Bilge kişi her şeye şaşan kişidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Siz hiç, her şeyi dakikalar içinde unutan birini tanıdınız mı? Hayır mı? Vallahi ne yalan söyleyeyim böyle birini ben de tanımadım. Ama tanıyan birinden, her şeyi dakikalar içinde unutan bir adamın hikayesini dinledim. Sizi etkilemiş gibi olmayayım ama dinlerken hem çok güldüm hem çok üzüldüm. ( Bu kısımlar sonradan eklenmiştir ) Büyük şehrin geniş caddelerinin kenarlarında büyük, yüksek binalarından birinde bir bebek dünyaya gelmiş. Doğduğunda sağlıklıymış. Çoğumuz gibi üç kilo yedi yüz elli gram gelmiş ve çoğumuz gibi anne kucağında bir kaç yıl sürekli tavanı izlemiş. Her şey yolunda gidiyormuş. Gün gelmiş yaşıtları çişini söylemeye başlamış, bizimki söyleyememiş, altına kaçırmış. Çocuğu götürmedikleri doktor kalmamış. Üfürükçülere, hocalara, büyücülere bile gitmişler. Hiçbir şey fayda etmemiş, çocuk aynı haltı yemeye devam etmiş. Okuma yazma çağına geldiğinde birden düzelmiş. Diğer çocuklar gibi okuluna gidiyor, her şeyi kolaylıkla öğreniyormuş. Nihayet büyümüş. Hukuk bölümünü bitirmiş. Başarılı bir avukat olmuş. Adliyeden adliyeye koşturuyor, ünü giderek yurt çapında yayılıyormuş. Bir gün zorlu bir dava sonrası kendisini gören olmamış. Annesi derdinden yataklara düşmüş, baba her yeri ayağa kaldırmış, gazetelere ilanlar vermiş, televizyon kanallarında programlara çıkmış. Ses yok. En sonunda oğullarının cinayete kurban gittiğini düşünerek, kötü kaderlerine boyun eğmişler. Anne kederinden ölmüş. Babanın ölmeye niyeti yokmuş. Ölüsü de olsa oğlumu bulacağım ve ondan sonra öleceğim diyormuş. Bu hikayeyi anlatan arkadaşım, tam bu yerde benim şimdi yaptığım gibi araya girerek anlatmayı bırakmıştı. Olayın adliyede görülen davadan sonraki kısmını soruşturmuş. Arkadaşım adliye'de çalışan meraklı bir odacıdır. İnsanları gözlemlemeye bayılır. Adliye'de çeşit çeşit insanın hikayelerini dinler, canlı cinayetlere şahit olur. Akşam da eve gittiğinde bu hikayeleri bir güzel yazar. Aslında bana bu olayı yazılı olarak da vermişti. Ama o kadar dağınık bir adamımdır ki, dostlarım bile beni bu yüzden ziyaret etmiyor diye düşünüyorum. Kim bilir olayın yazılı olduğu kağıtlar neredeler? Neyse, nerede kalmıştım? Arkadaşımla nerede tanıştığımızdan söz ederek, bu hikaye'ye de biraz ara vermiş olayım. Güneşli bir gündü. Şehrin gürültüsünden, tenimi yapış yapış yapan neminden usanmıştım. Adliye'de önemli bir işim vardı. Bu arada söylemedim sanırım, ben de bir avukatım. Ama öyle büyük davalar peşinde değilimdir. Küçük davalar alırım, başımı karışık davalarla şişirmeyi öyle pek sevmem. Genelde boşanma davalarına bakarım. İşte arkadaşımla da, onu eşinden boşarken tanıştım. Mesleği yazarlık olan arkadaşım geçim sıkıntısı içinde olduğundan karısı onu boşamak istiyordu. Tek celsede bitti her şey. Kanım kaynamıştı adama. Ona Adliye'de odacılık işi ayarladım. Hem bu şekilde maaşı olacaktı hem de yazmak için bir yığın konu. Neyse şimdi isterseniz biz asıl hikayemize dönelim. Olayı soruşturmaya başlayan arkadaşım, kendisini kısa sürede karmaşık olaylar içinde bulmuş. O gün dava sonrası adamın nereye gidebileceğini, en son adamı kimin gördüğünü herkese sormuş. Görgü tanıklarının ifadeleri hiçbir şekilde tutarlı değilmiş. Bazısı adamı adliye'den öğlen saat üç sıralarında çıkarken gördüğünü, bazısı da adliye koridorunda birden düşüp bayıldığını daha sonra kendisini hastaneye kaldırdıklarını söylemiş. Daha sonra hastane kayıtlarından bu adamın başka bir avukat olduğu anlaşılmış. Elde kalan tek veri bu durumda öğle saat üç sıralarında Adliye'den çıktığıymış. Arkadaşım bir dedektif gibi olayı takip etmiş, değil mi? Yıllık iznini, bu olayın takibi için aldığını söylediğinde içimden işte yazar dediğin böyle olur dediğimi anımsıyorum. Olay bir türlü açıklığa kavuşamıyormuş. Arkadaşım işte ondan sonra, yukarıda da görüleceği gibi, bu adamın ailesini bulmuş. Geçmişi hakkında bilgi almış. Söylenene göre adam, küçüklüğünde nedeni anlaşılamayan bir unutkanlığa kapılmış. Daha sonra bu durum geçmiş olsa da, arkadaşım doktorlardan edindiği bilgiye göre böyle bir hastalığın ileriki yaşlarda tekrar aniden çıkabileceğini öğrenmiş. Bu durumda adamın hiç tanımadığı diyarlara gidebileceğini söyledi arkadaşım. Aile de bunun üzerine televizyon programlarına çıkmış, gazetelere ilan vermiş. Aslında arkadaşımın şu saptaması benim de ilgimi çekti: Bu adam unutkansa bu ilanlar ne işe yarar ki? Yani çevresindeki insanları kendi hakkında bilgilendiremeyen bir adam nasıl bulunacak? Tabii şimdi siz diyeceksiniz, fotoğrafından bulunabilir. Ama bana bir söyler misiniz; sakalları beş karış uzayan, kir içinde yüzen zavallı bir adamı kim tanıyabilir? Arkadaşım bu olayla ilgili en son ne yaptı, hangi sonuçlara vardı bilmiyorum. Ama herhangi bir gelişme olsaydı, ilk önce bana haber verirdi gibi geliyor. Herhalde işin peşini bırakmış olmalı. Ya da bu hikayenin sonunu uyduracak ama mutlaka bir sonuca ulaştıracaktır. Aslında bunu ben bile becerebilirim. Şu ana kadar yazdıklarımla size yazarlıktaki kabiliyetimi biraz olsun gösterebildiğimi düşünüyorum. Neden olmasın? Hikayenin sonunu getirecek bir yetim olduğuna inanıyorum. Daha çok seziyorum diyelim. Bu durumda yapmam gereken tek şey, benim yukarıda hatırladığım kadarıyla anlattığım ama şimdi dönüp baktığımda çok bir şey ifade etmediğini gördüğüm bu hikayenin aslını bulmak. Odam çok dağınık. Şöyle sırtımı dönüp bakıyorum da, inanın her şey her yerde. Oraya buraya atılmış kıyafetler sorun değil de, şu yığınlar halindeki kağıt parçaları canımı çok sıkıyor. Şimdi arkadaşımın verdiği o yazıyı bulmak için bana biraz müsaade. Zihnim çok karışık. Az önce kağıtları buldum. Aynen buraya ne görüyorsam yazıyorum. İki sayfaya yazılmış hikaye. Altında da bir not var bana seslenen: "Sevgili Erhan. Seni çok sevdiğimizi bil. Burada yazılanlar senin hayatından başka bir şey değil. Bu yazıyı her okuduğunda bunun farkına varacak ama bir süre sonra unutacaksın. Ailen seni çok seviyor. Annen, baban hep iyiliğin için dua ediyorlar. Seni çok seviyorlar ama çok yaşlandılar. Niçin o kadar uzaklara gittin? Evine gelen, yemeğini ve temizliğini yapan kadına parası ödeniyor. Onun her şeyden haberi var. Seni yarı yolda bırakmayacaktır. Biz de varız, uzaktan da olsa seni gözlüyor, kolluyoruz. Bu arada okulum hala bitmedi. Bitince ilk işim yanına gelmek. O zaman her şey çok daha güzel olacak. Seni seviyoruz. Kardeşin, Yasemin." Yukarıya eklediğim yazıyı görmüşsünüzdür. Şimdi niçin hem güldüğümü hem ağladığımı anladınız mı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bilge Akay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |