..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Düşler > peri sim eldivenoğlu




8 Ağustos 2006
Evsiz ve Yağmurlu  
peri sim eldivenoğlu
geniş bardaklar, ince parmaklar ve toz kokusuna övgü.


:CAIG:
Kentin büyük, geceleri mükemmel güzellikte parlayan sokak lambaları vardı. Altından geçerken zayıf bir siyam kedisiydiniz. Büyük sokak lambaları dar sokaklarda ıslanmış kaldırımların üstündeki çöp tenekelerini bile öyle güzel, huzur verici bir şekilde parlatırdı ki, sadece sokağa çıkmak, bir çöp tenekesinin yanına oturup saatlerce yan balkondan gelen gitar sesini dinlemek isterdi insan. Yüksek merdivenlerin en üst katına oturup çizmelerinizi parlatır, saçlarınızı kabartır ve içinde evinizi taşıdığınızı düşündürten çantanızdan çıkardığınız aynaya bakarak, sarışın kadınların, eşcinsellerin, rengarenk saçlarıyla nico’ların önünüzden geçtiğine aldırmadan makyajınızı yapabilirdiniz. Arka sokaklar bira, ana caddeler şampanya kokardı; ve siz soğuk, karanlık, gri ve ıslak bu kentteki huzur ve huzursuzluğu, evlerinden çıkmayan ve perdelerinin arkasına gizlenen kadınlarla, iş arasında sarhoş olup öğleden sonraları dosyaları birbirine karıştıran elemanlarını kovan patronlarla, ağzına ateşli bir çubuk soktuğu için çiçekli elbiseli, reçel kokan yaşlı kadınlardan para koparan bir genç ve topuklu kırmızı pabuçlu güzel kadınların arkasından yürüyen evsiz kılıklı gençlerle birlikte derinlemesine, o kirli nehrin derinliklerine doğru yaşar, uyandığınızda burnunuza gelen ikinci el bir dükkan kokusuyla mutlu olurdunuz.

Bir gün bu kente gittiğimde mutlu olacağımı düşünmek heyecanlandırıyor. Yıllar geçse de düşünmekten sıkılmadığım bir hayal. Umut değil bu, gitmeyi umut etmiyorum, bir gün gideceğimi biliyorum, bir gün yüksek bir bar sandalyesinde oturup çok ucuz içkiler, çok pahalı sigaralar içeceğimi, sokak serserileri tarafından kaçırılacağımı, topuklarımla hayalarına vurup kaçacağımı, saat kulesinin altında sabahlayacağımı, perdelere sarınıp dışarı bakarken ağlayacağımı, trenin gelmesini beklerken rayda gezen fareleri izleyeceğimi, sevineceğimi, güleceğimi ve soru işaretleri olmadan yaşayacağımı biliyorum. Bu bilinç belki de, işkence ediyor bana.

Çünkü bu kentin güzel kokulu, porselenden yapılma süslere benzeyen çiçekleri, düzgün karelerle işlenmiş temiz kaldırımları, adabına göre davranan, konuşan, giyinen, şeffaf parlatıcılı insanları yok. Terbiyesiz, patavatsız ve gaddar; söz vermez, verse tutmaz, yine de kadim, engin ve derin olmayı başarabiliyor. Yüzüne sevgi ve şefkatle baksanız alaycı bir gülümsemeyle sizi süzer, arkasını dönüp pardösüsünü savurarak uzaklaşır. Kadınlarının topuk sesleri, erkeklerinin gür kahkahaları ve ağır aksanları arka sokaklardan duyulur. Bu kente ait olan küçücük bir parça bile sizi yiyip bitirecektir.

Bu kent şiddete doğdu. Yangınlara, yağmalara ve kıyımlara alıştı. Güçlendi. Ve kötüyü sevdi. Yağlı saçlı, pis çizmeli gençleri, heykelin önünde tuzlu simit satan yaşlı adamı, metroda gazetelere sarınmış uyuyan kadını, sokaklarda durduk yere insanları kucaklayan deliyi sevdi. Suçu ve çeteleri sevdi. Yün yumağı gibi örülmüş metrosunun baharat ve toz kokan duvarlarını sabunlu sularla yıkamayı bir kez bile aklından geçirmedi. Uzun şapkaları ve tafta etekleriyle beş çaylarında royal blend içip, tarçınlı kurabiyelerini yiyerek yan masanın dedikodusunu yapan kadınlardan nefret etti. Zenginliğin, kültür ve bilginin, sanat ve edebiyatın, ruhunuzu acıyla ve şefkatle okşayan tüm yaşananların tehlikelisini, kirlisini ve kötüsünü seçti, sevdi. Kirli çizmeleri, yırtık eteği, dağınık saçları içinde yine de güzel kokmayı başarabilen kadınları sevdi. Küçük parklarından tekinin banklarında bacaklarını uzatıp oturarak puslu havanın altında gazete okuyanları, bir sigara tüttürenleri, hayata tehlikeyle ama safça bakabilenleri, işsiz güçsüz dolaşsa bile her akşam köhne apartman dairesine giderken bir şişe şarap ve donmuş soyalı erişte alabilenleri, tüm bunları, içinde oturan, yürüyen, uyuyan ve endişelenen insanları sevdi, ama en çok yalnızlara gösterdi o korkunç ve müthiş endamlı yüzünü.

Sabahları çantasının içine yalnız olacağını bile bile fotoğraf makinesi ve bir yeşil elma koyanların hatırına yağmurunu fazla bastırmadı, ama puslu havasını korudu, perdelerin arkasında çiçekli uzun etekleriyle sokağı izleyen kadınları hayal kırıklığına uğratmamak için. Tüm gün kirli pantolonları, dağınık saçları ve tozlanmış ceketleriyle sadece havasını solumak için sokaklarda yürüyenleri markette bir ressamın resimlerini çizmesiyle ödüllendirdi; akşamüstü soket çorapları ve bakır rengi saçlarıyla izbe bir bara oturup karamel renkli biralarını içenlere en sevdikleri şarkıyı hediye etti. Kötü rüyalardan uyandığı için rahat ama tekrar uyuyamayacağını bildiği için kızgın bir çocuk gibi ateşli ama durağan gözleri vardı.

Aklıma güzel anılarımı getiriyor, hüzünlendiriyor, bazen kitap sayfalarının arasında veya yırtılmış harita parçalarında yapayalnız kalıyor; bir film karesinde veya vişne rengi dudaklı adamların ağzında sırıtıyor, bir gün kabarık etekler giyip at üstünde geziniyor, diğerinde sabahtan akşama dek çimlere uzanıp şarkılar söylüyor.

Kadehler ağırlığını her daim kalbimde hissettiren kent için, bir gün salıncaktan hızlıca atladığımda kendimi o engin kalabalığının ortasında bulacağım kente..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İtiraf ve Kalp Çarpıntısı
İnsan, Panik, Uhu
Defne Sokak
Sağır

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Anne [Şiir]
Kaybolma Yazısı [Şiir]
Bir Rüya, İçecek Dolabı, Kelebekler [Öykü]
Absürdlük Kalem Kutusunda - 1 [Öykü]
Absürdlük Kalem Kutusunda - 4 [Öykü]
Absürdlük Kalem Kutusunda - 2 [Öykü]
Absürdlük Kalem Kutusunda - 3 [Öykü]


peri sim eldivenoğlu kimdir?

küçük düşünürüm ben. mesela antibiyotik şişelerinin içinde kelebek biriktiririm. siz? çay, kahve, omlet, oralet?

Etkilendiği Yazarlar:
kara delikler, denizin en derin noktası, ne zaman ufuk çizgisine varıyoruz, jean seberg saçından topuz yapabilme, evet 1963.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © peri sim eldivenoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.