"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Buranın yüksek tepeleri, çeşmeleri, yolları ne de çok alışmıştı sana. Dalgacı insanlar, selamsızlar, iyilikler ve belki üzüntüler ne de çok alışmıştı. Buranın eşsiz havası sonra. Gidince, bu havayı orda da bulabilecek misin bakalım? Sonra gökyüzü, yıldızlar ve aydede... Onlar da üzülecekler benim gibi. Oysa ikimiz için ne sevindirici şeyler yapmışlardı. Yağmur da bulutların ardına gizlenmiş, kendinden bir şeyler çalacak. Kendi hüznünü çalacak. Bir damla gözyaşın karışsa sularıma dolacak karabakır. Ve sen gittikten epey sonra da taşıracak onu yağmur. Gerçi ikimizin de bilinci yağmur; ama benim kadar üzülüyor o da. Bir sürü anılarımızı bir kamera gibi kaydetti kendi içine. Sen giderken de onları benim gözlerime serpiştirecek. Ayrılığın böyle olmasını, böyle sona ermesini istiyor. İçimdeki yalnızlığa bir tane daha eklenecek sen gidereken. Elinde bavulların ve yanında ben, beklerken peronda, otobüsün gelmesini hiç istemeyeceğiz. Hep gerçekler olacak yüzümüzde. Kasım ayının ıslak kaldırımları olmayacak bastığımız yerler. İkimiz de zoraki gülümsemeyeceğiz. Hep gerçekler... Hep gerçekler olacak yüzümüzde. Gülümseyerek bile ayrılmak istemeyeceğiz belki. Yanında, Gülhane Parkı’ndaki yaşlı çınar ağacı misali yorgun, derbeder olacağım. Hiçbir zaman tutmaya cesaret edemediğim elini, şimdi ayrılırken, geleceğe umutla bakabilmek için tutacağım. Bu seni bırakmamak için olacak belki de. Dakikalar saati kovalayacak o anda. Seni bırakmak istemezken zalim otobüs gelecek ve ardından da ayrılığımız... Ve hala elin elimdeyken ayrılığın soğukluğunu hissedeceğim. N’apacağımı bilemeyeceğim. Yanyanayken dönüp gözgöze geleceğiz o vakit. Hafiften bir rüzgar esecek. Omuzlarının üzerine düşmüş uzun, siyah saçlarını dalgalandıracak. Deniz kokusu gelecek burnumuza. Gözgözeyken diğer elini de alacağım elime. Avuçiçlerim ne kadar da boş değil mi? Onları ancak sen doldurabilirsin. Tıpkı içimdeki boşluğu doldurduğun gibi. Boğazıma birkaç sözcük düğümleniyor. Nefesim kesilecekmiş gibi oluyor o anda. Sanki senin kollarında ölecekmişim gibi. Fakat hiçbir şey söyleyemiyorum. Beni anlıyorsun, bakışların beni teselli ediyor. Ayrılık zamanı konuşan, ikimiz arasındaki derin sessizliği yaran da sen oluyorsun yine : “ – Bana büyük bir hatıra bıraktın “ diyorsun. Ellerin ellerimdeyken ekliyorsun sonra: “ – Yani kendini. “ Ellerini bırakıp, adın gibi sarılıyorum sana. Büyük bir “ ÖZLEM “ le. (Ellerini tuttuğum gibi bu da ilk kez oluyor.) Seni kesinlikle her an özleyeceğim için. Sen de pamuk ellerini sarıyorsun boynuma. Ve sonra boğazımda düğümlenen sözcükler çözülüveriyor kendiliğinden : “ –Beni bırakma! “ diyorum. “Ben sensiz, bir yılı daha nasıl geçiririm burda? Buradaki bu güzelliklerin seninle bir anlamı var. Sabah kalkıp yüzlerimi yıkamamın, aynaya bakıp da kendime kur yapmamın, saçlarımı taramamın, giyinip de okula doğru yürümemin anlamı sensin. Benim arkadaşlığım, sevgim sende bir emanet gibi durmayacak değil mi? “ Daha da sıkı sarılarak “ Hayır, asla! “ diye cevap veriyorsun. “ Yaşadıklarımız çok güzel şeyler gerçekten. Keşke aynı yıl girseydik bu okula. Ve böylece beraber bitirirdik burayı. Uzun bir zamanımız olurdu. “ Ayrıldık. Birbirimizin yüzüne bakıyor olmak neyi değiştirirdi ki? Hataların hepsini ben yapmıştım. Onunla okul içinde konuşmaya uzun bir süre cesaret edememiştim. Çok kısa bir arkadaşlıktı bizimkisi. Ama o cesaretsizlik yerini cesurluğa, hiçbir şeyden çekinmemeye, açıklık ve dürüstlüğe bırakmıştı. Böylece konuşma fırsatımız olmuş, birbirimizi böyle kısa bir sürede anlayabilmiştik. “ –Seni hiçbir zaman unutmayacağım ve seni hep seveceğim “ diyorum. Gülümsüyorsun.Yanağındaki gamzen beliriyor o anda. “ –Ben de “ diyorsun. “Ben de seni hiç unutmayacağım. Hep aklımda olacaksın. “ Seni uğurlamak beni için için eritecek. Ellerimize aldığımız bavullar... Sonra onların bagaja yüklenişi... Ve senin otobüse binişin. Benim orda tek başıma sana bakıyor olmam yok mu? Otobüsün yavaş yavaş hareket etmesi. Yürüyüp yerine oturmadan önce bana el sallaman yok mu uzun uzun? Sanki gitmek istemezmişsin gibi. Gidip de gözden kaybolana dek seyrediyor olmak seni, bana dokunmayacak mı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İlker Sedat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |