Sanırım onuncu günüydü. Hep aynı müzik eşliğinde aynı kitabı okuduğumun onuncu günü. Bedenimin tekrarlar çemberinde, yeni bir devinime ihtiyaç duymadan, rutin, artık kendisi dışında belirlenen hareketsiz kıpırdanışları gerçekleştirmek için gereksindiği yeme, içme ve boşaltma işlevi dışında aynı yanıyla donakaldıgı onuncu gün.
Haftanın hangi gününün hangi saatinde olduğumu bilemiyordum, önemi de yoktu zaten bunun. Duvarda asılı kalmış bir takvim yaprağının Pazartesi yüzü, hep pazartesiymiş hissini veriyordu bana –ki Salı veya çarşambanın bir belirlenmişliği yokken yaşamımda böylesi bir hisse neden kapıldığımı anlayamıyordum. Ve en tuhafı da, en yoğun çalıştığım ve haftanın her gününü tek tek saydığım ve bitirmeye çalıştığım bir zamanda yazıyordum tüm bunları. Ayrıca ne duyduğum bir müzik ne de elime aldığım aynı kitap vardı. Neyin onuncu günü olduğunu bilmiyordum ve neden aynı kitabı okuduğumu. Takvimin arka sayfasında yine Pazartesi olacakmış gibi hissediyordum, bu günün Pazar olmadığını bildiğim halde. Müziği değiştirmek için uzattığımda ellerimi, yeni bir sessizlik kaplıyordu evi. Bense günlerdir eve gelmiyordum. Kitabın yeni bir sayfasını açtığımda kitap okumadığımı fark ediyordum. Bu gün de bitti derken hangi günün aldatmacasında olduğumu bilmiyordum.
Saat on ikiyi vurduğunda artık on birinci güne girdiğimi anladım. Aynı kitap elimde aynı müzikle on birinci gün. Evimde saat yoktu –ki benim işe geç kalmamak icin bir saate gereksinmem vardı ve ben bunu duvarda hala asılı duran pazartesinin bana bakan yüzünden ve on ikiyi vuran saatten anlıyordum. Karnımın acıktığını hissettim, bir şeyler yemek için elimdeki kitabı bırakıp mutfağa yöneliyorum. Yarın erken kalkma gibi bir sorunum olmadığını düşününce rahatlıyorum. On gündür mutfakta yiyecek hiçbir şey olmadığını hatırlıyorum. Uykumun geldiğini hissediyorum. Saatin sesiyle uyanıyorum, işe yetişebilmem için yarim saate kadar evden çıkmam lazım. Mutfağa gidiyorum, bir şeyler atıştırıyorum ve hızla dışarı atıyorum kendimi. Otobüs durağinda upuzun sıranın arkasına geçiyorum. Sıram geldiğinde bir cam kenarı seçip, yolculuğa oturuyorum. Elimdeki kitap koltuğun üstünde birden uyanıyorum. Kitabı okumaya devam ediyorum. Kahramanlarının gündüz koşuşturmalarına gittiklerini görüyorum. Bırakıyorum elimden kitabı. Saatin kaç olduğunu anlamak için camdan dışarı uzatıyorum başımı. Son kahramanın en aceleci haliyle apartmanın kapısından çıktığını fark ediyorum birden. Peşinden bağırıyorum, sesimi duymuyor. En aceleci haliyle peşine takılıyorum. Hemen yanıbaşında duruyorum. Beni fark etmediğini, fark etse bile tanımayacağını biliyorum. Bir sayfa daha çeviriyorum. Bu günün kaçıncı gün olduğunu hatırlamaya çalışıyorum. Hangi günden saymaya başlayacağımı bilmediğim için, kaçıncı gün olduğunu çıkaramıyorum. Son kahramanın dışarı bakarken birden irkilmesini hissettiğim an ,günleri saymayı bırakıyorum. Bizim olduğumuz otobüsün yanından geçen diger bir otobüste bu ilkilmenin yansımasını görüyorum. Farklı bir yüzde aynı telaş. İkisi de kalkmaya çalışıyorlar yerlerinden. Ordaki telaşın kitabın diğer kahramanı olduğunu anlıyorum birden.Otobüsün kalabalığından kapıya yetişemiyor. Boşalan yerine oturuyorum. Bir insanın omzuma dokunuşuyla uyanıyorum. ”Son durak” diyor. Kalkıyorum. Yiyecek bir seyler almam gerektiğini düşünüyorum. Müziği ve elimdeki kitabi bir yana bırakıp alışverişe Çıkıyorum. Birden işyerinde buluyorum kendimi. Gündüzün koşuşturmasına başlıyorum.