Tanrı insanı yarattı, insan da sanat yapıtını. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Bazen saçlarındaki beyazlıklar ve yüzündeki kırışıklıklar dışında kendisinde bile çok şeyin değişmediğini düşünüyor ama bu düşünce onu fazlaca meşgul edemeden her şeyin değiştiği fikrine teslim oluyordu. Aslında bu onun gerçeklerden kaçışıydı. Şu ceviz ağacının altına sığındığı çocukluk günlerinde büyüttüğü hayallerinin hiçbirinin gerçekleşmesinin tek sebebi hayatın değişmesi olunca kendini daha iyi hissediyor ve bu alışkanlığından kurtulup gerçeklerle yüzleşmek istemiyordu. O gün hayalleri vardı bugün ıstırapları. Bu ıstıraplar aslında gerçekleşmeyen hayallerinin yüreğinde bıraktığı tortulardı. Her hayal böyle değil midir zaten diye geçirdi içinden. Gerçekleşmeyen her hayalden geriye kalan ıstırap verici bir tortu değil de nedir. Gözü duvardaki saate ilişti. Geç kalmıştı. Her geç kalış daha önceki geç kalışlara bir pencere açıyordu yüreğinde. Nelere geç kalmamıştı ki. Ellerinden uçup gidenlerin hesabını hiç yapmamıştı. Belirli saat aralıklarına sıkıştırdığı ve yetiştiremediği o kadar çok şey vardı ki bunların listesini çıkarmak korkunç bir şey gibi görünmüştü ona. Bu anlamsız düşünmelerin sonunda yine zamana yenik düşeceğini hatırladı ve aceleyle odadan çıktı. Dolmuşta her zamanki yerine oturdu. Etrafında yola kilitlenmiş bir sürü boş gözü fark etti. Bütün bu gözler sabahın verdiği mahmurluğun dışında bir boşluğu doğru bakıyordu. Evet hepsinin bir acelesi vardı. Hepsinin yüreğinde sakladığı, hayattan çalmaya çalıştığı bir şeyleri vardı,. Hiçbiri zamana karşı yenik düştüğünü fark etmemişti ya da herkes onun gibi bütün bu koşuşturmacanın içinde bir de yenilgi duygusunu hazmedemeyeceklerini farkında idi. Hepsi hayattan ve zamandan çalmaya çalıştıkları şeylerin aslında kendi hakları olduğuna inanıyor, fakat kendileri dışındaki bir yığın olumsuzluğun neticesinde bu haklarında mahrum bırakıldıklarını düşünüyordu. Bütün bu düşünüşler onlara problemlerinin dayatmasıyla saplandıkları bataklıklardan kolayca kurtulmalarını sağlıyordu. Hiçbiri onları bu bataklıklara sürükleyen hayat hikayelerinin şekillenişinin onların yaptıkları tercihler sonucunda gerçekleştiğini düşünmek istemiyordu. Evet, bu bir kaçıştı. Ama bu kaçışın sonu yoktu. Hayatlarının her kavşağında mutlaka yüzleşmeleri gereken bu gerçekleri olmamış gibi kabul etmek onlara kısa süreli mutluluklar verse de sonucunda çekecekleri ıstıraplar katlanarak büyüyordu. Ellerinde avuçlarında hayata dair ne varsa acı veriyordu. Hayatın onların eline bıraktığı miras yenilgilerle dolu bir enkazdı. Bu enkazı kaldıracak ne cesaretleri ne de güçleri vardı. Onlar için en kolay yol bu enkazı varlığını inkar etmekti. Onlar da öyle yapıyordu. Hayatın bütün yönleriyle tatmin edebildiği bir insan var mıydı? Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Hayır! Kesinlikle hayır. Böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Gerçekten hayatın bütün ihtiraslarını tatmin ettiği bir insanın varlığına ikna olsa yaşayamazdı. Onun için en önemli liman bu inançtı. Bir taraftan da bütün bu beklentilerinin gerçekleşmesi adına gereken her şeyi yapıp yapmadığını da düşünüyordu. Hayır, keyfine düşkün bir adamdı. Öyle zora gelecek cinsten bir mizaca sahip değildi. Bunu kendi kendine itiraf ettiği zamanlarda birazcık rahatlıyordu. Ama bu rahatlık varlığının gereksizliği konusundaki düşüncenin çıkmazına saplanıp kalıyordu. Tekrar saatine baktı. Geç kalmıştı. Ve büyük bir ihtimalle yine asık bir suratla karşılanacaktı. İnsan her şeye alışıyor diye geçirdi içinden. En ıstırap veren acıya, aşağılanmaya. Hatta mutluluğa bile. Sizi en fazla mutlu edeceğini düşündüğünüz bir hadise gerçekleştikten sonra artık eski önemini yitiriyor, sizi kendine alıştırıyor. Bazı yönleriyle kötü gibi görünse de insanoğlunun sahip olduğu bu kabiliyet hayatı yaşanılır kılıyordu aslında. Yüzündeki bezginlik birden siliniverdi. “Evet, bugün benim için tarihi bir gün olmalı. Hayatımı her şeyiyle gözden geçirmeliyim ve ihmal ettiğim her ne varsa onlar için mücadele etmeliyim. Tabi işe zamana yenik düşmemekle başlamalıyım. Bugün zamanı son kaçırışım olsun. Elimden geldiğince beklentilerimi hayattan koparıp almalıyım. Önümde uzun bir zaman var. Şu koltuklara yığılmış insanlar gibi pes etmemeliyim” dedi kendi kendine. Muavin son durak diye seslendi. Herkes kapıya doğru koşuşturmaya başladı. İlk defa acele ederek bir an önce dolmuştan inmek için ön sıraya geçti. Yıllardan beri ilk defa bir dolmuştan ilk inen kişi olacaktı. Az önce aldığı kararların bir neticesi olduğuna hükmetti. Kapı koluna heyecanla indirdi ve ilk adımını attı. Araçlara kırmızı ışık yanıyordu ama dolmuşun durduğu yerde yaya geçidi yoktu. Yirmi metre ilerde bir üst geçit vardı. Üst geçide doğru hareketlendi fakat vazgeçti. Zaman kaybetmeye tahammülü yoktu. Kırmızı ışıkta durmuş olan kamyonun önünden aceleyle geçti. O anda karşıdan gelen otobüsü gördü. Yeşil ışık yanmıştı ve yolun ortasındaydı. Ellerini havaya kaldırarak son bir hamleyle otobüse işaret verdi. Gözlerini açamıyordu. Yanaklarından aşağıya bir sıcaklık süzülüyordu. Ellerini yüzüne getirmeye çalıştı. Yapamadı. Başına büyük bir kalabalık toplanmıştı. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Zorlukla bir nefes aldı: Bir nefes daha. Bir nefes…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © FATİH YALÇIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |