..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Soyut > dilara balcı




26 Haziran 2006
İkimizden Biri Diğerini Hayal Ediyor  
...

dilara balcı


illa tanıtım metni yazmak zorunda mıyım?


:BCHB:
          İKİMİZDEN BİRİ DİĞERİNİ HAYAL EDİYOR

     Yürürken çıkardığı topuk sesleri bomboş kütüphanede yankılandı.Genç kızın içini bir ürperti kapladı.Öğle vakti olmasına rağmen; güneş ışığı aydınlatmada yetersiz kalıyor, düzensiz yerleştirilmiş rafların gölgeleri ortamı daha da ürkütücü hale getiriyordu.
     Genç kız birkaç mitoloji kitabı seçti ve pencere kenarındaki her zamanki masasına oturdu. Kitaplardan kalın olanını karıştırmaya başladı. Bir yandan da notlar alıyordu. Farkına varmadan şöyle yazmıştı: "Neden bugün burada yalnızım?"
     Yine o tuhaf duygu içini kapladı. Sanki, dünyadaki herkes bir anda yok olmuş, tek başına kalmıştı. Sayfaları hızla çevirmeye koyuldu. Odadaki sessizliği bastırmaya çalışıyordu. Kitabı yarılamıştı ki; bir sayfaya gözü takıldı. Okumaya başladı.
     "Zeus tarafından cezalandırılan insanoğlu, bir şimşekle ikiye bölündü. O günden bu güne herkes kendini yarım hissetti..."
     "Ve diğer yarısını arayıp durdu, değil mi?"
     Sesli okuduğunu fark etmeyen kız, yakınından gelen bu sözün üzerine yerinden sıçradı.
     "Affedersin. Burada kimse yok sanıyordum."
     "Az önce geldim. Aynı ödev için araştırma yapacaktım. Sanırım tüm kitapları toplamışsın."
     "Mitoloji dersi mi alıyorsun? Seni daha önce görmemiştim."
     Delikanlı alaycı bir gülümsemeyle kızı süzdükten sonra, karşısındaki sandalyeye oturdu.
     "Belki de ruh eşini aramaya kendini fazla kaptırdığın içindir. Mesela; ben seni görmüştüm. Daima ön sırada oturup not tutan sessiz kız değil misin sen?
     Genç kız kısık bir sesle, delikanlının sorusuna soruyla karşılık verdi.
     "Bilmem... Ben miyim?"
     Delikanlı kızı o an bir hayale benzetti, ya da bir hayalete... Üzerine beyaz, yazlık bir elbise giymişti. Kahverengi saçlarını sımsıkı toplamıştı. O da karşısındakini inceliyordu. Biraz şaşkındı. Göz bebekleri büyümüştü. Delikanlı gözlerini kızın gözlerinden kaçırmayacak kadar cesurdu. Kızsa, yüzünün kızarmasına engel olamayacak kadar utangaç...
     "İstersen birlikte çalışabiliriz..."
     "Ben oldukça ilerledim aslında... Derste görüşürüz."
     Kızın kaçar gibi gidişine delikanlı bir anlam veremedi. Elinde olmadan gülümsedi. Henüz adını bile bilmediği kızın topuk sesleri koridorda bir süre daha yankılandı.




     Ertesi gün ' Ön sıranın sessiz kızı' dersliğe girdiğinde hiç olmadığı kadar heyecanlıydı. Sırasına otururken dizlerinin titremesine engel olamıyordu. Kitaplarını
çıkardı ve beklemeye koyuldu. Erken gelmiş olduğundan derslik boştu. O da kapıya odaklandı.Neyi beklediğini bilmesine rağmen; bilmiyormuş gibi davranıyordu. Kendini kandırma işini ondan ustalıkla yapan biri daha mevcut değildi.
     Biraz sonra öğrenciler birer ikişer kapıdan girmeye başladılar. Beklenilen, fakat; beklenmediğine inanılan ise ortalarda yoktu. Hoca girip de ders başlayınca, genç kızın gözleri dolu dolu oldu. Nedensiz bir hayal kırıklığı dalgası tüm kalbini sarıverdi. Nedensizdi... Zaten beklemediği birinin gelmemesine üzülmesi düşünülemezdi.
     Dersten sonra her zamanki gibi kütüphanenin yolunu tuttu. Biraz sessizlik onu muhakkak kendine getirecekti. Tek korkusu kalp atışlarının kütüphanenin sessizliğinde duyulma olasılığıydı.
     Pencerenin kenarındaki masasına oturdu ve kitabını açtı. İki kelime okuyabildi. Başını kaldırdı ve yine aynı ürpertiyi hissetti. Bugün de mi kimsecikler yoktu? Görevli bile yerinde değildi. Genç kız başını iki elinin arasına aldı ve gözlerini kapadı.
     "Bütün gün burada mıydın yoksa?"
     Şaşkınlıkla gözlerini açan kız, karşısında gelmesini beklemediği genci gördü. Çoktan oturmuş, yüzünde çarpıkbir gülümsemeyle, ön sıranın sessiz kızını incelemeye koyulmuştu.O da kekeleyerek cevap verdi.
     "Az önce dersteydim."
     "Yoktun!"
     "Yok muydum? Nasıl olur? Eminim, dersteydim."
     "Ön sırada oturan sessiz kız değil misin sen?"
     "Evet..."
     "Tamam işte. Bugün gelmedin."
     Genç kız anlık bir şok yaşadı. Derse girmişse bu tereddütü de neyin nesiydi?
     "Esas sen yoktun!"
     "Beni mi bekledin?"
     Ön sıranın sessiz kızı yine kendini tutamayıp kızardı. Bembeyaz yüzü bukalemun misali renk değiştirdi ve kıyafetiyle uyumlu bir kırmızıya dönüştü.
     "Az önce derse girmediğimi söylüyordun, şimdi de seni bekleyip beklemediğimi soruyorsun."
     "Ben seni bekledim. Gelmedin... Ön sıra boştu bugün. İstediğine sorabilirsin. Arka sıradaki geveze söyledi dersin."



     Arka sıranın gevezesi bütün gece ön sıranın sessiz kızını düşündü. Kız çok güzeldi, ama; biraz garipti. Derse girmiş olduğunu söyleyip durmuştu. Oysa delikanlı bütün gün onu beklemiş, beklemişti. Görmemiş olması da mümkün değildi. Arka sırada öylece oturmuş, ön sıraya odaklanmıştı. Beklemek istemese de adını bilmediği o kızı beklemişti işte... Sonra da kütüphaneye koşmuştu.
     "Bugün de kütüphanede bizden başka kimse yoktu. Hayal mi kuruyorum yoksa?"
     Bu düşünceyle uykuya daldı.
     Arka sıranın gevezesi ertesi gün öğle vaktini zor etti. Kütüphanenin yine boş, sessiz ve ürkütücü olması artık onu şaşırtmıyordu. Pencerenin kenarındaki masaya oturdu. Biraz sonra topuk sesleri koridorda yankılanmaya başladı. Kalp atışları hızlandı. Arkası dönüktü ve garip bir şekilde dönüp bakmaya korkuyordu. Yine de yavaşça oturduğu yerden kalktı. Ön sıranın sessiz kızı iri gözleriyle soru sorar gibi ona bakıyordu.
     "Bu kasvetli yerden çıkalım." dedi delikanlı ve hiç konuşmadan dışarı çıktılar. Bahçedeki kurumuş, küçük havuzun kenarına oturdular. Öğle vaktiydi ve bahçe bomboştu. Hiç olmadıkları kadar yalnızdılar. İkisi de bir tuhaflık olduğunu sezmişti. Öyle bile olsa, bu umurlarında bile değildi. İsimlerini bile bilmiyorlardı. Sormak gereğini de hissetmiyorlardı.
     Arka sıranın gevezesi, ön sıranın sessiz kızının elini tutuverdi. Elleri birbirine mıknatıslanmış gibi çekilmişti. Ne olduğunu önce anlayamadılar. İki el birbirine yapıştı ve ayrılmaz bir bütün oldu. Sımsıkı kenetlenmiş ellerin parmakları birbirine karışmıştı. Önce birbirlerine, sonra da artık kendilerine ait olmayan yapışık ellerine korku dolu gözlerle bakakaldılar. Bu bir rüya olmalıydı. Mantıklı bir açıklaması olamazdı.
     Genç kız bir çığlık atacaktı ama; sesi boğazına düğümlenip kaldı. Delikanlıysa olanlara inanamıyordu.
     "Rüya görüyor olmalıyız." diye fısıldadı. Sonra aynı şeyi uyanmak istiyormuşçasına tekrar ve tekrar söyledi. Kızın gözlerinden akan iki damla yaş yanaklarından aşağı süzüldü.
     "Anlamıyorum. Kimyasal bir şeye mi dokundun? İki el birbirine nasıl bu şekilde yapışır?"
     "Rüya görmüyorsak, belki bir doktor mantıklı bir açıklama yapabilir. Hiç sanmıyorum ama..."



     Hastaneden çıktıklarında ikisi de yorgun, şaşkın ve bitkindi. Olanları anlamıyor, söylenenleri duymuyorlardı. Kimse akla yatkın bir açıklama yapamamıştı. Herkes onlara ucubeymişler gibi bakmakla yetinmişti. Sayısız test yapılmış, onlarca doktorla görüşülmüş, röntgenler çekilmişti. Hiçbir işe yaramamıştı. İşin garibi sadece derileri değil, parmaklarındaki kemikler ve sinirleri de birbirine ayrılamaz şekilde yapışmıştı. Damarlarındaki kansa sonsuza dek birbirine karışmış olarak akacaktı.
     Doktorlar elleri ameliyatla ayırabileceklerini söylemişlerdi. Böyle bir durumda iki el de işlevini yitirecek, ikisi de birer elini bir daha asla kullanamayacaktı.
     Genç kız yarı baygındı. Bir daha hayatının asla aynı olamayacağını düşünecek kadar bilinci açıktı aynı zamanda. Delikanlı nereye giderse o da peşinden gidecekti. En azından bir süre... Bıçak altına yatmaya karar verene kadar. Sakat kalmayı göze alıncaya dek birdiler.
     Eve geldiklerinde güneş çoktan batmıştı. Genç adam burada yalnız yaşıyordu. Ortalık oldukça dağınıktı. Birkaç şeyi toplamaya çalıştıysa da, kızın ayakta duracak hali olmadığını anlayınca vazgeçti. Salondaki eski kanepeye çöküp kaldılar.
     "Aç mısın?"
     "Hayır."
     "Yorgun olmalısın. İstersen yatağı hazırlayayım."
     "Birlikte mi uyuyacağız?"
     Ön sıranın sessiz kızı kendinden beklenmeyecek bir kahkaha patlattı. Delikanlı onun için endişeleniyordu.
     "Haydi uyuyalım. Uyandığımızda her şey eski haline dönebilir."
     İkisi de bu tatlı yalanın etkisiyle uykuya daldılar.



     Delikanlı uyandığında genç kızın ona bakan gözleriyle karşılaştı. Gözleri kan çanağıydı. Yüzünde garip bir ifade vardı.
     "Bir şey mi oldu?"
     "Baksana..."
     Delikanlının sol elinin serçe parmağı uyurken, kızın eteğinin yırtmacından dizine değmiş, öylece yapışıp kalmıştı.
     Delikanlı bu duruma öylece baktı, baktı ve deliler gibi gülmeye başladı. Kanepeden hızla kalktı ve aynı hızla yere düştü. Genç kız korkuyla ona ayak uydurmaya çalışıyordu.
     "Kendine gel! Dikkat et ve daha fazla bana dokunmamaya çalış!"
     Az önce kahkaha atan arka sıranın geveze genci sinirle yerinden kalkmaya çalıştı, başaramadı.
     "Nereden çıktın sen bilmem ki? Keşke seni hiç görmeseydim. Hiç beklemeseydim. Hayatım boyu geleceğin günü beklemiştüm. Şimdi şu olanlara bak!"
     Genç kız yine gözyaşlarına hakim olamadı. Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
     "Lütfen... Şuna bir çözüm bul!"
     Biraz sürünerek, biraz kambur yürüyerek banyoya girdiler. Genç adam eline bir ustura aldı ve kızın çığlıklarına aldırmadan parmağını keserek bacaktan ayırdı.
     "Delirdin mi?"
     "Ne yapsaydım? Hareket bile edemiyoruz!"
     "Çıldıracağım! Çıldıracağım!"
     Kanamayı uzun zaman durduramadılar. Delikanlı parmağının üst boğumunu kesip atmıştı neredeyse. Şimdi boş gözlerle elini inceliyordu. Genç kız onun bu haline dolu dolu gözlerle baktı. Daha bir dakika önce ondan nefret ediyordu oysa...
     "İyi misin?"
     "Bir ömür elimi tutabilir misin?"
     Genç kzın gözyaşları volkan gibi patlayarak akmaya başladı. Yutkundu ve titrek bir sesle yanıtladı.
     "Tutamam, ama; ben de seni beklemiştim. Hep seni beklemiştim!"
     Delikanlı biraz kendine geldi. Başını kaldırıp kızın gözlerinin içine baktı.
     "Kütüphane bomboştu."
     "Derse girmiştim."
     "Yoktun... Bir şey soracağım. Adın ne?"
     "Adım mı?"
     "Bana ismini söyle."
     Ön sıranın sessiz kızı durakladı. Yoksa ismini bilmiyor muydu? Düşündü, düşündü. Bacağının kenarından süzülen kanlara baktı, baktı. Sonra da delikanlının gözlerine...
     "Senin ismin ne?"
     "Biliyor musun, ikimizden biri diğerini hayal ediyor. Acaba hangimiz gerçek?"
     Genç adam kıza bu defa şefkatle baktı. Sol eliyle kızın saçlarını okşadı. Artık ikisi de korkmuyordu.
     "İkimiz de birbirimizi bekledik. Birbirimizi hayal ettik. Belki ikimiz de birbirimizin hayaliyiz. Gerçek değiliz."
     "Yeniden bir mi olacağız?"
     "Bu sefer Zeus'un şimşeklerinin gücü bile bizi ayırmaya yetmeyecek."
     Gülümsediler. Genç kız delikanlının yaralı elini tuttu. İki el mıknatıslanmışçasına birbirine kenetlendi. Gözlerini kapadılar ve olabildiğince yaklaştılar birbirlerine. Dudakları dudaklarına bir an değdi ve ayrıldı. Kızın dudağından akan kanlar elbisesini kirletti. Tekrar gülümsediler. Birbirlerine kenetlendiler ve tek vücut oldular. Solukları kesilinceye kadar mutlu yaşadılar. Sonra yalnız bir kalp durdu ve bir hayal yok oldu. İçlerinden biri diğerinin hayaliydi. Hangisi olduğunu hiç öğrenemediler...

     



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın soyut kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kara Yağmurda Açılan Kırmızı Şemsiye
Kozasında Ölen Peri

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Meçhul Besteci


dilara balcı kimdir?

. . . . . . . .

Etkilendiği Yazarlar:
.......


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © dilara balcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.