..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Yazarlar ve Yapıtlar > Selcan Tokgöz




20 Mart 2002
Pia`nın Peşinde  
Pia`yı tanır mısınız?

Selcan Tokgöz


Pia, Attila İlhan'ın şiirinde bir meçhulün adıdır. Şair bir şehre geldiği vakit, Pia başka bir şehre gider hep...


:AIGF:

Pia, Attila İlhan'ın şiirinde bir meçhulün adıdır.
Şair bir şehre geldiği vakit, Pia başka bir şehre gider hep...
O yüzden "Ne olur, kim olduğunu bilsem Pia'nın / ellerini bir tutsam, ölsem" der İlhan...
Üstada Mag'da "içindeki kadınlar"ı soruyorlar; şöyle diyor:
"Belki de o kadın aslında Pia.. O hiç olmayan kadın... Aklımda kalanlar, imkansız aşkların kadınları ...
Yaşanmış aşklar kalmıyor. Bitiriyorsunuz karşılıklı ...
Hatırlanan, askıda kalmış aşklar..."

Gülay Göktürk de Hürriyet'te Ayşe Arman'a "aşk"ı, "karşındakini
tanımamaktan, bilinmezlikten kaynaklanan bir duygu" diye tanımlıyordu:
"Aynı evde yaşayınca bilmeye, tanımaya başlıyorsun.Aşk da uçup gidiyor."

Ne garip değil mi?
Kadın ve erkek, Adem ile Havva'dan beridir hep o "yasak meyve"nin peşinde koşup durdular.
Kim bilir kaç kuşaktır sabırla, özlemle, ümitle, ölesiye,
birbirlerine kavuşacakları, bir yastığa baş koyacakları günü beklediler.
"Aşk-ı Memnu", gözünü vuslata dikti asırlarca...
Bu marazi tutku. şiirlerden, masallardan koca bir külliyat doğurdu.
Sonra...
Gün geldi; devir değişti. "Sevenleri ayıran zalimler" devrildi.
Eros, tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.
Sevenler nihayet kavuştular.
Ve buluştukları anda aşk, uçarken bahar kokuları saçarak rengarenk parıldayan narin bir sabun köpüğü gibi sönüp dağıldı avuçlarında...
Anlaşıldı ki vuslat, aşkın miladı değil, celladıymış.

Yüzünü bile görmediği sevdalısı için dağlar delen Ferhat, asrımızda nihayet vuslata erince Şirin'e dönüp bakmaz, internet başından kalkmaz oldu.
Sevdalısını bir kez görebilmek uğruna yıllarca pencerede bekleyen Leyla, evleneli beri, Mecnun'u kafaya takmaz, merak edip cama çıkmaz oldu.
O zaman anlaşıldı ki, aşk gücünü kıstırılmışlığından alıyor, karşılıksızlığından, naçarlığından besleniyor.
Aşıklar yakınlaştıkça, aşk uzaklaşıyor.

Nazım "Sende ben uzaklığı, sende ben imkansızlığı seviyorum" diye yazmıştı sevdalısına... Çünkü Veysel'in değindiği gibi, deryaya akan bir nehir,
aslında deryaya değil, mütemadiyen ve hararetle ona doğru çağlamaya tutkundu.
Cazip olan, maksut mahalden ziyade, seyahatti bizatihi.

Aşk bir tahayyüldür.
Ebediyen müptelası olacağınız bir serap...
Dokununca dağılan bir kumdan kale...
Ben bu sırra ilk kez Metin Erksan'ın "Sevmek Zamanı"nda ermiştim. Duvarda fotoğrafını görüp vurulduğu kızın gerçeğiyle karşılaşınca dünyası yıkılan
Boyacı Halil, sonunda kendi tahayyülünün hakikatin sıradanlığıyla aşınmasına izin vermemiş, kızı bırakıp sevdiği fotoğrafla göle açılmıştı.

Zor olan da budur zaten:
Aşkı her daim kendinde yaşatabilmek...
Bu anlamda aşk tek kişiliktir.
Bizim icadımızdır. Meçhule adanmışlığımız...
gönüllü esaretimiz... bir muammanın peşinde tarumar olmayı göze alışımız...
İnsanoğlu birbirine varıp birbirini tükettiğinden beridir, ancak kafasındaki hayale tutunarak mutlu olabiliyor; her gördüğünde o hayali arıyor, her sevdiğini o hayal sanıyor; her hayal kırıklığının kahredici keyfinden melankolik bir haz alıyor.
Ve yeniden Mecnun'a dönüyor.
Bugün "aşk devri"nden kalma bir sihirli lambayı umarsızca ovalayıp duruyorsak o yüzdendir...

Belki Pia ansızın çıkıp gelir diye...

-=-
Can DÜNDAR



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kibrit Kutusu [Şiir]
Kayıp Yıldızlara [Şiir]
Damlıyor Gözlerin [Şiir]
Cuma'ları Yok Ömrümün [Şiir]
Yağmura Tutsak - X [Şiir]
Yağmura Tutsak - I [Şiir]
Yağmura Tutsak - VIII [Şiir]
Yağmura Tutsak - XI [Şiir]
Yağmura Tutsak - XXIV [Şiir]
Yağmura Tutsak - II [Şiir]


Selcan Tokgöz kimdir?

"an gelir attila ilhan ölür" . . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Selcan Tokgöz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.