..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Yeraltı > Ozan Önen ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı




11 Ekim 2005
Belki, Şaşkın Olur Sonrası  
oradayken, burası için "orası" diyenler için...

Ozan Önen ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı


"Cilalanmış fayansları batır... Takım elbiseleri batır... Karşılıksız aşkını batır... Ulaşamadığın şehirlerin gemilerini batır! Sesinin kötü olmasına aldırmadan söyle şarkını... Bağır!..Tanımadığın insana sarılamıyorsan , yastığına sarıl!.."


:DBDE:
Gece bitti.Geceler başladı... Günaydın sabıkalı bebek dünya!...
Sana, kimsenin bilmek zorunda olmadığı ve bilse de pek fazla umursamayacağı bir çocuğun ve telefon hatlarına sıkışmış bir çiçeğin öyküsünü anlatacağım.

x

Bu Dünya İmparatorluğu'nda bir yerlerde, Wagner kusmuğu yağmurlara boğulan kara bir şehirde ; paslı çiçeklerin açtığı tuhaf bir iklimde; Tuhaf adlı bir çocuk, nefesi sıcak bir çiçek arıyordu...
Belirli bir yolu yoktu fakat ayakları vardı.
Uykusuzluğu, kendisiyle hesaplaşma arzusunun ve hesaplaşamama korkusunun bileşkesiydi. 'Hiç' olduğunun henüz farkında olmadığı 'bu dünya'da sütün dibinin de kaymak tuttuğu gün sevincinden iflas edebileceğini düşünecek kadar hayalperest ve umutluydu. O günlerde umut, onun için en büyük kötülük değildi.
Tüm kalbiyle inandığı hemen hemen bir tek şey vardı : İnsanlara okumak değil yorulmak zor geliyordu. O anlattıkça kendi dünyasını, Bu Dünya'nın plastikleri ona daha da fazla saldırıyordu. Çünkü plastikler , kendilerini anlatmaya cesaret edemeyecek kadar sakat ve boyalıydı. Okudukça yoruldu çocuk , yoruldukça delirdi , delirdikçe doğdu. Doğdu, doğdu ve yeniden doğdu...Oysa , doğum fotoğrafı yoktu Tuhaf'ın... Şiirsel düzlemlerde koşan Tuhaf, fısıldayarak duyurdu ilk isteğini :

Doğum fotoğrafım olmadı benim.
Bunu ,
güzel mi güzel bir otopsi raporuyla telafi edin...
Lütfen!
Lütfen ,
cenazeme çelenk göndermeyin .
Plastik kullanmadan sevişin ;
yeter !

Yüreğinin götürdüğü yerlere gitmedi hiç, yüreğinin getirdiği yerleri götürdü hep!.. 'En' Lisesi'nin 'fen' karizmatik olmayan çocuğuydu! Ol'mayı ve öl'meyi bilemeyen cahil çocuk!.. Söyle çiçeğe ; kimsin sen?!...

ben, apış arandaki ağustos böceği .
ben, gök-yüzün'den baki kalan o hoş seda .
tanıştığımıza leyla oldum sevgili !
sevgilim:turuncu nar çiçeği...

Şimdi, hangimizin aklı yerinde ki?! Şimdi hangi dünyada, hangi şehirde, hangi sürüde kavisli yazgısıyla insanoğlu?.. Tuhaf... Tuhaf ; Bu Dünya İmparatorluğu'nun en paslı çocuğu! Adam Olacak Çocuklar Lisesi Mezunu, Patron Olacak Mıyım Acaba'cılar Üniversitesi 'nin sessiz turuncusu... Apartman kulağı çanak antenlere fısıldayarak : Apartmanlar ışıklı et yığını, apartmanlar içi yanmış kibrit kutusu, dedi ve utanarak yutkundu..Konuşamadıklarını tükürdü! Çorak toprakları özledikçe yoruldu ; ruhunu , apartman karanlıklarında bir beden daha küçülttü... Tuhaf, bulunduğu deryadan bihaber balıklar arasında, ölümünü dahi sırıtarak bekleyen soytarılardan da tuhaf, sessiz sedasız ne yapıyordu?..

Işıklı et yığınları karşısında ,
Paranoyak geveze daktilosu...
Çikolataya bulanmış sigara dumanında ,
Kambur bir cazgır gibi ağlıyordu .
Tuhaf : İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK'lar ordusu !
Tuhaf : İki kişilik algılar yanılması .
Paranoyak geveze daktilosu ,
Ankara'nın karartılmış boyacısı .
Paslı hayat kokulu sigara dumanı ,
Bayat nefesinin sıcak çikolatası !..

Sarılık geçiren bir sonbahar sonu, vanilya kokulu yağmurlar getirdi ve Tuhaf'ın dostları ve de dostlarının kuzu postundaki dostları ders çalışmaktan yarılırken, o ,ani bir şeyler yapma isteğini açığa vurdu : Şair yumruğunda ROCK ezgisi, şair yumruğunda EKMEK kavgası, şair yumruğunda TÜTÜN kokusu!.. Üçüncü çoğul şahıslar pek bir acaipti doğrusu! Tuhaf, platonik orgazmlardan bıkıp sustu. Koştu,koştu... Lacivertti, mordu, turuncuydu, karaydı, kırmızıydı...Renk seçiminde hep yalnızdı. Tüm renklere küsüverdi. Kanatlandı. Kanatları parmaklarıydı... İçini, kanatlarıyla fazlasıyla kurcaladı ve bir gece vakti yalnızlığa karşı ruh mastürbasyonu yapmaktayken soluk soluğa kendi içine kusuverdi : KAOTİK YALNIZLIK MANİFESTOSU!..

Heba edilmiş hayatımın kartvizitiyim.
Gitar soloyla terbiye edilmiş kahverengi film jeneriğiyim.
Figüran benim.Kameraman benim.
Kahraman benim.Yönetmen benim!..
VERY SPECIAL THANX TO PAIN!

Ellerimden tutun ve beni çorak topraklarda sürükleyin, diye bağırdı Tuhaf...Sonra,çok sevdiği bir cümleyi mırıldandı: ''Bilmezlik ile ne hoştum;hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı.''(*) Kendi filminin galasında içi boş sinema salonuydu.Yönetmen de o'ydu ; seyirci de!..Klişeler, kendi dilinde söylenemeyecek kadar solgundu. Ruhu hastaydı. Sise, karanlığa, delilere, yağmura ve deforme hayatlara cinsel bir haz duygusundan da öte bir ilgi duyuyordu. Küçüklüğünde simetri hastası olduğunu hatırladı ve tüm gördüklerinin ve de göremediklerinin asimetrik bir bütünlüğün simetrisi olduğunu anlayınca rahatladı. Kırmızı yağmurluğu, kırmızı eldivenleri, kırmızı pantolonu ,kırmızı çizmeleri olmayınca ağlayan çocuktu fotoğraf albümünde.Büyüdü , kaosa inandı. Sonra, kırmızıya olan ilgisini bıçakladı. Peygamber olduğunu sanacak kadar narsis değildi ama günahlarına muazzam bir hayranlık duyuyordu. Belirtisiz bir hayat tamlaması kurdu ; yazarken beynine kan sıçrayanlardandı. Yine, küçüklüğünde hiç delireceğini hissetmediğini anımsadı ve kendisini yalınkılıç bir iç savaşın içinde buluverdi! Kaosun tutunanlarından değildi çünkü...Tuhaf, kendi ilhamında sessiz sakin boğuldu.
Beceriksiz bir hayalperestti. Çocukluğuna geri dönüşler,boğulmalara açılan taze yelkenlerdi... Özledi,özledi,özledi... Çizgi filmler dünyası olsun istedi. Musluğa bağlı hortumu koynundan içeri sokup deliler gibi ıslanmak istedi. Kahkahalar atarken ağlamak...Babasının yanaklarını kahkahalar atarak sıkmak ,annesinin eteğine 'acıktım' diye sarılmak... Marketteki kasiyer olmak istedi. Köşe başında bağdaş kurup oturan çiçekçi... Tarlanın çamuruna nasırlı ellerini bulayan çiftçi... Yangını rüyalarında su gibi gören itfaiyeci... Özledi Tuhaf,özledi. Onlar gibi düşünebilmek istedi. Sonra, tüm bunların dışta mümkün olsa da , içte , bozkır köylerinden de uzak istekler olduğunu anlayınca fena halde yalpaladı... Bozkırdan da sarı bir sonbahar sonu, bozkır köylerinden de uzak bir yalnızlık sağanağına tutuldu... Tuhaf, aniden yerinden kalktı ve dilini yutana kadar koşmaya başladı... Yağmur,bağlama tınısında yağıyordu... Su damlacıkları, teninin her gözeneğini teker teker öpüyordu. Koştu Tuhaf, koştu... Geçmişinin formasını üstünden çıkardı ve Yalnızşehir'in boş tribünleri önünde diz çöküp kayıverdi ; dizlerini kanattı. Deli gücü dedikleri şey, Tuhaf'ın dizlerinden akan kandı. Yavaşça, gökyüzüne baktı ; kimse yoktu... Kara şehirlerin asitli spermlerine dönüşen yağmur damlacıkları , gözlerine küçük demir bilyeler gibi düşüyordu. Saçak altına saklanmış boklu güvercinler , baca diplerinde kurum lekesiyle vaftiz edilmiş kuzgunlar , kapı eşiklerinde ıslanmış tüylerini yalayan donuk gözlü kül rengi kediler, griler, maviler, siyahlar Tuhaf'ın 'atamadığı' golü çılgınlar gibi alkışlıyordu... Onlar, Bu Dünya'nın karasına bulanmış plastik gölgelerdi...Canlı oyuncaklar!.. Kızmadı Tuhaf, kızmadı. Çünkü kötüler beyaz giyer...Çünkü kimse 'ben kötüyüm' diyemez ki... Tuhaf, başında diz çöktüğü çamur birikintisine (tarihte yazılı her kötülüğün, yüzsüzce, tarihe kara bulut gibi tekrar çökeceğini bildiği için) kaybolacağına aldırmadan şu sloganı yazdı işaret parmağıyla : KIRMIZIII?.. siyaaahhh!.. KIRMIZIIIII?... siyaaaahh!.. EN BÜYÜÜK?.. yalnızlık!..
Yalnızlık, onu 'geğirmişti' BU DÜNYA'ya karşı...
Gün bitti. Günler başladı...
Tuhaf, düşlerindeki düşüşlerine kırmızıya ve siyaha zaafı olan bir ortak aradı.Görmek istediklerine değil ,inanmak istediklerine inanan bir ortak. Kötülüğün en ahenklisini görüp, çamurda yuvarlanıp, ağlayıp,ağlayıp,ağlayıp en karanlık dehlizlerden çiçeklerle çıkabilmek için. Bu dünyanın plastiklerine aldırmadan koşup, sarılıp,sarılıp,sarılıp aşık oldukları anda nefessizlikten ölebilmek için. Telefonlara sarıldı Tuhaf, telefonları açan olmadı. Kapıların zillerine bastı Tuhaf ; açan yine olmadı.., Olamadı Tuhaf, ölemedi de. Bu Dünya'nın kapı zilinin tam üstüne kocaman bir 'HEP' yazdı; içindeki 'HİÇ'i karalayabilmek için. Dedim ya ; umut onun için henüz en büyük kötülük değildi. Halüsinasyonlarla harmanlanmış cümleler kurdu Tuhaf :

Delilerin kapı zili olmaz , dedi bana ;
fark ettim ki
günlerdir kapımı çalan yok.
Günlerdir kapımı çalan yok
ve ben
bana bunu söyleyen kişinin
'kendim' olduğunu sanıyorum
veya
günlerdir 'kapımızı'çalan yok .
İZNSİZ , GÖLGESİZ , PLASTİKSİZ
ayyaş bir rengin içinde sevişmekteyiz .
Bir ses ,
telefonda ve rüyalarda
bedenleşebilecek kadar uzaktaysa ;
sessizliğin bir ses olması muhtemeldir .
Günlerdir,..
Günlerdir deli olmadığımı bilecek kadar deli
ve kapımı çalmadan da
beni sevebilecek kadar iyi ,
İZİNSİZ , GÖLGESİZ , PLASTİKSİZ
biri var...

-dı...Tuhaf,düşlerini kanatacak çiçeğini bulduğunu sandı. Senkronize düş'üşlerini nar çiçeğiyle yapacağını sandı...'' Hayranlığı o dereceye vardı ki ; yere düştü ve kendinden geçti.''(**) Başka bir kutup yıldızı bulamadı. En parlak yıldızı değil ; sönük fakat yine de 'yıldız' olan bir yıldızı aradı...Kusamadı Tuhaf ,kıpırdayamadı... Nar gibi dağıldı : Paramparça,kan kızılı!.. Çamura birlikte bulanmalıydılar ve birlikte doğrulmalıydılar her yenilgi yudumunda. Paramparça olacaksalar,birlikte karışmalıydılar kırmızıya... Bir leke bırakmalıydılar 'bu dünya'ya-inat ve heyecanla-... Nar lekesi çıkmaz(dı) çünkü!.. Sonra,sarılarak düşerlerken dejavulaşmış koridorlardan,nar çiçeği elini bıraktı Tuhaf'ın... Tuhaf,daha önceleri de içinden geçtiğini anımsadığı her yalnızlık koridorunda yeniden, yeniden, yeniden yalnız kaldı... Tuhaf, hiçbir şey yapmadı. Hiçbir şey yapamadı ; bu dünyada olmasa da dünyada bir yerlerde izinsiz, gölgesiz, plastiksiz birileri hala var,..

Birlikte düşelim sevgili nar,
birlikte parçalanalım!
Kırmızıya
birlikte bulanalım ve
birlikte yutkunalım her boğulmada!
Ne yanmış şeker koksun tenimiz,
ne de vanilyalı afrodizyak!..
Birlikte yapılan içgüdüsel bir düş'üştür aşk
ve aşk ,
alev alev yakan gözükapalı bir öpüştür yar!..

Takvim yapraklarının hiç koparılmadığı Uzak bir şehirde, garip gölgelere yanaklarını okşatan birisi var. Her geçen gün değerini yitiren bir zaman kavramı var. Her geçen gün, farkına şiddetle varılan bir 'biz' var... İki kişiden daha kalabalık bir 'biz' bu. Yarısını sen tanıyorsun sevgili ; yarısını ben , dedi çiçek. Kalbinin manyetik kutbunu yitirdi Tuhaf... Kutup yıldızı silindi gökten! Istanbul - Ankara...Yağmur kovalarken!Yağmur kovalarken, gökyüzünü andıran bir yüzü ve huzurlu bir kucağı arama yolculuğu!.. Yurtsuzluk, der ,ıslık çalıp koşardı Tuhaf... Cümleler, kalem tükürüğü!.. Acıtarak, ısırarak kendi parmaklarını, gayriciddi bir halde ,derin uyku hallerinin yaşattığı o sevimsiz kuşbeyinlilik anlarından birinde Red Kit'ten daha seri bir şekilde kibritini çıkarıp sigarasını yaktı Tuhaf... Duman yaktı gözlerini. Tüm yalnızlıkların canlı kalkanı olmak istedi hemen ; kelimelerinin ucuna susuturucu taktı ve James DEAN'den daha fazla kısarak gözlerini, dumanını bu dünyanın karasına bulaştırdı. Duyumsadı sesini sessiz sevgilinin... Marilyn MONROE'nun kaçmış çorabından daha değersiz hissetti kendisini ya da NIETZSCHE'nin bıyık telinden... Aşık Veysel'in bağlaması gibi ; kör ve acımtırak bir illüzyondu hayata karşı!..
Yalnızca, bir 'çift' göz bilebilir gök-yüzü'nde yıldız avlamanın hiç kimseyi yaralamadığını... Kör ve acımtırak bir illüzyon değilse ömrünüz ey yalnızlar ; üzülmeyin! BİR ÇİFT GÖZ, YALNIZ DEĞİLDİR!.. Sizce de tüm dejavular birer öksürük değil mi? Her karanlık koridor, tanıdık birer yalnızlık gibi!
Şimdi, bir çift gözden daha büyük bir teselli Tuhaf'ın istediği.
Bambaşka bir sığınma duygusu aradı Tuhaf ; sözcükle , ritm ile , düşünceyle.
Beyinsel bir gücün ona ulaştırdığı her düşsel tenin özlemiyle... Ürktü Tuhaf,ürktü... Delimtırak bir tıkırtı duydu!..Ne söyledikleri anlaşıldı,ne de SÖYLEYEMEDİKLERİ...Dosya kağıdının hayalarını buruşturdu , Bu Dünya İmparatorluğu'nun mahşeri turuncusuna tükürdü... Nar çiçeğine küfretti : Rengarenk kırılmalar yarattı... Naylon poşetleri kovalamaya devam etti ; çocukluğa merhaba!.. Yolda duran küçük bir taşı tekmeleye tekmeleye eve kadar götürdü... Basamakları saydı...Otomobillerin plaka numaralarını tek tek okudu...Herkesin ortak olarak yaptığı fakat bu şeyleri bir başkasından duyunca sanki bunları yapan birisinin varlığını ilk kez duyar gibi şaşırdı... İlk kez anlamsız bir şeyin de anlamlı olabileceğine inandı ve çatlak heriflerin patlak prezervatiflerinden daha kaygan zeminlerde yürüdü! Yağmurlu bir regl günü tabancasını çektiiiii....ve ıslattı tüm palyaçolarını Bu Dünya Lunaparkı'nın!.. Hiçbir şey olmamış gibi davrandı çünkü hiçbir şey olmamıştı... Cebinde ruhsatsız bir su tabancası vardı...Küçüklüğünde apayrı dünyalara gittiğini hissettiren şeyi ona büyüdüğünü söylediklerinde yaptı :Yatağının altına saklandı...Bu yüzden tüm zamanların en çok iz'lenen ölümüydü!
Ayakkabılarının bağcıklarını birbirine düğümledi , naylon poşetlerin uçuşması için haftalarca bekledi Yalnızşehir'in çıkmaz sokaklarında. Derken, son bir kez elini uzattı gökyüzüne doğru ve dudaklarından derli toplu bir itiraf metni uçuştu... Çünkü o,uçuk kaçık dikenlerin çirkefliğinden bıkarak uzak şehrin papatyasına hak ettiği sıcak nefesi vermek istedi..,Tuhaf'ın DERLİ TOPLU KARA SESSİZLİĞİ eşittir DERLİ TOPLU İTİRAF METNİ :

Seni elime alıp külünü iç'ine dökeceğim!.. Acıtan tadını, uyuşmuş parmak uçlarımla bulmaya çalışıyorum. Biliyorsun ya uçtayım, ya da uçtayım. Sevmenin dumanı çok!.. Sevmenin nedeni yok çünkü seni neden sevdiğimi bilmediğim için seviyorum. Benden başka hiç kimse, seni ,bir gece yarısının siyah çeyreğinde düşler üstü izler bırakarak uyandıramaz . Bu Dünya'nın, Bu Hayat'ın dışında bir yerlerde, belki de DÜNYAda, bir plastiğin hissedemeyeceği uç noktaları hissettiremez . Sarılarak uyumak istiyorum sadece. Sonsuza değin, alışkanlık olmayan bir güven ile. Bir kardeş gibi ve bir kardeş gibi değil. Dosttan öte,sevgiliden yakın! Düş tadında ama zehirli?..Hayır ; sevimli ve yeni uyanmış keyifli bir bebek gibi. Görülmemiş bir rüya gibi.Zamansız bir dünya gibi.
Uzakla yakını karıştırdığım yakın bir zamanda ' zamansız ' bir rüya gördüm ; biliyorum. İçim , öylesine bir hal aldı ki anlatmayı mümkün kılan tüm yetilerimi yitirdiğimi hissettim. Sonra , bir ışık gördüm... İçim , acıdı yine... Ardından vazgeçtim, dedim ama vazgeçemedim. Her gün , yeni bir tekerrür benim için. Zaman yok ; biliyorum. Bu yüzden zamansız bir rüya da yok! Peki , ne zaman düzelirim ben?!.. Zaman yoksa, ' Ne zaman?' da yok sevgili...İç beni , ZAMANSIZ RÜYALARINA ALET ET!.. İç ki ; soğumadan tenimiz , yarılanmadan ömrümüz, saralım açık yaralarımızı...Sevmenin yarası çok .
Yaşasın ' DOSTTAN ÖTE,SEVGİLİDEN YAKIN ' bayramları!.. Yaşasın ' dosttan öte, sevgiliden yakın ' bayramları!.. Köpük köpük biralar denizi , içimdeki aptal şaire çarpıyor dalgalarını.. Yaşasın ölmüş şairlerin bayramı! ‘Boş ver'lerle tüket satılık intiharlar mevsiminin intiharlarını!.. Kazalarım, kayıplarım, günahlarım, rüyalarım, kırmızılarım, ağlayıp ağlayıp bağırmalarım, içini ısıtan kahkahalarım , yalanlarım, kapı yumruklamaktan çürüyen parmaklarım, çocukluk fotoğraflarımdaki doğallığım var hayali balkon intiharlarında! Balkon eşittir hayali intihar!..İntiharla ölçmeden cesaretimi,sarılarak sar yaralarımı...'' Anka kuşu gibi yalnızlığı alet edin!Öyle hareket et ki; adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun. '' (***) Kızma bana ; insanım. İnsanım. İnsanım!.. Sen, türkülerde anlatılan sevgiyi ararken;ben, aptal şaire aşık çürük organlarla yattım. Benden nefret EDEMEDİN... Çünkü ben her şeyi,boyamadan yaşadım. Soruları sevemedim. Fakat bir şekilde anlattım ve BU DÜNYA’yı sorgulayan sorular sordum. Çünkü sen bende, ' hırs yapılmış günlük sevgiler 'i değil, türkülerde anlatılan, dokunmaya kıyamayan, AĞLATAN, AĞLATAN, AĞLATAN sevgiyi buldun. Ben kendimi Rock'n'Roll sevişmelere kaptırdım. Yine de ; ne hissediyorsan boyamadan anlatabileceğin bir tek ben vardım, biliyorum. Biliyorum! Sana, sadece ikimizin konuştuğu bir dil yaratıyorum...
Saçlarından çekip dudaklarını kanatarak öpüyorum. Boynunda sıcak bir nefesin külleri var şimdi!.. Sen, kalbinin daha aşağılarda attığını hissettiğin anlarda bile benim garip gölgeme aşık oldun. Sevmenin boyutu yok!.. Şimdi bir kasiyerin gözlerinde gözlerin. Bir itfaiyecinin alevli rüyasında düşlerin.. Bir çiftçinin nasırlı ellerinde ellerin.. Sımsıcak bir nefes gibi çiçeklerim... Kendi hikayemde,sol avcumun iç'inde 'ol'mayan kalp çizgimin üstünde yalnız başıma susuyorum.Senden sadece seni istiyorum... Gözlerde bir ışık uyuyakalmış, ışık hızından fazla bir hızda bakışlar ok gibi delip geçiyor tüysüz kalp duvarlarını...Oysa ben, Gözlerin İçine Bakmaktan Utananlar Tarikatı'ndandım. Özlemeyi özlediğim gibi, sarılıp UYUyamaMAYI özlüyorum şimdi!..Şimdi , bir çift gözün yalnızlığımı bozmasını özlüyorum. Garaj pisliğinde pusuya yatmış insan yüzlerinde, yerden toplanıp 'içilmeye' çalışılan nefes orospusu olmuş izmaritlerde, eldeki tütün kokusunda, yepyeni yolculuklarda açığa çıkan eski hüzün yumaklarında, yeni tanışılan insanların sesindeki o garip heyecanda... Seni, göğüs kafesimin kemik parmaklıklarında birikmiş bira şişeleriyle 'SENİ SEVİYORUM' yazarak seviyorum! Ellerimden tut ve beni çorak topraklarda sürükle...

x

Bir kişi değildi Tuhaf... Liman değildi o. Riskti. Bazen korku dolu bir rus ruleti, bazen açılmamış kartlarla süren poker gibi...Çay tabağında asimetrik bir güzellik yaratan, küp olmayan, dikdörtgenler prizması şekerler gibi...Eriyebilirdi. Çayın yanında uçuşan tavla pulları gibi....Savrulabilirdi. HEP ÇİÇEKLERİ'yle dolu bir buket , bu riski ne kadar taşıyabilirdi ki?.. Birlikte yalnız olmak ama beraber yalnız olamamak. Aslında bütün mesele bu... Düşüncenin olağan seyrinin farkına varıp sırf gidişatın klişeleşmiş yoluna inat, aniden ,düşündüğün şeyin aksini düşünmek...Seni kıskanan bir sürü gözün , yalnızlığınına aldırmadan hala inatla sana saldırmasını tepkisizce izlemek... Ani bir şeyler yapma isteğini açığa çıkarmak ya da her zaman olduğu gibi kendi içine kusuvermek... Hiç tanımadığın birisine gidip ona sımsıcak bir MERHABA demek... Sen kendini tanıyor musun ki?!Dengenin dengesizliğinde yürümeyi denedin mi?..Neyzen’in nefesinden Nazım’ın yumruğuna geçip gidebildin mi?

Sonra , tanımadığın yalnızlarla birleşip yalnızlıklar ordusunu yenme umudu biriktirmek...Borsayı takip etmeden de yaşanabileceğini göstermek. Çorak topraklar üstünde çırılçıplak bir ruh ile dertleşmek ya da dertleşememek... Yastığında, HEP ÇİÇEKLERİ'nin kokusunu istemek ama HİÇ'liklerle dolu bir rüyanın iç'inde kaybolmak...Uyandığında , HOŞÇA KAL'lardan yapılmış bir uçurtmanın kopmuş kuyruğunu yanıbaşında bulmak...Ağlamaklı bir sızı duyuvermek boynundan aşağıda ; göğüs kafesinde hapsolmuş bir başka sen'in iç'inde..

HOŞÇA KAL , veda sözü olmadıkça güzeldir bir de formalite olmadıkça... Geriye ne kalıyor şimdi? Yalnızlık : BİR , Hayat : SIFIR!..

Halikarnas Balıkçısı, yaşamın tanımı yoktur ,diye bağırıyor sevgili...Ben,kendi yolumda sessiz ve yalnızım.
Sen, Tuhaf'ın hikayesini dinleyen ağustos böceği!.. Sen ; hayali sevgilisinin apışarasında tembellik yapan Tuhaf'ın ,kırmızılar iç'indeki benzeri!.. Avanak romantizmle yazılmış cümleleri okumana gerek yok artık!İnsanoğlu pek kalabalık ve de yalnızdır... GİT!.. Bu Dünya İmparatorluğu'nun katı gerçekçi tokadını yüzünde hisset hadi , BU DÜNYAdaki umutların ahşap yangın merdiveni!..Lanet olası Bu Dünya'yı DÜNYA yapmak için bir kere de olsa 'çeneni kapayarak kusmasını' öğren artık!.. Tanımadığın insana git. Kendine git. Çocukluğuna git. Cilalanmış fayansları batır... Takım elbiseleri batır... Karşılıksız aşkını batır... Ulaşamadığın şehirlerin gemilerini batır! Sesinin kötü olmasına aldırmadan söyle şarkını... Bağır!..Tanımadığın insana sarılamıyorsan , yastığına sarıl!..Çünkü ''Küle değil,ateşe üflemelidir.''(****) Ya da boş ver her şeyi... 'Şey' sayılamayacak kadar var olan şeyleri dahi... Belki de uyku,en dürüst kurtarıcımızdır. Sahiden de uçmasını öğrenemeyecek kadar plastik olduğun için uyuyorsan , iyi uykular yalnızlığın şarkısını fısıldayan ağustos böceği... İyi uykular sana sabıkalı bebek dünya! Çünkü; GECE BİTTİ , GECELER BAŞLADI...

Ozan Önen
ODTÜ GENÇ YAZARLAR TOPLULUĞU BAŞKANI
PK 40 06531 ODTÜ / ANKARA
www.gencyazarlar.org/
ozan@gencyazarlar.org
msn messenger:
very_special_thanx_to_pain@hotmail.com

(*),(**),(***) Leyla ile Mecnun , FUZULİ
(****) Divân-ı Lügati’t-Türk , Savlar , KAŞGARLI MAHMUT



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Cezmi Ersöz'le [İnceleme]
Limon Bardan Şaşaalı Sahnelere: Manga [İnceleme]


Ozan Önen ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı kimdir?

Ozan Önen kimdir? (Ozan Önen hakkındaki bu biyografi metni, aşağıda "kaynakça" bölümünde belirtilen adreslerden derlenerek, Kutalmış Gökalp İnce tarafından kaleme alınmıştır. ) ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı’yken adından çok söz ettirmeye başlayan, genç Türk Edebiyatı’nın ve organizasyon camiasının ünlü isimlerinden Ozan Önen; 17 Şubat 1984’te Kırklareli’de doğdu. Çocukluğunun büyük bir kısmını burada geçiren Önen, daha sonra sırasıyla Susurluk, Aydın ve Ankara’da yaşadı. Susurlukspor'dan Beşiktaş'a kadar uzanan belden sakatlanmalı sekiz yıllık bir futbolculuk macerası, 'yazar olacağım' tutkusuyla Aydın Fen Lisesi'nden ODTÜ Felsefe'ye kadar savrulup gelen bir okul hayatı, on sekiz yaşından beri yazmakta olduğu kaotik kurgulu buçuk bir romanı, Rock'n'Roll Sevişmeler adlı bir porsiyon şiir dosyası, biri uzun metrajlı dört senaryo çalışması, çıkartmış olduğu dergi ve fanzinleri var. Philip Guedella "özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. " dese de, Ozan Önen hiçbir zaman "özgeçmiş" yazmıyor, o, yazılarıyla anlatıyor her şeyi. Başkaları onun için (öz)geçmiş yazsa da, yine de pek yeterli olmuyor. Birileri de yazmış bir şeyler, olmuş mudur; bilinmiyor. . . "Ozan Önen kimdir?"sorusuna verilecek cevaplar, bir insanın ömrüne sığdıramayacağı cinsten olsa gerek ki birçok kişinin hayatları boyunca yaşayabileceği şeylerin toplamıyla dopdolu bir geçmişe sahip bir adam bu. Ozan Önen, genel olarak “Yazar-Organizatör” olarak tanımlanıyor, parantez içindeyse öğrenci. 1999 Ortaöğrenim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı'nda ( yeni adıyla LGS ) Türkiye 759. su olmayı başararak Aydın Fen Lisesiöğrencisi olması, onu sanatın ve hayatın ritminden uzaklaştırmışa benzemiyor. Çünkü bu okul, İzmir Fen Lisesi'nin on altı yıldır elinde tuttuğu "ÖSS puan ortalaması Türkiye birinciliği" ünvanına son vermesiyle ve ÖSS şampiyonları çıkartmasıyla tanınıyor. Önen'in, Aydın Fen Lisesi'ndeyken, Adnan Menderes Üniversitesi Toksiloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ferda Akar danışmanlığında ve Hülya Olgun'un rehberliğinde iki bilimsel projeye, şu an Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü öğrencisi olan "Mehmet Dönmez" ve Sabancı Üniversitesi Doğa Bilimleri ve Mühendislik Fakültesi Bölümü öğrencisi olan "Asil Bütün" isimli arkadaşlarıyla birlikte imza attığı biliniyor. bkz. : http://www. aydinfenlisesi. k12. tr/ ODTÜ'de "edebiyat, psikoloji, sinema, felsefe, medya, uluslararası gençlik" niteleme sıfatlarıyla başlayan altı öğrenci topluluğunda tütün tüttürüp sakız çiğneyen Önen, yönetim kurulundaki han'fendilerin canı sıkıldıkça da ODTÜ Kitap Topluluğu'ndan atılıyor. Üstüne üstlük, ODTÜ Kitap Topluluğu'ndaki bu han'fendiler, Turgeniyev'in Babalar ve Oğullar'ını dahi hala bilmiyor. ( ! ) Ozan Önen, 2004 yılında kapatılan ve tekrar kurulma çalışmalarına başlayan ODTÜ Felsefe Topluluğu’nun kurucu üyeleri arasında ve yönetim kurulunda yer alıyor. Ozan Önen, henüz siyasete atılmıyor. akademik danışmanlığını ODTÜ Felsefe Bölümü başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam'ın yaptığı ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu'nun başkanlık görevini yürütüyor; bu toplulukla beraber söyleşi, seminer, gezi, panel, yarışma, fuar, imza günleri, kampanya, atölye çalışması, dergi çalışması vb. birçok çok keyifli organizasyonlara imza atıyor. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu, Ozan Önen’in başkanlığı döneminde “2005 Yılı Türkiye’nin En Aktif Öğrenci Toplulukları Yarışması-Düşünce ve Genel Kültür Dalı Türkiye Birincisi” olmasıyla da tanınıyor. Ozan Önen, ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu E-Dergisi "Potansiyel Kafası Karışıklar İçin Ruh Serseriliği Performans Sahası www. gencyazarlar. org"un içeriğindeki "hoş geldiniz" imalı tüm yazıları yazıyor, okurlara e-derginin a'sını z'sini anlatmaya çalışıyor. Bu e-derginin, ilerleyen zamanlarda Türkiye’nin en büyük e-degilerinden birisi olması bekleniyor. bkz. : http://www. gencyazarlar. org/ Ozan Önen, zaman zaman, Zaman Gazetesi'ne değil; Cumhuriyet Gazetesi'ne ve Cumhuriyet Gazetesi’nin çeşitli eklerine haber, öğrenci demeçleri, yazı vs. gönderiyor, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'la vardığı anlaşma sonucu Cumhuriyet Gazetesi'yle ortaklaşa organizasyonlara imza atıyor ve on beşinden bu yana çeşitli dergilerde ve internette öykü, şiir, deneme, anlatı, sinema, müzik ve edebiyat yazıları çiziktiriyor. Birçok dergi macerasından sonra, 2005 yılı itibariyle LeMan Dergi Grubu dergilerinden Yeni Harman'da yazmaya devam ediyor ve yazınsal-düşünsel geliştiricilik seminerleri kapsamında "Sıçrasana Be Adam!" başlıklı yazısıyla Türkiye elemelerini kazandığı KaçakYayın dergisinde de yazmaya başlayacağı söyleniyor. Birileriyle röportaj yapıyor, birileri de onunla röportaj yapıyor. On yedisinde "günebakan" adlı derginin editörlüğüyle başladığı dergicilik işine tutun(a)mayanlar adlı "sinema, edebiyat, tiyatro ve diğer şeyler" dergisinin genel yayın yönetmenliği ve öykü editörlüğüyle devam ettiyse de "tutun(a)mayanlar, iflas ettiğinde başarılı olacaktır" diye bir laf ettiğinden olsa gerek, tutun(a)mayanlar'ın ilk sayısı hazır olsa da henüz baskıya girmeden iflas ettiği biliniyor. tutun(a)mayanlar için, "iflas ettiğinde başarılı olacak allem kullem ve şeyler dergisi" deniliyor ve büyük yazar 'gönül' yayın yönetmeni Oğuz Atay bir kez daha özleniliyor. tutun(a)mayanlar'ın günün birinde internet üzerinden de olsa yayın hayatına devam etmesi bekleniyor. bkz. : http://www. tutunamayanlardergisi. net/ ODTÜ Psikoloji Topluluğu'nun iki yıl boyunca Yönetim Kurulu üyeliğini yapan Ozan Önen'in, "Psikoloji Denemeleri" ve "Otopsi" adlı iki psikoloji dergisinin editörlüğünü yürütmüş olduğu haberini, ODTÜ Psikoloji Topluluğu başkanı İnci Ayhan veriyor. Ozan Önen, rock gruplarıyla yaptığı röportaj hengamesini ve tutun(a)mayanlar'ın iflas bayrağını üzerinden attıktan bu yana, Ankara'nın ünlü rock barı Garage'ın müzik ve alternatif yaşam dergisi Garage Zone'un art direktörlüğünü yürütüyor. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu'nun bünyesinde bulunan Model Birleşmiş Milletler Alt Birimi'yle de Birleşmiş Milletler organizasyonu altında bir "dünya gençlik dergisi" projesi yürüten Önen, dergicilik ve yayıncılık konusunda daha çok şey yapacağa benziyor. Önen, Cumhuriyet Gazetesi'yle varılan anlaşma sonucu ve bu gazetenin yanısıra ODTÜ Rektörlüğü ve ODTÜ Mezunları Derneği işbirliğiyle 2006 yılında ODTÜ'nün 50. yılı için çıkarılacak olan ve Cumhuriyet Gazetesi'yle birlikte tüm Türkiye'ye dağıtılacak olan "ODTÜ 50. yıl Özel Dergisi"nin de editörlüğünü yürütüyor ve bu derginin koordinasyonunu ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu üyeleriyle birlikte gerçekleştiriyor. Genç organizasyon şirketi “OrganizasyonAnkara” ile bir süre çalışan ve parti organizasyonlarında yer alan Ozan Önen, Garage Rock Bar'ın işletmecisi Mehmetcan Fal ve grafiker Sinan Kızar'la birlikte ortaklaşa kurdukları Machine Entertainment adlı prodüksiyon, organizasyon, menejerlik ve yayıncılık şirketinin çatısı altında, bir düzine festival ve parti organizasyonu projelendiriyorlar, Garage Rock Bar başta olmak üzere birçok yerde organizasyonlar düzenliyorlar, birçok müzik grubunun ve yazarın menejerliklerini yürütüyorlar, yeni isimler keşfediyorlar ve güzel dergiler çıkartıyorlar. Beraberinde, Converse Unimayfest ve Rock Republic gibi birçok büyük organizasyonun Ankara bilet satışını yürütüyorlar. "Your Joy, Our Job!" sloganıyla yola çıkan Machine Entertainment'ın ulusal ve uluslararası çok büyük projelere imza atacağı daha şimdiden söyleniyor, Machine Entertainment, bir "çılgın projeler şirketi" olarak da tanımlanıyor ve asıl çıkışı 2006 ve 2007 yaz aylarında yapacağı söyleniyor ve ilk büyük projeleri ANKAROCK Müzik Festivali’yle müzik camiasına “merhaba” diyorlar. Görünüşe bakılırsa, Machine Entertainment markası Ozan Önen'in "Amatör ruh, profesyonel bakış açısı. " şeklinde sloganlaşmış cümlesinin anlam bütünlüğüne de cuk oturmuş. Önen, %35 hissesine sahip olduğu Machine Entertainment markasının dışında kendi şirketini ve markasını da yaratmaya çalışıyor, Cumhuriyet Gazetesi’nin de organizasyon şirketini kuracağa benziyor. Türkiye'nin ve dolayısıyla Ankara'nın bugüne kadarki en büyük açıkhava müzik festivali olacağı tahmin edilen "Türkiye Gençlik Festivali GençFest"in organizatörlük ve kreatif direktörlük görevini yürüten Önen, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi müdürü Elif Akın'ın basın ve halkla ilişkilerden sorumlu asistanlığını 2005 mart ayından beri yürütüyor, ODTÜ KKM bünyesindeki etkinliklerde organizasyon ve basın konusundaki deneyimini "nitelik ve nicelik" açısından da arttırıyor. bkz. : http://www. ccc. metu. edu. tr/ Ozan Önen'in, Ankara'nın ilk kitap fuarı olma özelliğini taşıyan ve 2005 yılı mart ayında yapılan ODTÜ Kitap Fuarı'nın on yedincisinin ve 11-14 mayıs 2005 tarihleri arasında yapılan ODTÜ 19. Uluslararası Bahar Şenliği'nin de organizatörleri arasında bulunduğunu ve şenliğin "basın ve halkla ilişkiler" işlerini yürüttüğünü ODTÜ Uluslararası Gençlik Topluluğu başkanı Özlem Öziçi söylüyor. Önen, profesyonel dansçı ve Dünya Turizm Güzellik Yarışması Dünya 2. Güzeli Didem Kovancı'yla da birçok dans festivali projesi üzerinde çalışıyor. Genç yazarın, 'bateri çalmalı' ve 'grup dağılmalı' bir müzikal geçmişinin olduğu, ortaokul arkadaşları tarafından da doğrulanıyor. Ziraat Bankası'nın açmış olduğu bir resim-afiş yarışmasında birincilik ödülü olduğunu bildiğimiz Önen, Barbarların Turnusolu adlı fanzini canı sıkıldıkça, 'dudaklarını yuttukça' çıkartıyor ve her türlü yayınevi ve alt kültür çalışması üzerinde sek sek oynuyor. Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde de ileriye dönük projeler üreten Önen, dostu Deniz Açık'la birlikte 'Cümbüş' ve 'Şerafettin' isimli ev yapımı şarap markalarını yaratma çabasında olmakla beraber fotoğrafçı dostu Fatih Eltimur'la birlikte Mardin, Marmaris, Bozcaada, Kapadokya, İzmir, İstanbul…vs. köşe bucak dolaşası geliyor her dakika ve bir şeylere kafaları bozuldukça, uzak yerleri çadırlarıyla, uyku tulumlarıyla ve içsel yalnızlıklarıyla birlikte geziyorlar. Önen'in, lise döneminde katıldığı üç yazınsal yarışmadan aldığı üç ödülden bu yana ilk defa, 2005 yılında bir yarışmaya daha katıldığı ve ODTÜ Öykü Tamamlama Yarışması'nın birincilik ödülünü on üç yaşında bir trafik kazasında gözlerinin önünde yitirdiği can dostu Efe Can Engür'ün imzasıyla yazdığı bir novellayla kazandığı biliniyor. Novella, aynı zamanda Ozan Önen'e kazanmış olduğu ödülü veren Edebiyatçılar Derneği eski başkanı ve İmgeÖyküler Dergisi Genel Yayın Yönetmeni yazar Özcan Karabulut'un Rojda adlı öyküsünün devamı olma niteliğini taşıyor. Ozan Önen, ODTÜ Mezunları Derneği’nin 2005 yılındaki 40. Kuruluş Yıldönümü Etkinlikleri çerçevesinde, derneğin açmış olduğu “ODTÜLÜ olmak” konulu “ODTÜ Mezunları Derneği 40. Yıl Yazı Yarışması” seçici kurulunda yer alıyor. Ozan Önen, organizasyon işlerinden kazandığı/kazanacağı paranın tümünü sanat için ve sanata rağmen harcadığını/harcayacağını cümle aleme ilan ediyor. Önen, İran'a giderek İran-Türkiye Edebiyat Günleri'ne katılmak ve yaklaşık iki yıldır tasarladığı İran Belgeseli projesini tutun(a)mayanlar'ın sinema editörlüğünü de yürütmüş olan ODTÜ Sinema Topluluğu Başkanı Esra Demirkıran'ın nev-i şahsına münasır katkılarıyla gerçekleştirmek istiyor. Uydu sahibi ülke hükümetlerine, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki birçok maddeyi ihlal ettikleri gerekçesiyle, George Orwell'in 1984 adlı romanındaki 'big brother' kavramıyla ilintili olarak, "AİHM" nezdinde felsefi ve hukuki boyutu köşeli bir dava açmaya hazırlanan Ozan Önen'e, bu davaya bakacak cesarette ve yetkinlikte ne bir hakim ne de bir mahkeme olduğunu Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu bile söylüyor. bkz. : Çankaya Belediyesi Cumhuriyet Söyleşileri Son olarak, "Düşe-Yazma" ve "Bilinçaltından Notlar"ın da dahil olacağı bir kardeş dergiler projesi ve türkiye'de ilk kez yapılacak olan dergi ve dergicilik fuarı için Düşe-Yazma dergisi genel yayın yönetmeni ve tutun(a)mayanlar'ın sanat yönetmeni Burak Esen ve elde mevcut tutun(a)mayanlar tiyatro editörü Onur Görünmez, şiir editörü Eren Ağın (Eren Barış), sinema editörü Esra Demirkıran, tiyatro editörü Barış Şıri ve dans editörü Didem Kovancı'yla kafa patlattığı fakat tutun(a)mayanlar'ın iflasından sonra bu projelerin suya düştüğü Ankara Konur Sokak'ta kulaktan kulağa dolaşıyor. Ozan önen, başta TRT olmak üzere birçok radyo programına konuk olarak katılıyor; ileriye dönük olarak da radyo ve tv prodüksiyonları projelendiriyor. ( Önen'in radyo program kayıtlarına MP 3 formatında internetten de ulaşılabilir. ) Ozan Önen, başkanlığını Milli Güvenlik Kurulu eski paşalarından emekli Tuğgeneral Enver Var'ın yaptığı Balıkesirliler Derneği'nin gençlik kolları'nı 2005 yılı nisanından bu yana kurmaya çalışıyor. Ozan Önen, ayrıca, Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz'ın gençlik danışmanlığını yapacağı günü heyecanla bekliyor. 2000 yılı mayıs ayında, Samsun Valiliği'nin ve Karadeniz Leo Dernekleri'nin organize ettiği “Atatürk'ün Samsun'a Çıkışının 81. Yılında 81 İlden 81 Genç” adlı etkinliklere Aydın il birincisi olarak katılan ve bu etkinlikte Ege Bölgesi temsilcisi olarak bir panele konuşmacı olarak katılan Ozan Önen'in, Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe'nin elinden aldığı bir ödülü ve Atatürkçü Düşünce Derneği Aydın Şubesi'nden kazanmış olduğu bir ödülü olmasına rağmen, Atatürkçü görünüp de Atatürk ismini sömürenlere karşı bir savaş içinde olduğu ve bu bağlamda ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı Çağdaş Ekinci'nin kendisine yazılı ortamda sataşması sonucu Ekinci'ye yazmış olduğu ve ODTÜ öğrenci toplulukları elektronik ileti gruplarında dolaşan cevap niteliğindeki on dokuz sayfalık efsanevi tekzip metniyle de ODTÜ'de oldukça ses getirdiği ve çok konuşulduğu biliniyor. Bu tekzip metninin bir yerinde şöyle diyor Önen: “İster Mustafacılık desinler, ister Kemalizm desinler, isterlerse de Atatürkçülük desinler; bizler, Ata’mızı seviyoruz zaten. Kör göze parmak misali değil. Bu iş, sen-ben meselesi kadar da senli benli değil. . . ” Bu anlamda, Önen'in sağının solunun belli olmayacağı ve her nerede olursa olsun "cesaret edilemeyen şeylere cesaret edebildiği" görülüyor. Buna rağmen, insanlar Ozan Önen'le uğraşmaya devam ediyor ama o hiç yılmıyor. Çünkü, zıtlıkların çatışmasına ve kaosa inanıyor Önen. Bunu da bir başka metninde intihar çerçevesinde şu şekilde açıklıyor: “Ey adam! İntihardan her söz açışımızda bize kör gözlerle bakıp, umutsuz ve de korkak demezler mi? Bizse onların bize acımasına acıyan içlerimizle ve kocaman kocaman açılan gözlerimizle; onların hayatına, onların dünyasına, onlardan daha tutkulu ve coşkulu ve bir o kadar da hüzünlü sarılmaz mıyız? Söylesene adam. . . Hayatın güzelliğinden her söz açışımızda, bize kör gözlerle bakıp, içi geçmiş intiharlardan söz açmazlar mı?” Yazılarında varoluşsal boşluğa sıklıkla dikkat çeken Ozan Önen, “Çözülmesi gereken tek felsefi sorun vardır; intihar. ” diyen ünlü filozof Camus’ye de nazire yapıyor: “Çözülmesi gereken asıl sorun intihar değil; intihar edememektir. ” Önen'in sportif geçmişine baktığımızda; futbol alanında dört tane il şampiyonluğu, Türkiye Yıldızlar Futbol Şampiyonası 1998 Türkiye Beşinciliği, 1999 Türkiye Okullar Arası Futbol Şampiyonası Marmara Bölgesi gol krallığı gibi ilginç enstantenelerle de karşılaşabiliyoruz. Hakkındaki bir başka yazılı belge diyor ki: "Ozan Önen, Aydın İl Atletizm Şampiyonası'nda, Aydın Fen lisesi ikinci sınıf öğrencisiyken katıldığı 100 metre yarışlarında, 100 metreyi 11. 27'de koşarak il üçüncüsü oldu. " sanıyoruz ki Ozan Önen, atletizme devam etseymiş olimpiyatlarda derece yapacak kıvama gelirmiş. Sakaryaspor kafilesinin geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden, Fenerbahçe'nin efsanevi futbolcusu, Türkiye Birinci Futbol Ligi gol krallarından "Büyük Aykut"un, Ozan Önen'i Sakaryaspor'a transfer etmek istediğini, o dönemde on beş yaşında olmasına rağmen Önen için "geleceğin futbol yıldızı" tabirini kullandığını bilsek de; Ozan Önen'in Beşiktaş (BJK) altyapısıyla antrenmanlara çıktığı dönemde başlayan kronik bel rahatsızlığı sebebiyle kısa bir süre için Aydınspor'da ve takım kaptanlığını yürüttüğü Aydın Fen Lisesi futbol takımında oynamaya devam etse de futbol oynamayı bıraktığını hepimiz biliyoruz ve "İyi ki de futbolu bırakmış. ", diyoruz. Bu tür uzun cümleleri pek sevmesek de, Ozan Önen'in "hakkında uzun cümleler kurulan bir adam" olduğunu da biliyoruz. Ozan Önen'in özel ilgi alanları arasında; seri katil psikolojisi, komplo teorileri ve ütopyalar, intihar ve delilik kavramları, felsefede uygulanabilir akıl yürütme yöntemi ve felsefe-yapay zeka ilişkisi, fizikte kaos kuramı ve kelebek etkisi, osmanlı işkenceleri, karnaval, festival ve ritüeller, bilinçaltı karakalem çizimler, varoluşsal boşluk kavramı, dergicilik, fanzin kültürü ve arşivcilik sayılabiliyor. Yine de, hiç tanımadığı insanlarla her türlüsünden geyik yapmayı, ev arkadaşı Metehan Dönmez'le birlikte bilgisayar başında saatlerce 'worms' adlı bilgisayar oyununu oynamayı ve sıcak çikolatayı tüm bu ıvır zıvırlardan daha çok seviyor, çünkü, "Benim işim, insanları tanımak ve bazı insanlardan özenle kaçmak. " diyor Ozan Önen. Yunan tanrılarının yüz hatlarına ve kadife gibi bir sese sahip olsa da, şarkı söyleyemediğini cümle alem biliyor ve rock yıldızı olmaktan bu yüzden erkenden vazgeçtiği sanılıyor. Önen'in, mor afrika menekşesinden başka, herkesi ısıran "Buffy" adlı toraman bir kedisi, iyi sayılabilecek bir dergi ve kitap arşivi ve kirası bir türlü ödenemeyen güzel mi güzel bir 'öğrenci evi' var. En çok da, pinokyo marka kırmızı bisikletine binmeyi ve çocuk eşrafı arasında 'kontra' diye tabir edilen fren türünü yapmasını özlediğini söylüyor. Ailesini çok seviyor. Kendi sesinden bile sıkıldığında, festival ve rock barlardan sahaflara, sahaflardan garlara, garlardan limanlara, limanlardan çorak topraklara, çorak topraklardan yazar-çizer tayfasının ev ve hotel odalarına, yazar çizer tayfasından müzik camiasının ünlü isimlerinin içki masalarına, içki masalarından tren yollarına, aklına esen her yeri yalnız başına dolaşıyor. "bir yerde, iki yıldan fazla kalınmaz. " diye de saçma bir yalnızlık teorisi var. Biyografisi sürekli olarak yenilenmesi gereken bir adam o. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sını okuyup da sevmiş olanlara, Saint Exupery'nin Küçük Prens'ini hiç bıkmadan okumaya devam edenlere ve Dövüş Kulübü'nü izledikten veya okuduktan sonra yerinden kalkıp da ani bir şeyler yapma isteği duyan herkese sarılası geliyor, Tutunamayanlar'daki gibi; "hep acele ediyor ve hep geç kalıyor. "; “Kara Kitap”taki gibi esrar dolu bir hayat hikayesinden esrar dolu yeni hayat hikayelerine akıyor; gerçek bir çılgın hayat sürebilmek için. . . Bu adam bir şeyler yapacak, ama, bakalım neler yapacak. . . ( Ekim 2005 ) Not : Yazar hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak için Google arama motorunda “Ozan Önen” şeklinde arama yapılabilir, yazarın bazı metinlerine ve radyo programı kayıtlarına internet üzerinden de ulaşılabilir. Kaynakça : http://www. kimkimdir. gen. tr http://www. izedebiyat. com http://www. gencyazarlar. org/ http://www. odtuluyuz. biz http://www. amatorceedebiyat. com http://www. uniaktivite. net Ozan Önen'in biyografisini yazan Kutalmış Gökalp İNCE kimdir? kutalmış gökalp ince, 1984 yılında izmir bornova'da doğdu. 1998'de türkiye 252. 'si olarak adana fen lisesi'ne girmeye hak kazandı. 2001 öss'de, sözel türkiye ikincisi-sayısal türkiye beşincisi oldu ve odtü elektrik elektronik mühendisliği bölümü'ne giriş yaptı. sürdürülebilir enerji projeleri yürüten kutalmış gökalp ince, kısa film senaryoları yazıyor, kısa metrajlı film projeleri üretiyor ve odtü genç yazarlar topluluğu'nun başkan yardımcılığını yürütüyor. aynı zamanda, odtü psikoloji topluluğu yürütme kurulu üyesi olan İnce, odtü sinema topluluğu'nun da üyesidir. kültür-sanat içerikli çalışmalarının çoğunu odtü genç yazarlar topluluğu''nda yürüten İnce, kendisini "sıkı bir Kemalist" olarak tanımlıyor. ( ayrıntılı bilgi ve irtibat için: www. gencyazarlar. org - kutaince@yahoo. com) OZAN ÖNEN'LE İLETİŞİM: Ozan Önen ODTÜ GENÇ YAZARLAR TOPLULUĞU BAŞKANI PK 40 06531 ODTÜ / ANKARA http://www. ozanonen. com www. gencyazarlar. org/ ozan@gencyazarlar. org msn messenger: kurkmantolumaradona@hotmail. com

Etkilendiği Yazarlar:
Sabahattin ALİ,Ahmet Hamdi TANPINAR,Orhan PAMUK,Oğuz ATAY,Fiyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ,Neyzen TEVFİK,Nazım HİKMET,Nilgün MARMARA...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ozan Önen ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu Başkanı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.