Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Çiçeklerini kopardığımız Ümmü halanın bize bağrışlarına karşı sığınağımızdı Remzi dede. “Bırak oynasın çocuklar!” diye balkondaki Ümmü halaya seslenir; sonra toz toprak içindeki bize tebessümle bakıp kafasını sallardı. Bu onayı aldıktan sonra iç rahatlığıyla devam ederdik. Evcilik, öğretmencilik, uzaycılık, fakircilik, trencilik vb. oyunlarımızın değişmez sahalarından biriydi onların bahçesi. Biz fark etmezdik, Remzi dede sessizce koruyup kollardı bizi uzaktan. Biz mahallenin çocuklarıydık, o bizim Remzi dedemiz. Geçtiğimiz bayramdı, evine gittiğimizde kendi elleriyle tutmuştu bize kolonyasını şekerini. Bir de ısrar etmişti, bir taneyle olur mu hiç, alın şekerlerden istediğiniz kadar. Zayıfça bir adamdı. Yavaşça usulca adım atardı yürürken. Birini inciteceğim, üzeceğim diye ödü kopardı adeta. Azıcık aşım kaygısız başım, tevazusu her halinden belliydi. Dünyada başını sokacak evinden başka bir şeyi de yoktu. Elbette, öğretmen çıkmış oğlu, iyi yetişmiş kızı, damadı, gelini, ve torunları dışında... Tam dört saat olmuş Remzi dede gideli. Az önce aynaya baktığımda ağlıyordum. Tüm saçlarımı kaybetmişim gibi. Remzi dede, giderken peşi sıra onun bahçesinde geçen tüm çocukluğumu da götürmüş gibi. Aniden kel olmuşum gibi. Tüm çocukluğum sıfıra vurulmuş gibi... Ağlıyordum. Kansere ustura vuramamış Remzi dede. Ankara’dan döner dönmez onu görmek istemiştim , yattığı hastanede. “Çok değişmiş, çökmüş. Tanıyamıyormuş ki kimseyi, tavana bakıyormuş sadece.” Dediler. Onu görmeme izin çıkmadı. Göremedim, son kez. Nasılsın Remzi dede, desem... İyiyim der miydi acep... Tanır mıydı beni? Yüzüme bakıp gülümseyiverir miydi?... Bunları hiç öğrenemeyeceğim... Az önce Remzi dedenin evindeydik. Kara haberi alan tez gelmişti, tüm odalar doluydu. Erkeklerin kaşları çatık başları öne eğik, kimisi çenesine dayamış elini; kiminin kolları sımsıkı göğsüne düğümlenmiş. Hepsinin dudakları düz bir çizgi gibi, yumuk. Kadınların gözleri kırmızı, ağızlarında dualar, avuntular, hıçkırıklar... “Ağlamayacağım” diye söz vererek girmiştim eve. Çünkü bu evde hep gülmüştük, iyi ağırlanmıştık. Şimdi Remzi dedeyi biz ağırlıyorduk kendi evinde. Öğrendim ki olur olmaz yere söz vermemek gerekiyormuş... Ümmü hala sırtını kanepeye dayamış, dizleri üstüne yere çökmüş, kolları iki yana açık ağıt yakıyordu, iç parçalayan. Elinden bir şey gelmeyeceğini bilmenin yenilmez ağırlığıyla. Kabullenişin verdiği sessizlikle... Siyah etek ve siyah bir kazak vardı üstümde. Birden gözüme takıldı, kapkara göründü tüm odalar. Etrafta teselli edecek söz arayanlar, acıdan kimseyi duyacak hali olmayanlar kulağıma çarpıp geçiyordu... Hepimiz aynı anda farkındaydık, ölümü her birimizin tadacağını. Başınız sağolsun’lar... Allah rahmet eğlesin’ler... Kandil gecesi, iftar vakti vefat eden Remzi dedemiz... Göz yaşlarım sinek kaydı tıraş olmuş gibi... Ağlamıyorum ki... Gözüme, çocukluğum kaçtı... O yüzden yaşardı böyle... Mekânın cennet olsun Remzi dede...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yasemin Cankaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |