Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
İşte bu benim hikâyemdir, kim olduğuma takılmayın ne olduğuma, ne olmadığıma… Bu içinde kırıklıkların kol kola volta attıkları bir dizi yıkımın tablosudur olsa olsa… Her şey başlaması gerektiği zaman diliminde başladı ne biraz olsun önce ne de biraz olsun sonra, aslına bakılacak olursa tam da başlayan şeyin ne olduğunu henüz anlayamadım ve fakat bildiğim daha doğrusu emin olduğum yegâne şey bende sebebiyet verdiği o artık asla dönüşü olmayan değişimdir. Bakarken uzanan vadilere, doğaya, güzelliğe düşer aklıma asla, bir daha asla onlar kadar doğal olamayacağımı bilmek… Tüm yapmacıklı tavırlarla yalandan bir hayatı yaşamak ve garımdan ayrılan mutluluk trenini bir daha hiç yakalayamamacasına uğurlamak, ardından bakmak… Ben yorgun, ben yitik, ben hep mahzun, ağlamaklı işte bu benim hikayem… Kısa sürmesi gereken bir hikâye bu zaten anlatacaklarım kendi içinde ağırlığını, uzunluğunu barındırsa da kısadır esasında. Günlerim hep ardı ardına sanki sona büyük bir umut bağlamışçasına bitirmek suretiyle geçerdi şu hayat denen beklenti yerinde. Her şey rutinine oturmuştu ve artık geride kalmıştı tüm sapaklar seçim bir tek ölümle yaşam arasında yapılma yolunda kullanılabiliniyordu… Anlam yoktu, belki de hiç olmadı ve hatta belki de olduğunu söylemek bile şu dünyada büyük bir ahmaklıktı. Ne yapardı ise benim gibi yalnız insanlar, nasıl haykırma yolları bulmuşlardı ise içlerindeki acıyı, gamı işte ben de bu yolda kendime karanlık köşeleri seçmiştim ta ki duyulmasın sesim yakarışlarım… Her akşam gün batımından biraz önce varınca günün o son durağına, güneşin son göz kırpışlarına özlem ve de hüzünle bakardım içimde bir dolu acı veren hisle… İnsan hep dışa kapalı oluyor böylesi anlarda fakat bir an geldi ki o yakarışları duymamak içten değildi evet çok da uzağımda olmayan bir yerden içimi burkan, kederimi unutturan hıçkırık sesleri… Aldırmaz görünmek tüm gidişata, hiç kimseye hayatının odak noktasında sadece kendinin olması ve diğerlerine aldırmamak, tam da ben diyebileceğim bir davranış bozukluğu. Bazen anlık, sıçrama yaparcasına değişimler yaşanır öyle ki eyleme geçirdiğiniz anda bunu yapanın siz değil de bir başkası olduğunu var sayarsınız ama bendim o evet şimdi dururken karşısında gömmüşken yüzünü ellerine dayanamadım ve sordum neydi yıkan kendisini, cevap olarak boynuma sarılması o güne değin hiç ağlamadığım kadar içten, sıcak bir dizi gözyaşına boğulmama sebebiyet verdi. Bana hep onu asla yalnız bırakmamı bunu yaparsa kendisinde büyük bir tahribata yol açacağını söylerdi. Kimdi o nasıl olup ta bulmuştu beni yahut ben onu, nasıl olurdu da bunca zaman, bunca boşa geçen günün ardından şimdi artık yakalayabilmiştim mutluluk denen kanatlı olguyu. Her gün batımı artık içimi burkmaktan ziyade bana anlam katıyordu ve ruhumu okşuyordu… O bir uzak diyarlar değeri iken şimdi bana tüm eşyadan daha yakındı, ben de hiç sorgulamadım hiç sıkmak istemedim canını eski zaman yıkıntıları ile. Her sabah uyandığımda biliyordum ki yaşadığım bu evrende beni seven ve beni düşünen birisi var aynı havayı soluduğum aynı sudan içtiğim… Karşılıklı ağladığımız o yer o saat bize sadece buluşup aktarmağı anımsatıyordu sevmekle ilintili, anlamlı ve de gerekli bakışlar, sözler bütününü. Hiç ayrılmamak… Hep bundan bahseder ve hep çok korkardı elimi tutup gözlerimin içine bakar ve bana “ne olur beni hiç bırakma” derdi… Her hikâye sürekli güzel gitse hep bizimkisine benzese derdim kendime, yazılmış tüm trajedi öykülerini toplatmak geçerdi misal aklımdan üzücü her yanını silmek hayatın… Yaşamak gerekiyor, bazı roller var ve bunları oynaması lazım birilerinin ben seven sevilen rolündeyken, başkaları ağlayan, aç kalan, sokakta yatan, ezilen ve hatta ezenlerdi. Ben korkarken ayrılıktan başkaları korkardı karanlıktan, uçaktan, ustasından… Durup ta bazen düşündüğüm olurdu bu bir rüya mı diye ve rüya ise hangi ilacı bana içirsinler ki uyanmak bir daha mümkün olmasın. Ayrılık ah be! canına yandığım ayrılık, bir ay sadece bir aylığınaydı anlattım, anlattım ve yine anlattım… Hep ağlamaklıydı, bakışlarında bir yaralanmışlık vardı içim dağlanıyordu fakat mecburiydim, fakat bu kaderdi… Bir ay sonra dönecektim sadece bir ay; sözler, yakarışlar ve en acısından ayrılık manzaraları ağlamakla başlayan hikâyemiz gibi… Döndüm bir ay sonra, tam da vaat ettiğim zamanda ve fakat yoktu o sanki uçup gitmişti sanki sırra kadem basmıştı peri kızları gibi… Çok sordum gören tanıyan var mı diye hep olumsuz cevaplar aldım… Yine gün batımları, yine hüzünlü yine acılı, yine kahırlı… Yanıyordu içim ben kül olmaya çok yakındım. Buluştuğumuz yer şehrin üst taraflarında güzelce bir parktı batı tarafında bekçi kulübesinin on, on beş metre uzağındaydı bazen bize uzaktan baktığını görürdüm yaşlı, saçına aklar takmış bekçinin… O gün yine nidalar atmak üzere gitmiştim malum sığınağıma, yığılmak benzeri bir hareketle oturdum o malum bankın üstüne, çok sonra fark ettim ki bekçi gelmiş de yanıma oturmuş bakıyor benimle batan güneşe. Başta kalkmak geçti aklımdan sonra fark ettim ki bir şeyler söylemek ister gibi bir duruşu vardı ve sonuç olarak ta konuşmaya başladı: Evladım bilsen ne kadar da çok sevindim düzelmene, senin buraya her gelip oturduğunda kendi kendine konuşup yanında birisi varmış gibi davranmana çok üzülürdüm yazık derdim kendi kendime gencecik delikanlı… Belki rahatsız etmişimdir seni bunları söylemekle ama inan ki içimde kötü bir niyet yok seni kendime yakın gördüğüm içindir sırf bu kelamım ben de iyi bilirim yalnızlığın ne olduğunu insana neler yaptırdığını karım öldüğünden beri bazen görür gibi olurum hayalini gerçekmiş gibi. Aldırma hiç, bırak oluruna yiyip bitirme kendini bak önünde koca bir hayat var elbet bir gün biter bu halin sen de mutlu olursun, bize düşense o güne kadar sabırla, bırakmadan kendimizi saklamak aklımızı gelecek mutlu günlere…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ihsan eren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |