Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim |
|
||||||||||
|
Sonunda eve gelebilmişti. Tüm bir günün yorgunluğu üzerinde, son bir gayretle kapıyı açtı. Kendini eve güçlükle atabilmişti. Salondaki kanepeye uzandı. Çantasını nereye attığının farkında bile değildi. Şu an tek istediği, biraz uyuyabilmekti. Bunun için hiç zorlanmadı… Genellikle böyle olurdu. Haftanın altı günü eve hep bu yorgunlukla ve tabi ki, ofisten artan işlerle gelirdi. Şüphesiz, kahramanımız birçok kişi için önemli, güçlü ve alkışlanması gereken bir kadındı. Hayatı hep başarılarla doluydu. Lisede, tahmin edilebileceği gibi sınıfın en başarılısıydı. Öğretmenlerinin örnek öğrencisi, arkadaşlarının ise içten içe nefret kaynağı… En iyi üniversitenin en çok hayal edilen bölümünü kazanabilmesi, sürpriz değildi. Küçükken hep öğretmen olmak isterdi. Ancak bu şimdi onun için, hatırlayamayacağı kadar uzakta kalmış bir ayrıntıydı. Başarıları üniversite hayatında da devam etti. Hep en iyiyi ister, bunun için savaşırdı. “Hedef” onun için sürekli değişen, ancak hep var olan bir kavramdı. Üniversite sonrasında yıllarını yurtdışında geçirdi. Sırf daha iyi olabilmek için… Görüldüğü gibi, buralara gelene dek çok çalışmıştı. Tartışmasız, kazandığı her şeyi sonuna kadar hak etmişti. Kariyerinin zirvesinde saygın bir kişilik! Evet, belki biraz fazla çalışıyordu, belki kendine pek fazla zaman ayıramıyordu; ama zaten o, bunu fark edemeyecek kadar meşguldü. 32 yaşındaki biri için yeterince meşgul! Daha önce de söylediğim gibi; önemli, güçlü ve alkışlanması gereken biriydi. Saat: 22:35 Zihni açılmıştı. Ama gözleri açık değildi. Gözlerini açacak gücü kendinde bulamadı. Hala uyumak istiyordu. Birden saatlerin geçmiş olduğu düşüncesiyle gözünü açtı. Zorlukla kalkabildi. Odanın karanlığı içerisinde, saati öğrenebileceği bir şey aradı. Işığı yaktı ve iki saattir uyuduğunu anladı. İki saatlik zaman kaybı onun için hiç de hoş değildi. Her zaman olduğu gibi, bitirmesi gereken birçok işi vardı. Ama öncelikle bir şeyler yemeliydi. Hızlıca atıştıracak bir şeyler! Yine Pofuduk’u unutmuştu. Minik kedi her zamanki sevecenliğiyle genç kadına bakıyor, açlığı ise her halinden belli oluyordu. Eğer içini ısıtan bir şey varsa, bu Pofuduk’u kucaklamaktan başka bir şey olamazdı. Saat: 24:00 Yaklaşık bir saattir dağınık masasında bugünün son işleriyle uğraşıyordu ve doğal olarak, hızlıca yarının programı üzerinde düşünüp, küçük bir plan yaptı. Plansız hiçbir şey yapamazdı… Bugünlük bu kadar yetmeliydi. Masasından kaktı. Televizyonu açtı. Yine bakacak bir şey yoktu. Bir an annesini aramak istedi. Ama saat çok geçti. Uyumuş olmalıydı. Vazgeçti. “Yarın mutlaka aramalıyım.”, diye aklından geçirdi. İki gün önce de bunu söylemişti. Saat:24:15 Şu uyku sanırım onun en zayıf yanıydı. Televizyonu kapatıp artık yatmalıydı. Yarınki koşuşturmaca onu bekliyordu ve bu düşünce, içten içe onu deli ediyordu. Saat:02:00 Saat gecenin ikisi ve şu saate kadar bu gün, kahramanımız için diğerlerinden hiç ama hiç faklı değil. Ancak az sonrası için sanırım aynı şeyleri söyleyemeyeceğiz. Bir an garip bir tıkırtı gecenin tüm sakinliğini bozdu ve tabi ki, kahramanımızın da uykusunu… Ama bu Pofuduk’dan başkası olamazdı. Uyumalıydı. Dediğim gibi, yarın yine zorlu bir koşuşturmaca onu bekliyordu. Fakat o gece kesinlikle diğerleri gibi olmayacaktı. Ve yine bir tıkırtı… Genç kadın gözlerini açtı. Lanet kediyi bulmalıydı. Ancak yatakta uyuyan kediyi suçlayamayacağını anlaması, uzun sürmedi. Peki, neydi az önceki ses? Belki de böyle bir ses yoktu. Sadece bir rüya olamaz mıydı? İyimserliğini korudu. Zaten kalkacak hiç hali de yoktu. Uyumalıydı. Ama asla bu şekilde uykuya dalamazdı. En azından ışığı açmalıydı. Kalktı ve bir an salona yöneldi. Merakla köşeyi döndü ve işte o an, birisiyle burun burunaydı. O anda, ikisi de birbirinin soluğunu hissedebiliyordu. 32 yıllık hayatında daha fazla korktuğu bir an olamazdı. Kalbinin çarpıntısını, şu an burun buruna geldiği yabancı kesinlikle duyabilirdi. O kısacık anda tek aklına gelen, az sonra öleceği düşüncesiydi. İlk kez öleceğini düşünüyordu. Titriyordu. Size daha önce anlattığım o başarılı, güçlü ve önemli kişilikten eser yoktu. Bağıramadı bile! “Sakın bağırma!” dedi yabancı, cebinden çıkardığı bıçağı göstererek. Genç kadın konuşamadı. Sadece başını korkuyla ve yavaşça sallayarak karşısındakini onayladı. Yabancı ışığı aradı. Etraf aydınlandığında, genç kadın hala sakinleşememişti. Karşısında hiç tanımadığı bir adam vardı. Garip olansa, salonun hiç dağılmamış olmasıydı. —Bak eğer bağırmazsan sana bir zararım dokunmaz, tamam mı? Sadece “Tamam.” diyebildi genç kadın. Kahramanımız zihnini toparlamaya çalıştı. Ancak, hala ne yapabileceğini bilmiyordu. Ne yapmalıydı şimdi? Karşısında bir hırsız, belki de bir katil vardı. Şu an yapacağı bir hatanın bedelini, aklına bile getirmek istemedi. Korku, endişe, belirsizlik… Aklı karmakarışıktı. —Kocam içeride, lütfen git buradan. “Yatarken hep yüzüğünü çıkarır mısın?”, dedi yabancı gülümseyerek. Adam çevresine baktı. Yavaşça göz gezdirdi. Genç kadından daha rahat gözüktüğü kesindi. Yanındaki koltuğa yığıldı. “Adın ne senin?”, diye sordu adam. Genç kadın şu an şaşkındı: —Ne istiyorsan al ve lütfen git. —Ben sana adını sordum? “Hayat.”, dedi genç kadın. Nasıl bir hırsızdı bu adam? Aslında bu konuda tabi ki tecrübeli olamazdı ama, herhalde normal bir hırsız bu şekilde davranmazdı. “Korkmana gerek yok, otursana!”, dedi yabancı tüm rahatlığıyla. Sorgulamadı genç kadın. Oturdu. Etraf bir an sessizleşti. Kimse konuşmadı. Genç kadın biraz daha toparladı kendini. Sakin olmalıydı. Dikkatli olup kurtulmalıydı bu yabancıdan. Adamı süzdü. Muhtemelen 30’lara yakındı. Sakin, sürekli gülümseyen, garip bir tip vardı şu an karşısında. Onunla konuşmalıydı. En azından, belki de bu şekilde ikna edebilirdi adamı. —Kimsin sen? “Hırsız.”, dedi adam tüm pişkinliğiyle. —Peki ya sen kimsin? Cevap vermedi genç kadın. Sinirlenmişti. En çok da bir şey yapamamak sinirlendirmişti onu. —Nasıl girdin buraya? —İkinci kata çıkmak biraz zor oldu ama, işte buradayım. Bence pencerelerini daha sıkı kapamalısın. —Peki, ne istiyorsan al ve git. —Merak etme, gideceğim. Ama ben açım, ne var mutfakta? Böyle bir adam hakkında sadece tek bir şey söylenebilirdi. Deli! Evet bu adam deliydi. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Adam salondan çıkıp mutfağı aradı. Bulması da çok vakit almadı. Arkasından kadın koştu. Bu bir şaka olmalıydı. —Bana öcü gibi bakmana gerek yok. İnanmayacağını biliyorum ama, ben hırsız değilim. —Kimsin peki? —Sen hiç misafir sevmez misin? Neyse, mutfakla aran pekiyi değil galiba? —Sadece kahvaltılık bulabilirsin. “Çay yapsana. Tamam! Bak, bir çayını içtikten sonra gideceğim, merak etme!”, dedi yabancı gülerek. Kadın böyle bir durumu herhalde hayalinde görse, gülüp geçerdi. Şu an bir hırsıza çay yapıyordu. Bir ara mutfaktaki bıçağı gördü. Sessiz olursa, hemen uzanabilirdi. Ama bu adam kahramanımızın içini okuyor olmalıydı. Adam bıçağa baktı. —Aptalca bir şey yapmazsın değil mi? Bu düşüncesinden vazgeçti. Hem adamın rahat tavırları onu da rahatlatmıştı. Mutfağın bir köşesinde, sadece adamın yemek yiyişini seyrediyor, sessizce bekliyordu. “Hadi otur, korkma.”, dedi yabancı. —Ne iş yaparsın sen hayatım? Böyle bir evin olduğuna göre iyi kazanıyorsundur. —Bankacıyım. Ya sen? Senin bir işin var mı? —Hayır. Hiç öyle rutin işlerle aram olmadı. Yine kısa bir sessizlik sardı etrafı ve yine bu sesizliği bozan yabancı oldu. —Ailen yok mu senin? Niye yalnızsın? Yani şu hayali kocandan başka… —… —Kaç yaşındasın? —32. “32 yaşında, yalnız, iyi kazanan bir bankacı. Tam bir metropol kadını! Senin kedin de vardır şimdi.”, dedi adam gülerek. Kahramanımız artık sinirliydi. Tanımadığı bir adam evine girmişti ve şimdi kendisiyle alay ediyordu. Üstelik, neye güldüğünü bile anlayamadı. Ama kendini tuttu: —Bak, sana yardım etmek isterim. —Hayatım bence sen ve senin gibiler, benden çok daha fazla yardıma muhtaçsınız. Genç kadının sabrı artık iyice taşmıştı. “Nedenmiş o?” diye sordu, alaylı bir tavırla. —Muhtemelen yarın erkenden işe gideceksin ve yine büyük bir ihtimalle dur durak bilmeden çalışıp, geç saatte yorgun argın eve geleceksin. Baksana! Üst katında oturan kim biliyor musun? Ya da, en son ne zaman bir dostunla dertleştin? Bu sorular tam anlamıyla kahramanımızı delirtmişti. Ancak sorulardan çok onu rahatsız eden, bu soruların cevaplarıydı. Gerçekten de üst kattaki komşusunun kim olduğuna dair, en ufak bir fikri yoktu. Şu dost sohbeti konusunda da, öncelikle bunun için bir dostu olmalıydı. “Bunlarla uğraşacak vaktim yok.”, dedi kadın. —Doğru, haklısın. Senin için önemli olan şu an için, kariyer denen şey galiba. Nasıl olsa o her şeye yeter, değil mi? Bence sen hiç evlenmedin. Boş ver, ne önemi var? Kimse mükemmeli aradığı için suçlu olamaz. Bir şey daha sorabilir miyim? 20’ler nasıl geçti? Güzel günler için çalışarak mı? Ya da umduğun gibi güzel mi her şey? Sahiden, Hiç aşık oldun mu? —Yeter artık, kes sesini, çay hazır, iç şunu ve git artık. —Gördüğün gibi hepimiz bir şeyler için kurban veriyoruz; kimimiz geleceğimizi, kimimizse geçmişimizi. Bana yardım etmek istedin ama bence sadece benim değil, hepimizin yardıma ihtiyacı var. Hepimizin! Hepimiz bir şekilde ruhlarımızı feda ediyoruz bir şeyler uğruna. Sen benden de zor durumdasın. En azından ben yarın ne olacağını bilmiyorum. Çay kalsın. Hoşçakal. Adam hızlıca kalktı ve gitti. Ama Hayat hala mutfakta oturduğu yerdeydi. Hiç kımıldamadı. Yerinden kalkmadı. Şaşkındı. Neydi az önce yaşadıkları. Bir şaka gibiydi az öncekiler. Ama bunlardan daha çok şaşırdığı bir şey vardı. Sanki adam kahramanımızı okumuştu. Sahiden nasıl geçmişti 20’leri? Ya da en son ne zaman âşık olmuştu? Kaç tane yanında ağlayabileceği dostu vardı ve evet, hayatının ne kadarı kendisine aitti ve ne kadarını kiralıyordu? Neleri feda etmişti bugünler için ve ne kazanmıştı verdikleriyle? Saat:2:30 Uzun zamandır ilk kez ağlıyordu. Sessizce, tek başına, o masanın başında geçmişine ağlıyordu. Ayağa kalktı. Yatak odasına yürüdü. Yarın mutlaka annesini aramalıydı. Ama hala ağlıyordu. Yarın kalktığında belki her şeyi yeni baştan yazabilir, hayatından geri kalanları kurtarabilirdi; ama bu kadar cesur değildi ve en çok da bunun için ağlıyordu. Üzgünüm! Sanırım daha önce söylediğim kadar güçlü biri değildi o.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal AK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |