Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Oldum olası meraklıydı Hasan. Kendi bilinmeyeninin peşinden koşmayı severdi. Henüz dokuz yaşında olmasına rağmen nam salmıştı merakı yaşadığı köyde. En büyük merakı Güneş'ti Hasan'ın. Uyanma vaktinin geldiğini hatırlatan doğuşundan uyuma vaktinin yaklaştığını ikaz eden batışına kadar her halini gözlemlerdi Hasan Güneş'in. Yegane arzusu ona yaklaşabilmek, hatta belki erişebilmekti. Bunun mümkün olabileceğini düşünürdü Hasan. Çünkü Güneş her zaman aheste süzülürdü semada. Onun kadar hızlı olmak çok zor olmasa gerekti. Bir akşamüstü, bu düşünceler içindeyken, Güneş her zamanki gibi el sallayıp gitmek üzereydi. Hasan bu defa gitmesine izin vermeyecekti onun. Kendinden geçmişçesine koşmaya başladı. Güneş'ten daha hızlı ilerlediğini hissediyordu, onu yakalaması çok sürmezdi. Dakikalarca koşup durdu Hasan. Nereye doğru koştuğunun farkındaydı, ama nereye vardığını düşünemeyecek kadar kaptırmıştı kendini takibine. Ayaklarının bedenini götürmesi gerektiği yerde bedeninin ayaklarını götürmeye çalıştığını anladığında durup soluklandı. Koşmaya başladığından beri zihninden silinen ''Neredeyim?'' sorusu tekrar düştü aklına. Etrafına bakındı. Ne vardığı yerin neresi olduğuna dair bir fikri vardı ne de dönüş yolunu bulmasına yardım edecek küçük bir iz. Tam bu esnada Güneş'in vefasız bir dost misali dağın ardına gizlendiğini fark etti. Artık onun ışığından da mahrumdu. Daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti kendini Hasan. Hiçbir çözüm yolu üretemiyordu zihni. Birden ardından gelen bir sesle irkildi: ''Bu saatte ne işin var burada?''. Sesi ilk duyduğu an hayatında en korktuğu andı, seslenenin köyün çobanı Cemal olduğunu anladığı an ise en mutlu olduğu an. Cemal, sürüyü otlatmayı bitirmiş, köye dönmekteydi. Bu ıssız yolda Hasan'ı görmek onu çok şaşırtmıştı. Hasan, çobanın hiçbir soru sormasına fırsat vermeden yaptığı takibi anlattı. Hasan cesaretine şaşmıştı. Bunca yolu teptiği için değil, yaptığını tüm ayrıntılarıyla anlatabildiği için kendini cesur saymıştı. Yapılanın arkasında durmak yaşıtlarında pek bulunmayan bir özellikti çünkü. Cemal anlatılanları dinledikten sonra hiçbir şey söylemedi. Ancak yüzündeki gülümseme, içinden ''Çocuk aklı işte'' veya buna benzer bir şeyler dediğinin kanıtıydı. Cemal, Hasan ve sürüdeki hayvanlar hep birlikte köyün yolunu tuttular. Hasan'ın içinde merakını gidermiş olmanın rahatlığı, Cemal'in içinde küçük bir çocuğu kurtarmış olmanın huzuru vardı. Yol boyunca ağzından tek kelime çıkmayan çoban, köy yavaş yavaş görünmeye başladığında kendinden beklenmeyecek bilgelikte şu sözü söyledi: ''Sen ne kadar büyük bir insan olursan yol göstericin de o kadar büyük olur. Senin yol göstericin bugünlük benim gibi garip bir çoban oldu. Ama gün olur da çok büyük bir insan olursan, bugün yolunu kaybettiren Güneş bile sana yol gösterici olur.''
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Başkan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |