aklımdan. Sözler ve sorular… Galiba tek başınalığın bir yan etkisiydi bu. Direnmenin –hem de en acı verici nokrasında- yorgunluğa dönüştüğü anlara özel, sancılı dakikalardı. Birbirini tetikleyen düzinelerce bomba içimde patlamaya hazırdı. Çarşıya doğru yaklaştıkça kalabalığın uğultusu belirginleşiyordu. Yanımdan geçen insanların yüzlerine bakıyordum. Hepsinde benzer bakışlar, aynı ifadeler... Işıklardan karşıya geçtim. Ve o uğultu... Vapurdan inen insanlar, otobüsten inen insanlar, ara sokaklardan çıkan insanlar... Baş döndürücü bir hızla üzerime doğru geliyorlardı. Sözcükler birbirine karışıyor, içi içine giren sesler yapışkan bir sıvı gibi içime doluyordu. Midem bulanmaya başlamıştı. Bir boşluk, sessiz bir yer aradım. Her yerde onlar vardı. Her yeri sahte bir sıradanlıkla kaplamışlardı. Başım dönmeye başladı. Bütün görüntüler yer değiştiriyordu zihnimde. Sesler şekil değiştirmiş metalik bir uğultu biçimde kulaklarımı parçalamaya çalışıyordu. Her yerim dolmuştu onlarla. Kemirgen fareler gibi hiç durmadan bir leşi parçalıyorlardı içimde. Ağızlarından akan kanı iştahla ellerini tersiyle siliyor bir ısırık daha alabilmek için ağızlarındaki lokmayı yutmaya çalışıyorlardı. İçimde tırpanlanan bütün bunlara karşı koyamıyordum. Dayanamadım. Kara bir boşluk gibi açıldı ağzım. Karnım taş kesmişti. Dişlerimin arasında sızan ekşi sıvıyı tükürdüm önce. Sonra da bütün gücümle içimde olan her şeyi çıkarttım. Bütün o soruları, yapılması gerekenleri ve o iğrenç uğultuyu caddenin ortasına kusmuştum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Burak Tunç Çekirdekçi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |